20 Eylül 2017 10:56
Türkiye’ de organ naklinin teknolojik gelişmeler ve uzmanların deneyimleri sayesinde çok yol kat ettiğini söyleyen Prof. Dr. Koray Acarlı, "Ancak bu durum organ bağışı için geçerli değil" diyor. Türkiye'de organ bağışının çok yetersiz olduğunun altını çizen Acarlı, "Halbuki herkesin empati kurarak bir gün organa ihtiyaç olabileceğini unutmaması gerektiğini" altını çizdikten sonra, "Bugün şifa dilediğiniz kişinin şifası siz olabilirsiniz" dedi.
Gülben Ergen, Prof. Dr. Koray Acarlı'yla organ bağışını konuştu. Ergen'in Hürriyet'te "Herkesin başına gelebilir" başlığıyla yayımlanan (20 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Almanya’ya Kartal bebeğin ailesi ile röportaja gittiğim günden beri organ bağışı beklemenin tüm zorluklarını ve çaresizliklerini içimde hissediyorum. O kadar hassas, o kadar değerli bir konu ki... Prof. Dr. Koray Acarlı, “Yoğun bakımın kapısında verilir bu karar” diyor.
Ve ekliyor: “O an öyle kritik, öyle acılı bir andır ki... Beyin ölümü gerçekleşmiştir. Hastanın organları sadece aletlerle ‘geçici’ olarak çalışmaktadır. Ve o an, karar verirsiniz.. İşte o an değil siz sağlıklıyken karar verin. Yakınlarınıza önemle bunu söyleyin. O acılı, zor ana bırakmayın bu kritik kararı...”
Ülkemizde organ bağışının önemi ve farkındalığı için birçok kampanya yapılıyor. Ben de bu konunun önemine dikkat çekmek için 26 Eylül akşamı Zorlu PSM’de bir konser vereceğim... Tüm organlarınızı bağışlayın. Bu olağanüstü bir iyilik ayaklanmasıdır. İhtiyacınız olmadan, o çaresiz bekleyişi yaşamadan yapın bunu. Bu seferberlikte yoluma destek veren Nihat Odabaşı, Deniz Seki, Banu Noyan ve Metin Hara’ya ayrıca teşekkür ediyorum...
* Organ naklinde sınıfta kalmış bir ülke miyiz?
- Türkiye’ de organ nakli teknolojik gelişmeler ve uzmanların deneyimleri sayesinde çok yol kat etti. Ancak aynı durum organ bağışı için geçerli değil. Ülke çapında bağışlar halen çok yetersiz ve biz kadavra yerine canlıdan canlıya nakil yaparak insanların hayatlarını kurtarmaya çalışırız.
Oradaki organ bağışını 1’den 50’ye sonra 100’e çıkaracaksın ve bunu tüm Türkiye’ye uygulayacaksın. Böylece Türkiye organ naklinde en iyi ülkeler arasına girecek. Ama böyle bir uygulama yok. Böyle bir şey olsaydı biz şu anda yüzde 80-90 oranında canlı nakille uğraşmazdık.
* Bu konuda en doğru bildiğimiz yanlış nedir?
- Asıl sorun din gibi gözüküyor ama din değil. Çünkü nakil yaptığımız İnsanlar organ bekleyen tarafa geçtiklerinde organ bağışının önemini anlayabiliyor. Halbuki herkesin empati kurarak bir gün organa ihtiyaç olabileceğini unutmaması gerekiyor. Maalesef, Türkiye’de insanların yaşam kavgası öyle bir noktadaki şu anda birbirlerine yardım etme, empati gibi noktaları akıllarına bile getirmiyorlar.
* Neden insanlar organlarını bağışlamıyor?
- Organ bağışı, beyin ölümü kavramı üzerine kurulu. Beyin ölümü dendiği için insanlar bunu yanlış anlıyor. Vücudunuza gelen herhangi bir yaralanmanın etkisi sonucu beyin ortadan kalkarsa siz ölürsünüz. Teknoloji beyin ölümü ile diğer organların ölümü arasındaki süreyi açtı.
Örneğin beyni ağır hasar gören bir insanın beyni soluk al emrini veremez. Soluk alamaz, ölürsünüz.
