Alex Forsyth*
Yaşamını kazanmak için ne yaptığını anlatırken Ebu Cafer'in gözlerinde bir gurur pırıltısı var.
Bir barda güvenlik görevlisi olarak çalışıyormuş ama sonra organ ticareti yapan bir grupla tanışmış. İşi para karşılığında organlarını satacak kadar çaresiz insanları bulmak. Suriye'den Lübnan'a gelen mülteciler çok sayıda fırsat yarattı.
"İnsanlardan faydalanıyorum" dese de çoğunun Suriye'deki evlerinde kolayca ölebileceğini ve organlarını satmanın şimdiye dek karşılaştıkları dehşetle karşılaştırıldığında hiçbir şey olmadığını söylüyor.
"İnsanlardan faydalanıyorum ve onlar da çıkar sağlıyor" diyor.
İşlerini yürüttüğü yer Beyrut'un güneyindeki kalabalık dış mahallelerden birinde bulunan bir kafe. Muşambayla kaplanmış harap bir bina.
Arkadaki eski mobilyalarla dolu odanın her köşesine konmuş kafeslerde muhabbet kuşları şarkı söylüyor.
Son üç yıldır bu odada 30 dolayında mültecinin organ satışını ayarladığını anlatıyor.
"Genelde böbrek istiyorlar ama diğer organları da bulabiliyorum. Bir keresinde göz istediler ve gözünü satmaya niyetli birini bulmuştum. Gözün bir resmini çektim ve Whatsapp'tan yolladım. Sonra da müşteriyi götürdüm" diye konuşuyor.
İş yaptığı dar sokaklar mültecilerle dolu. Bugün Lübnan'da yaşayan her dört kişiden biri komşu Suriye'deki savaştan kaçanlar.
En zor durumdakilerse Suriye'de zaten mülteci olarak kabul edilen Filistinliler. BM Mültecilere Yardım Örgütü Lübnan'a girdiklerinde tekrar mülteci olarak kaydedilmiyorlar. Kalabalık kamplarda yaşıyorlar ve çok az yardım alıyorlar.
Aynı derecede zor durumdakiler Mayıs 2015'ten sonra Suriye'den Lübnan'a kaçanlar. Bu tarihte Lübnan hükümeti BM'den yeni mülteci kaydı yapmayı durdurmasını istemişti.
Ebu Cafer "Mülteci olarak kaydedilmeyenler çok zor durumda. Ne yapabilirler ki? Çaresizler ve hayatta kalabilmek için organlarını satmaktan başka yolları yok" diyor.
Bazı mülteciler sokaklarda dileniyor, özellikle de çocuklar. Küçük çocuklar ayakkabı boyuyor, trafik sıkıştığında araç pencerelerinden sakız ve kağıt mendil satmaya çalışıyorlar ya da çocuk işçi olarak kullanılıyorlar. Bazılarıysa fuhuş yapıyor.
Ancak organ satmak kısa sürede para kazanma yöntemi.
Ebu Cafer organ satmaya istekli bir aday bulduğunda, önceden belirlenen bir günde gözleri bağlı bir şekilde gizli bir mekâna götürüyor.
Doktorlar bazen geçici kliniklere dönüştürülmüş kiralık evlerde ameliyat yapıyor. Ameliyattan önce organlarını satanlara basit kan testleri yapılıyor.
Ebu Cafer, "Ameliyat bittiğinde geri getiriyorum. Dikişleri çıkana kadar, neredeyse bir hafta onlara bakıyorum. Dikişleri çıktığı andan itibaren başlarına ne geldiği beni ilgilendirmez. Müşterinin ölmesine aldırmıyorum. Ben istediğimi almış oluyorum. Müşteriye ödeme yapıldığı sürece daha sonra ne olduğu benim sorunum değil" diyor.
Son müşterisi babası ve ağabeyleri öldürüldükten sonra Suriye'den kaçan 17 yaşındaki bir gençmiş. Lübnan'da üç yıl iş bulamayınca borçları birikmiş ve annesiyle beş kız kardeşine bakamaz duruma gelmiş.
Ebu Cafer üzerinden sağ böbreğini 8 bin dolara satmaya razı olmuş.
Ameliyattan iki gün sonra acı çektiği çok açık bir şekilde yatıyor. Ağrıkesiciler alıyor, bir o yanına, bir bu yanına yatıyor, kanepede oturuyor ve rahat bir pozisyon bulmaya çalışıyor.
Yüzü ter kaplı ve bandajlarından kan sızıyor.
Ebu Cafer bu alışverişten ne kadar kazandığını söylemiyor. Organ alındıktan sonra ne olduğunu bilmediğini ancak ülke dışına gönderildiğini tahmin ettiğini anlatıyor.
Ortadoğu genelinde organ bağışlanmasına dini ve kültürel nedenlerle karşı çıkıldığından bir organ açığı var. Çoğu aile, ölülerinin derhal gömülmesini istiyor.
Ancak Ebu Cafer, Lübnan genelinde kendisi gibi en az yedi organ taciri olduğunu ifade ediyor.
"İşler çok iyi gidiyor. Büyüyor ve azalmıyor. Lübnan'a Suriyeli göçünden sonra kesinlikle bir patlama yaşandığı" diyor.
Yaptığının yasadışı olduğunu bilse de, yetkililerden korkmadığını anlatıyor. Aslında bu konuda biraz da küstah. Telefon numarası sprey boyayla evinin yakınındaki duvarlara yazılmış.
Mahallesinde hem saygı görüyor hem de korkutuyor. Etrafta yürürken, insanlar durup onunla şakalaşıyorlar.
Biz konuşurken tabancası bacağının altında duruyor.
"Yaptığımın yasadışı olduğunu biliyorum ama insanlara yardımcı oluyorum. Ben meseleye böyle bakıyorum. Müşteri ödediğimiz parayı kendisi ve ailesi için daha iyi bir yaşam arayışında kullanıyor. Bir araba alabiliyor ve taksicilik yapabiliyor hatta başka bir ülkeye gidebiliyor. Ben bu insanlara yardım ediyorum ve yasalara da aldırmıyorum" diyor Ebu Cafer.
Aslında, yardımlara ulaşmaları ve iş bulmalarına engel olarak yasaların mültecileri hayal kırıklığına uğrattığını söylüyor.
"Ben kimseyi ameliyat olmaya zorlamıyorum. Ben sadece başkalarının isteklerini yerine getiriyorum" diyor.
Bir sigara yakıyor ve bir kaşını kaldırıyor.
"Gözün için ne kadar istersin?" diye soruyor.