Bülent Orakoğlu, Hizbullah operasyonunda öldürülen kişinin lider Hüseyin Velioğlu olmadığını iddia ederek, DNA testi yapılması gerektiğini söyledi ‘28 Şubat darbesinin’ belgesini bizzat kendisinin Demirel’e gönderdiğini söyleyen Orakoğlu, “Darbeyi engellemesi gerekirken Karadayı’ya yolladı” dedi
Milliyet'in haberine göre, Silivri Ceza ve İnfaz Kurumları yerleşkesinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen Ergenekon davasının dünkü 187. duruşmasında 28 Şubat döneminin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu, tanık olarak dinlendi. Orakoğlu’nun anlattıkları özetle şöyle:
HÜSEYİN VELİOĞLU: İl Emniyet Müdürlüğü yaptığım dönemde Hatay’daki şehir kulübünde Adana Jandarma Bölge Komutanı olan Tuğgeneral Temel Cingöz ile il jandarma alay komutanının da katıldığı bir yemek yedik. Kapının önünde uzun boylu, yakışıklı, esmer bir kişi vardı. Cingöz Paşa’nın koruması zannettim. Paşa ‘Unuttuk onu’ diyerek masaya çağırdı. 1991 yılında gördüğüm bu kişinin daha sonra İstanbul’da operasyonda ölü ele geçirilen Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu olduğunu öğrendim. 2000 yılında İstanbul’daki Hizbullah operasyonunda ölen kişi Velioğlu değildi. Ölü olarak ele geçirildiği iddia edilen Velioğlu’nun yüzü tanınmayacak şekilde kurşun izleri vardı. Yanındaki iki kişiye ise hiçbir şey olmuyor. Sıyrık bile yok.
Hizbullah gizli servis gibi çalışan bir örgüt. Kaçıracakları için fetva veriyor. Kaçıran, sorgulayan, öldüren ve gömen ayrı ekip bir ekip. Örgüt bütün arşivini İstanbul’a taşıdı. İstanbul’a gelince 3 kişiyi kaçırdı. Bunların kredi kartıyla villaya kapı siparişi veriliyor. Bunun üzerine polis, bu hücre evi buldu. Bu kadar katı bir örgüt bu tedbirsizliği yapmamalıydı.
UĞUR MUMCU: 2000’deki Hizbullah operasyonunda örgüt arşivinin büyük kısmı polisin eline geçmesin diye yakıldı. Yakılan bölüm ABD’ye gönderilerek kurtarıldı. Geri döndürülen bu arşivden Uğur Mumcu suikastını aydınlatacak belgeler çıktı. Mumcu, Türkiye’de gladyo tipi yapılanmayı araştırıyordu. Mumcu’ya çok önemli bilgilerin bulunduğu bir dosya gönderiliyor. Mumcu, Özal’ı arıyor, görüşemeyince Eşref Bitlis Paşa’ya anlatıyor. Anlattığı sabah Mumcu’ya suikast oluyor. Bitlis Paşa da bir süre sonra şüpheli bir uçak kazasında ölüyor ya da öldürülüyor.
Velioğlu da kullanıldığından şüphelenerek, gladyoyu araştırmaya başlamıştı. Bu tür cinayetlerin arkasında hep İran tipi devletler çıkar, gladyo tipi yapılanmalara ulaşamazsınız. Cinayeti işletenler, şüpheleri, özellikle dini özellikleri ön plana çıkan devletlere yönlendirirler. Soğuk savaş döneminde derin devletin terör örgütü kurarak yönettiği biliniyor. Hizbullah’ın bu açıdan irdelenmesi gerekir. Hüseyin Velioğlu’nun DNA’sı incelenirse iyi olur. (Mahkeme Heyeti Başkanı Hasan Hüseyin Özese’nin ‘Dosyayı kim getirmiş?’ sorusu üzerine) CIA olduğu şüphesi var. Hatta Çetin Emeç’e de böyle bir dosya gönderildiği iddiası var. Susurluk ta kaza değildi.
Benim anlattığım derin yapı tarafından öldürüldüler. Sonra TBMM’de komisyon kuruldu. O komisyonda görev yapan iki kişi şüpheli kazalarda öldü.
BALYOZ-ERGENEKON: (Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in ‘Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız ve Eldiven adlı darbe planlarını görev yaptığınız dönemde duydunuz mu?’ sorusu üzerine) Bunlarla ilgili bilgiye sahip değilim. Ancak, 2003 sonu, 2004 olabilir, ‘Balyoz’ çalışmasıyla ilgili kulağıma bir şeyler çalındı. 2003-2004’te Türkiye’de ciddi bir darbe planının faaliyet gösterdiğini duydum. (Bunu kimden duydunuz?) Bu istihbarat, istihbarat amaçlı bizle görüşen elemanlarımızdan geldi. (Ergenekon yapılanması hakkında bilginiz var mı?) Bilgim yok. Ağca’nın cezaevinden kaçırılışından Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüne kadar geçen sürede, önemli kişilerin uğradığı trafik kazaları, cinayetlere farklı gözle bakılıyor. Derin yapı.