Ama hastaneye yetişir ve makineye bağlanırsa beyin emir vermese de vücudun yapması gerekenleri makine yapar. Bunu canlılık olarak algılıyoruz. Lisanımızda bu durum için canlı terimi kullanılıyor.
Hâlâ canlı demek, yaşıyor demek değil.
En cahil insanın bile kafası kopmuş bir varlığın yaşayamayacağını bilmesi lazım. İşte beyin ölümü kavramı insanların o hali. Beden beynin gittiğinin farkında değil.
İlaçlarla bu hissettirilmiyor ve organlar canlı tutuluyor.
Kopardığınız bir çiçeği vazoya koyup canlılığını devam ettirmek gibi. Ama bir müddet sonra o çiçek solacak.
* Organlar çalışıyorken alınıyor değil mi?
- Kalp hâlâ atıyorken alınır. Duran kalbi ne yapacaksınız? Bize mesela telefon gelir. “Dün gece anneannem öldü, organlarını bağışlayabilir miyim” diye. Bağışlayamazlar. Çünkü bağış yapılabilmesi için organın yaşıyor olması lazım. Bunun için de kalbin atması gerek. Kısaca canlıyken alınması gerek organların. Bu insanların kafasına bir tezat yaratıyor. O tezatta da birbiriyle çelişen bir durum var.
* Nedir o?
- Çocuğu hasta olan anne feryat figan organ arıyor. Ya da ailesinden biri hastalanan biri organ arıyor. Ama kendi ve yakınlarının başına gelmeden önce karşı taraftaydı.
“Organını bağışlar mısın” diye sorulduğunda “Ben organlarımı vermem” diyordu. Bu böyle olmaz. Kim organ bekleme safhasına geliyor? Peki, başımıza bir şey geldiğinde nereden organ bulacağız? Bizlerin yaptığı bağışlardan...
* Ben diyelim ki bir kaza geçirdim. Hayatımı kaybettim. Organlarım alınabilir mi?
- Mesela evde ölmüş, ölümünden 8 saat sonra bulunmuş ve hastaneye getirilmiş birinin organlarını alamazsın. Biri diyelim ki yoğun bakımda yatıyor. Kalbine her an ne olacağı belli. Sistemde de ne olacağı belli. Kalbi durur durmaz pompa başlıyor.
Ameliyathaneye yetiştiriliyor. Sonra o organ çıkarılıyor ve özel makinelere bağlanıyor. Çalışıp çalışmadığı görülüyor. Çalıştığı anlaşılınca başka birine naklediliyor. Ölüden organ alınıyor lafları çıkınca kafamız hemen en kolay algılama biçimine geliyor.
Bir de şu var, diyelim ki kişi ağır kalp ya da karaciğer hastası. O zaman zaten onların kalbi ya da karaciğeri nakil olmaz. Bir tek kornea doku olduğundan dolayı bir de zannediyorsam kemik öldükten sonra da alınabiliyor.
* Aile yakınını kaybettiği bu acılı süreçte organ nakline nasıl bakmalı?
- O acılı anda aileden birinin “Evet sevdiğimin organlarını bağışlıyorum” demesi gerekiyor. Siz bu soruya hayatınızda ilk defa yoğun bakımın kapısında karşılaşıyorsanız ve bu konuda bir şey bilmiyorsanız, buna cevabınız o anki durumunuza göre tepkisel olabilir. Ama bunu önceden insanların kafasına sokmak lazım. Bir kere tartışsın ve o anda bir ilişki kurulabilsin.
* Hastalarınıza bu konuda neler söylüyorsunuz?
- Mesleğe ilk başladığım yıllarda organ bağışını somut olarak anlatıbilmek adına hastalarıma bir hikaye anlatıyordum. İki ayrı ailenin birer çocukları oluyor. Bir ailenin çocuğu gayet sağlıklı ama diğer ailenin çocuğunun bazı hastalıkları var. Hasta olan çocuğu bir süre sonra durumu ağırlaşıyor. Çocuk yoğun bakıma kaldırılıyor. Diğer aile bir gün pikniğe gidiyor ve trafik kazası geçiriyor.
