Çalışma Bakanlığı ile Memur Sen arasında 10 Mayıs'ta yapılacak kritik ek gösterge toplantısı öncesi oyuncular, opera, bale, orkestra sanatçıları seslerini yükseltmeye başladı. Oyuncu Reha Özcan, “Eskiden bir sanatçının yapması gerekenleri yapabiliyorduk. Şimdi sadece hayatımızı idame ettirme gayemizi oluşturdular. Emekli arkadaşlarımın durumları korkunç, açlık seviyesinde. Neyin intikamını alıyorlar bilmiyoruz" diye konuştu. Özcan, "Biz devletin oyuncularıyız, hükümetin değil" dedi.
Sözcü'den Yusuf Demir'e konuşan Özcan, Türkiye'de sanat ve sanatçının durumuyla ilgili çarpıcı tespitler yaptı. "1987 yılında Devlet Tiyatrosu'na girdiğimizde milletvekilleriyle aynı maaşı alıyorduk. O zaman orta direk diye bir kavram vardı. Bu şekilde de orta direği temsil ediyorduk. Giderlerimizi karşılayabiliyorduk. Bir sanatçının yapması gereken şeyleri yapabiliyorduk" diyen Özcan, meslek tanımının doğru yapılmadığı için sıkıntılar yaşandığını söyledi. "Biz devletin oyuncularıyız, hükümetin oyuncuları değiliz" diyen Özcan, "Atatürk cumhuriyetinin ilkelerine dayalı bir devlete hizmet ediyoruz. Bir hükümete hizmet etmiyoruz. Devlet, bizimle bu ülkenin aydınlık sanatçıları olduğumuz için sözleşme imzalıyor. Yoksa bir hükümetin sözcülüğünü yapmak için değil" ifadelerini kullandı.
"Sadece hayatımızı idame ettirme gayemizi oluşturdular"
"Fakat bu evrildi, devşirildi" diyen Özcan sözlerinin devamında şunları kaydetti:
"Sözleşmelerde, kendini koruma sistemini oluştururken oyuncunun haklarını zaten korumalı. Bizim bunları talep etmemiz zaten bizim için abesle iştigal. Çünkü bizim yapmamız gereken çok önemli şeyler varken, lütuf eder gibi yüzde 10'luk, yüzde 20'lik zamlarla bizim zaten kendimizi geliştirme gayemizi ortadan kaldırıp sadece hayatımızı idame ettirme gayemizi oluşturdular.
“Emekli parasıyla geçinen arkadaşlarımın durumu korkunç”
Yetenekli ve piyasada da iş bulabilen oyuncuların çoğu, hemen emekli oluyor benim gibi. Ben 2016 yılında emekli oldum ve o günden beri çok huzurluyum. Ama emekli parasıyla geçinen arkadaşlarım var kurumda durumları korkunç. Emekli maaşlarıyla geçinen bir aktör düşünemiyorum, geçinemez… Hele hele çoluğu çocuğu varsa ve bakmakla yükümlüyse…
“Emekli oyuncu açlık seviyesinde”
Şu anda 7 bin lira emekli maaşı, 1'in 4'ünden emekli olduğu zaman… Bu da Türkiye şartlarında yüksek bir meblağ fakat, korkunç… Çünkü zaten emekli olmuş bir insan mutsuz bir insandır ve böyle bir maaşla sadece hayatını idame edecek olsa… Çünkü sadece emekli ikramiyenizle ev falan alamıyorsunuz artık. O eskidendi bizim babalarımız dedelerimiz alıyordu. Şu anda kirada oturmak zorunda olan ve bir tane çocuğu olsa, onun hayatına, eğitimine hizmet etmeye çalışsa açlık seviyesinde olacaktır.
“Neyin intikamını alıyorlar”
Açlık seviyesinde bir insana sanatçı dediğinizde, ki sanatçı demek o kadar kolay bir şey değil… Bunu kendilerine ar görebiliyorlarsa ben onlar adına utanırım. Hayatımızda birçok zaman olduğu gibi… Başkaları adına utanmak zorunda kaldığımız gibi… Ve bu küçümseyici tavırlar da çok çirkin. Bir şeylerin sürekli intikamının alınması, rövanşının alınması da hoş değil. Kimden neyin intikamını alıyorlar, onu da bilmiyoruz. Ama bu hoş bir şey değil."
"Sanatçı, mevcut sistem için sanırım bir tehdit oluşturuyor"
Özcan, "Neden bu hale gelindi?" sorusuna da şöyle yanıt verdi:
"Çünkü sanatçı sözünü söyleyen, ve kendisini temsil eden insandır. Bireysel örgütlenmelere inanır, ümmetçi örgütlenme içinde yer almaz. Gerçek anlamda Atatürk ilkelerine bağlı bir sanatçı… Dolayısıyla bu da mevcut sistem için sanırım bir tehdit oluşturuyor. O yüzden de insanları açlıkla terbiye etmeyi öğreten yakın bir coğrafyada yaşadığımız için bu şekilde onları etkisiz hale getirebileceklerini düşünüyorlar sanırım. Ama bu sadece bugünle ilgili değil. Devlet Tiyatrosu kurulduğundan beri her zaman bunlar vardı. Çünkü bunlar bugünün sorunları değil. Eğer devlet kendi içinde kendi yapılanmalarını daha özerk, özgün ve aydınlık bir ülke özlemiyle yapsaydı bugün bunları konuşmuyor olurduk. Yani bu son 2003 yılından beri gelişen bir şey değil. Bu 1980'de de böyleydi, kurulduğundan beri böyleydi. Hiç bir zaman yapılmamış. Biz kuruma girdiğimiz zaman 1441 sayılı kanun kaldırılsın, böyle bir kanun mu olur derken…. Emekli olurken ne olur 1441 sayılı kanun kalsın durumundaydık."
“Bizi dışlamanın kimseye faydası yok”
Özcan, "Çözümü kendisini geliştirmek isteyen ve bu ülkeye faydalı olmak isteyen, gerçek anlamda zekasını entellektüelliğine ve iyiliğine güvenmek zorunda oldukları bir grubu dışlamanın kimseye bir faydası olmayacağını görmeleri gerekiyor" diye konuştu.
Röportajın tamamını okumak için tıklayın.