GAFFAR OKKAN: Suikast Hizbullah tarafından gerçekleştirilmedi. Devletin derin yapısı içinde yapılmış olabilir. Hizbullah böyle bir eylemi yapabilecek kapasitede değildi. Bu şekilde korunan birine suikast, ancak savaş eğitimi almış birileri tarafından yapılabilir ki Okkan’a nokta atışı da yapılmıştı.
18 Aralık 2002’de silahlı saldırı sonucu öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu da MİT Müsteşarı olacaktı.
NESİM MALKİ: Bu dış güçlerin de içinde olduğu çok açık bir cinayet. O dönem Bursa’ya bu konuyu araştırmak için bir ekip gönderdim. Sadece kahveleri gezdiler. Şükrü Elverdi, Burhanettin ve Mahmet Sümbül isimlerine ulaştılar. Erol Evcil’in yanında da emniyetten ayrılma Yusuf İnan isimli biri çalışıyordu. O dönem yaptığımız çalışmalardan Meral Akşener ve Emniyet Genel Müdürü’nün de haberi vardı. Araştırmalarımızda 2 mermi bulduk. Nesim Malki cinayeti ile ilgisini araştırıyorduk ki o dönem görevden ayrıldık.
Önce Japonya’ya, ardından da başka birkaç ülkeye daha görevle gönderildim. MOSSAD, sermaye ve medyayı borçlandırırak ele geçirdi. Sermaye ve medya, İsrail çıkarına çalıştırılıyordu. Nesim Malki’yi öldürenlerin de parasının üzerine yattıklarını sanıyoruz. Bu para öyle böyle bir para değildi. Birçok kişinin ona borcu vardı. Sadece bir kişinin borcu 3,5 milyon dolardı. 28 Şubat sürecinde de bankaların içi bu şekilde boşaltıldı. Böyle bir operasyon yapılırken devletin MİT gibi istihbarat örgütleri bu işe el atmadı. Bu durum normal değildi.
Çok ağırıma gitmişti’
Bülent Orakoğlu, Emniyet İstihbarat Daire Başkan Vekili olduğu dönemde Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı olarak görev yapan Batı Çalışma Grubu’nun kriptolarını deşifre ettiği ve Genelkurmay’ın telefonlarını dinlediği için askeri mahkemede yargılanmış ve tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi’ne konulmuştu. Orakoğlu, bu konuyla ilgili, “Yapılanlar çok ağırıma gitmişti. Benim daire başkanlığımın Mehmet Ağar tarafından engellenmek istendiğini biliyorum. O dönem Mehmet Ağar’ın kızını kaybetmişti. Ağar’ın engellemesine ilişkin Bakan Meral Akşener bana ‘Ağar’a geçmiş olsun dememişsin’ dedi. Ben dilemiştim ama yanına gidip geçmiş olsun diledim ve kısa süre sonra atandım. Mehmet Ağar beni, ben onu sevmem. Mülkiye ve emniyet içindeki yapılanmasını temizlenmem için görevlendirilmiştim” dedi.
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Uganda’da, Zambiya’da darbe olsa MİT bize haber verirdi ama bize yapılacak darbeyi haber vermediler” şeklindeki ifadesini hatırlatan Orakoğlu, “Emniyet İstihbarat Dairesi olarak görevimiz olmamasına rağmen, biz 90’lı yıllarda 28 Şubat süreciyle BÇG adıyla bir yapı oluşturulduğunu ve darbe planladığını ortaya çıkardı. Darbenin belgesini bizzat ben, Demirel’e gönderdim. Tamamı 5 belge, ıslak imzalı BÇG’nin belgesiydi...
O zaman cumhurbaşkanı olarak gereğini yapması ve darbeyi engellemesi gerekirken, benim gönderdiğim belgeyi, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’ya yolladı, o da Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya gönderdi. Bu olay, bize yönelik operasyona döndü ve ben askeri mahkemede “askeri belge sızdırmak”tan yargılandım, vatan haini ilan edildim. Ben onlardan daha çok bu ülkeye hizmet ettim” diye konuştu.
Orakoğlu, “Burada yargılanan sanıklar kandırıldıklarının bilincinde olsun” deyince tutuklu sanık emekli Astsubay Oktay Yıldırım, “Tanık kendisine baksın” diye bağırdı. Yıldırım salondan çıkarıldı.