Çocuğu hastaneye kaldırılıyor. Biri hasta doğmuş diğeri ise hastalıklı olan iki çocuk aslında birbirlerinin dermanı. İki aile hastanede tanışıyor ve birbirlerine hikayelerini anlatıyorlar ve şifa diliyorlar.
Trafik kazasında yaralanan çocuğun beyin ölümü gerçekleşiyor. Doktor aileye “Çocuğunuz öldü ama organlarını bağışlarsanız diğer çocuğun hayatı kurtulacak” diyor. Aile kısa bir süre önce şifa dilerken birden şifa onların elinde oluyor. Olay budur.
* Organlarınızı bağışlasanız da yakınlarınızın onayı olmadan organ bağışına izin verilmiyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Organ bağışı kartını, kimliğini kaç kişi yanında taşıyor? Ya da farz et ki kazada yaralandın ve çantan çalındı. Mesela siz organlarınızı bağışlamışsınız ve ailenizden kimseye söylememişsiniz.
Eğer kartınız varsa aileniz bağış yapmanız konusunda aslında kanunen bir hak savunamaz. Ama böyle diye bu şekilde davranmıyoruz. Doktorlar etik olarak aile karşı çıkarsa yapmazlar.
Bu işte anayı babayı ağlatarak diğer hastayı güldürmek gibi bir kavram yok. Organ bağışı konusunda esas önemli olan bunu evinizde konuşmanız. “Öldüğümde evim senin olsun” dediğimde kimsenin itirazı olmaz değil mi?
Buna uyuluyorsa organ bağışında da aynı şekilde “Benim organlarım bir gün sizden istenirse bağışlayın” dediğimde de buna uyulmalı.
Biliyorsunuz ülkemizde trafik kazasında ya da serseri bir kurşunla öldüğünüzde otopsi zorunluluğu var. Otopsi yapıldıktan sonra ölüm nedeni belli olur. Otopsi ne demek?
Her organa tek tek bakılır, kesiliyor ve içinde ne olduğu araştırılıyor. Türkiye’de otopsiyi yaptırmayan veya itiraz eden biri var mı?
Yok. Ama iş, organ nakline geldiğinde hastanın bedeni yaralandığı düşünülüyor. Sıradan bir ameliyatta da aynı durum var. Biz hekimler o bedene o kadar saygılıyız ki yapılan işten dolayı, yara kapatılırken herhangi bir ameliyat gibi kapatılıyor. Zaten böyle olmak zorunda.
Japonya’da organ bağışı için götürülen hasta, hastanede koridorundan geçerken herkes eğiliyor. Geçen gün gördüm bu fotoğrafı. Yurtdışından çalışırken bir çocuğun organları bağışlanacaktı. Annesi çocuk ameliyata giderken 1 saniye diye izin istedi. Koştu geldi ve çocuğun sevdiği oyuncakları yatağına koydu.
Çocuğu oyuncaklarıyla birlikte indirdik ameliyathaneye. Anne çocuğunun organlarını bağışlayıp başka insanların hayatını kurtarıyor ve kendince de oğlunun son yolculuğuna oyuncaklarıyla gitmesini istiyor. Bu işte gerçek bir cesaret örneği.
* Karaciğer nakillerinin çoğu canlı donörden yapılıyor değil mi?
- Mesela çocuğunuz hasta, organ bekliyorsunuz ama organ yok. Biz ona “Sizin karaciğerinizin bir parçasını alıp çocuğunuza nakledelim” diyoruz. Anne bunu gönüllü olarak yapıyor. Sevdiğiniz birinin her gün bu durumuna tanık olurken size bir opsiyon sunuyorlar.
Evet her ameliyat gibi bunun da riski var. Ama asansöre binmenin de bir riski var. Vericilik ameliyatında karaciğerin yüzde 70’ı alıyoruz erişkine nakletmek için. Geriye kalıyor yüzde 30’u.
Kızına karaciğerini veren babaMuhammed Aydın: Nakili duyunca doktorla birlikte ağladık
* Çocuğunuzun hastalığını kaç aylıkken fark ettiniz?
- Muhammed Aydın: 2 aylıkken bir hastalığı olduğunu farkına vardık. Geçmeyen bir sarılığı vardı. Hastaneye götürdüğümüzde biyopsi yaptılar ve karaciğerinden rahatsız olduğu anlaşıldı. Daha sonra çok ufak olduğu ve biraz daha kilo alması gerektiği söylendi. 7 aylıkken belirli kiloya ulaşınca hastane ameliyata karar verdi. Benden aldılar karaciğeri.
* Bir anne olarak neler hissettiniz bunu öğrendiğinizde?
- Rabia Aydın(Anne): Çok zor oldu. İnanamadık, konduramadık. Kim kondurur ki çocuğuna böyle bir şeyi. Belli bir süre ilaç kullandı. Biz hâlâ bir şey yok zannediyorduk. Teşhis konulunca ne yapacağımızı bilemedik. Kimsemiz de yoktu başımızda. Babalarımız vefat etti. Tek başımıza mücadele ettik.
* Nakile nasıl karar verildi?
- Muhammed Aydın: İlk biyopsi yapıldığında karaciğer nakli gerekip gerekmediği ile ilgili sonuç açıklanacaktı. Doktorun odasına girdiğimde, doktor kararı bana söylerken ağlamaya başladı. Orada beraber ağladık. Biz hiç nakil beklemiyorduk. Başka bir hastalık diye düşünüyorduk.
* Prof. Dr. Koray Acarlı: Nakil insanların hiç bulaşmak istemediği büyük bir bela olarak algılanıyor. Hastaneye gittiklerinde herkes kolay yoldan sağlığıma kavuşayım istiyor. Maddi manevi… Maddi derken, başımıza gelen belaları mümkün olduğu kadar ucuz atlatmak isteriz. Bir de çoğu hastaya neden bize gönderildikleri anlatılmıyor. Hastalar bizimle karşılaşınca acı gerçeği öğreniyorlar.
* Peki, durumu öğrendikten sonra eve gidip bir düşüneyim mi yoksa tamam hemen ameliyatı yapalım mı dediniz?
- Muhammed Aydın: Filmlerdeki gibi kalbimin sesini dinledim o anda. O süreçte iyice bağlandım ben kızıma. Yeter ki yaşasın düşüncesinden başka bir şey düşünmedim. Doktor “Nakil olmazsa yaşamayacak” dedi. Başka bir çözümü yoktu. Ben ameliyata gözüm kapalı girdim. Çok da kolay oldu.
* Bu anlattıklarınızdan bugüne kadar kaç yıl geçti?
- Muhammed Aydın: Beş yıl oldu. Kızım şu anda sağlığı yerinde ve hiçbir sorunu yok.
* Yurtdışında nakiller ağırlıklı olarak kadavradan mı yapılıyor?
- Biz gittik bu işi Amerika’dan öğrendik ama oralarda yapılan nakiller kadavra ağırlıklı. Yani öyleydi. Biz şimdi burada ne yapıyoruz? Organ çıkmamasının getirdiği açmazla bambaşka bir fırsatı değerlendiriyoruz. Hastalık için kullandığımız bir yöntemi, hasta olmayan sağlam insanlara uyguluyoruz. Alınıp patolojiye, çöpe giden işe yaramaz kısım yerine, işe yarayan bir kısmı alıp onunla bir başkasının hayatını kurtarıyoruz. Bu işi de biz bulmadık zaten. Yine başkaları buldu. Türkiye’nin kendi icadı değil. Ama, mecburiyetlerden dolayı, iyi bir uygulayıcısıyız. O nedenle de yaptığımız nakillerin yüzde 75-yüzde 80’i ağırlıklı olarak canlıdan nakil olunca, bu sefer onlar da gelip burada canlıdan naklin tekniği nasıl, nasıl uygulanıyor, hasta nasıl takip ediliyor, bunu anlamak istiyorlar.
* Hocam, şu organın nakli olsa bizim işimiz çok kolaylaşırdı ama yapılamıyor dediğiniz bir organ var mı?
-Beyin. Kolaylaşır mı bilmem ama şu anda tek yapılamayan beyin ve kafa diye düşünüyorum. Onun dışında, karaciğer, pankreas, ince bağırsaklar, akciğerler ve kalp değişiyor. Daha ne kaldı ki!
* Ne oldu Berat’a?
- Berat 3 aylıkken aşırı ağlayan bir çocuktu. Doktora götürüyordum, sürekli “Gazı var” diyorlardı. Doktora ‘’Ben ultrason istiyorum’’ dedim. Ultrasona gönderdi. Çıktık, odaya girdik. “Annesi çocuğun böbreklerinde kist var” dediler… Balcalı Hastanesi’ne götürmemi söylediler. Götürdük. Ama sonuç alamadık. 1 sene sonra “Doktor bey, bu çocuğun neyi var? Niye bana bir şey söylenmiyor?” dedim. ‘’Annesi o zaman karşıma otur, çocuğun yüzde 1 kurtulma ihtimali var, bu hastalığın çaresi maalesef yok. Ancak nakille kurtulabilir ama şu an nakile ihtiyacımız yok’’ dedi.
-Prof. Dr. Koray Acarlı: Polikistik böbrek hastalığı olan hastaların aynı zamanda karaciğer hastalığı da oluyor. Böbrek tabak gibi önde olunca, insanlar hemen böbrek diyor ama aslında hastalık bir komplekstir. Hem karaciğer, hem böbrek birlikte.
* Oğlunuzun nakil süreci nasıl başladı?
- Doktorlar diyalize girmesi gerekli dedi. Ama araştırdım ve diyalizin hiç iyi bir şey olmadığını öğrendim.
- Prof. Dr. Koray Acarlı: Çok güzel bir mesaj.
- Doktora ‘’Ben nakil istiyorum’’ dedim. “O zaman bu çocuğa karaciğer de bulman lazım’’ dedi. Hocam, ‘’Karaciğerin neyi var ki?’’ dedim. Bana o zamana kadar karaciğerde bir şey var demediler. ‘’Bu hastalık sonradan karaciğere de sıçradı’’ dediler. Biyopsi yapıldı. Karaciğer de siroza çevirmiş. “O zaman ne olacak?” dediğimde ‘’Bilmiyoruz’’ dediler. Sonra ben gidip kendi böbrek doktoruyla konuştum. “Ben her şeyi yaptıracağım, siz bana yeter ki bir hastane bulun” dedim. Sonra buraya geldik. Hocalarımdan Allah bin kere razı olsun. Önce Allah ondan sonra hocalarımız. Önce karaciğerimiz uydu verdim. Dört gün sonra da böbreği verdim. Çok şükür! Şu an her şey yolunda.
* Kaç yaşındaydı ameliyat olduğunda?
- Sekiz yaşındaydı. Şu anda dokuz bitti.
* Risk aldınız mı sizce?
- Çocuğum kurtulsun diye her riski aldım. Kendimle ilgili aklıma hiçbir şey gelmedi. Tereddütsüz girdim. Hatta ameliyata giderken eşim ağlıyordu. Ben çok mutluydum. Koşa koşa gittim. Çünkü önce Allah’a sonra hocalarıma çok güvendim ben.
* İnsanların organlarını bağışlamaları ile ilgili ne dersiniz?
- İnsanlarda öldükten ve geri dirildikten sonra “O organ nerede? Neden eksik” diye hesap sorulacağını düşünüyorlar. Ama onunla hiçbir alakası yok. Bırakın günah işlemeyi, bin sevabı var.
Bir insan ölmek üzere ve siz ona organınızı bağışlıyorsunuz. Düşünün, o insan size ne kadar dua edecek. Bence bin düşünmek yerine bir kere düşünüp versinler.
Organ nakli, kadavradan ve canlıdan yapılan bir operasyondur. Tedavisi tıbben mümkün olmayan hastalıklar nedeniyle görev yapamayacak derecede hasar gören organların yerine, canlı veya ölüden alınan yeni, sağlam organın konularak hastanın tedavi edilmesine organ nakli denilmektedir. Kalp nakli dışında önemli bir kısmı canlıdan canlıya yapılabilmektedir. Karaciğer, böbrek pankreas, ince, bağırsak, kalp nakilleri kadavradan alınarak hastaya nakledilerek gerçekleştirilebilmektedir.
© Tüm hakları saklıdır.