28 Haziran 2024 09:14
T24 Haber Merkezi
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, erken seçim için 360 oy gerektiğini belirterek, "Şartlar böyle giderse önümüzdeki yıl bugünlerde erken seçim talebini dillendiririz. Tam iki seçim ortasında 2.5. yılda kendisine kaçamayacağı bir teklif sunarız." ifadelerini kullandı.
Özel, ''normalleşme'' sürecinin devam edeceğini belirterek “Normalleşme, bizim birinci parti olmanın sorumluluğuyla ortaya koyduğumuz özgüvenli ve inandığımız bir süreç. Normalleşmenin özeti şudur. Anayasaya tam uyum, kanunlara tam uyum, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tam uyum. Bunları talep etmek benim görevim. Bunu yapmıyorlarsa, kendileri normalleşmiyorsa bırakın onlar anormal kalsın. Vatandaş da normalle anormal arasında günü gelince tercihini yapar” dedi.
Ekonomiye dair iktidara önerilerini açıklayan Özel, "Bunlar için kaynağa ihtiyaç var, makro öneride bulunuyoruz diyoruz ki gelin Türkiye'nin vergi sistemini baştan aşağı değiştirelim. Çok kazanandan çok az kazanandan az alacağız." dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, gazeteci İsmail Küçükkaya'nın Halk TV'de yayınlanan 'Yeni Bir Sabah' programına konuk oldu.
Özel'in açıklamalarından satır başları şöyle:
Özel, ABD’de Joe Biden ile Donald Trump’ın seçim öncesi bir televizyon ekranlarında canlı yayında tartışmasını şöyle değerlendirdi:
''Normalleşme dediğimiz bu. Türkiye bundan 40 yıl önce bunu başarıyordu. TRT’de bir saygın gazeteci moderasyon yapıyordu. Bütün liderler sırasıyla söz alıyordular. Zaman zaman ortam geriliyordu, tartışıyorlardı; zaman zaman şakalaşıyorlardı ama bütün bir gece boyunca tartışıyorlardı. Çünkü normali oydu. Şimdi zaman ilerledikçe aslında bu tip demokratik kazanımların artması lazım. O günlerin üstünden yani işte Demirelli, Özallı, Erdal İnönülü veya Çillerli, Mesut Yılmazlı o tartışmanın üzerinden 40 yıl geçmiş. 40 yıl sonra geldiğimiz yere bak, herkes gidiyor. Tek başına televizyon programlarına katılıyor. Yani normalleşme dediğimiz meselenin bir boyutu da budur. Siyasiler kendi aralarında telefonla görüşebilirler, el sıkışmalıdırlar, baş başa görüşmeler, heyetlerle görüşmeler yapabilirler ama günü geldiğinde de esas yetkiyi aldıkları vatandaşın karşısına çıkmalı. Bence seçmen en iyi kararı da orada verir çünkü ikisini aynı anda görüyor. Aynı soruya ikisinin verdiği yanıtları görüyor. Stres altında nasıl tepki verdiklerini görüyor. Yani seçmen orada doğrudan oy vereceği kişiyle bir iletişim kuruyor. Ben hiç kaçmam. Şimdiden söyleyeyim. Ne zaman davet alırsam, nerede davet alırsam mutlaka katılırım. Bunun olması bence demokrasiye çok şey kazandırır. Zaten seçimden önce o görüntü yakalanırsa seçimden sonra böyle bugünlerdeki kadar işte normalleşme tartışmaları falan gündemi meşgul etmez. Çünkü zaten görüşüyorlar olur.''
''5 Kasım’dan sonra beni ilk arayan liderlerden bir tanesi Sayın Devlet Bahçeli’ydi. Bütün liderler aradılar zaman içinde. AK Parti’den de AK Parti’nin Grup Başkanı Abdullah Bey aradı beni. 5-6 hafta sonra yeni yıl geldiğinde 1 Ocak günü, 31 Aralık gecesi ben Sayın Bahçeli’den başlayarak hepsini yeni yıl için aradım. AK Parti’den de Sayın Güler’i aradım. Ona dedim ki, grubunuzun ve partinizin yeni yılını kutluyorum. Sayın Erdoğan beni aramadığı için onu arayamadım şimdi. Çünkü o birinci parti. Biz bir kurultaydan geçtik ama hepinizin yeni yılını kutlarım, dedim. Sonra 31 Mart seçimleri oldu. 31 Mart seçimlerinde biz Sayın Erdoğan’la yer değiştirdik. Sayın Erdoğan ikinci partinin genel başkanı oldu. Ben birinci partinin genel başkanı oldum. Bu sefer bize düşerdi. 31 Mart’tan hemen bir hafta sonraki Ramazan Bayramı’nda bu sefer ben aradım kendisini. O da gayet sıcak bir şekilde karşıladı. Zaten önceden bir iletişimi olmuştu onun. Gayet iyi bir görüşme oldu. Sonrasında da biz ziyarete gittik. Ardından bu iadeyi ziyaret gerçekleşti. Bu görüntünün kime zararı var, ben anlayamadım. Bütün anketler gösteriyor ki hem CHP tabanının önemli bir kısmı, yüzde 75-80’ini bu fotoğraftan hiç rahatsız değil. Türkiye’de de oran oldukça yüksek. Esas mesele şu. Biz bu fotoğrafla birlikte başka bir şey yaptık. Bu fotoğraf, Türkiye’nin birinci partisiyle ikinci partisi liderlerin el sıkışabildiğini Türkiye’ye gösterirken toplumsal barışa bir katkı sağlıyor. Diyor ki, kutuplaşmayı bırakın bir kenara, el sıkışın, düşman değiliz, biz el sıkışabiliriz diyoruz. Birincisi bu. İkincisi, Türkiye’deki ayrılıklar Türkiye’yi dışarıda zayıflatıyorsa eğer ona karşı da diyoruz ki, biz aramızda her şeyi yaparız ama Türkiye olarak bir ve bütünüz.
Şu fotoğraftaki iki kişinin ortak özelliği ne? İkisi de 2 Temmuz günü milli takımı destekleyecek. Gol atarsa ikimiz de ayağa kalkacağız. Bütün Türkiye böyle. Bu gerçekliği kaçırmamak lazım. Biz rakibiz ama düşman değiliz. Ben Tayyip Erdoğan’ın 22 yıldır bu ülkede yaptığı bir sürü yanlışı biliyorum. Bir sürüsüne itirazım var ve hani siyasetin sınırlarını aşan hataları, yanlışları, ülkeye kötülükleri var, ayrı ama kendisine oy veren seçmenlere saygım var. Ben onu yok sayamam. O da beni yok sayamaz, saymamalı. Bu fotoğrafın böyle bir işlevi var. Kutuplaşmadan kim fayda, kim zarar görüyor; buna baktığımızda Cumhuriyet Halk Partisi seçmenleri şunu bilmeli. Bir tarafta devletin televizyonu, bir tarafta merkez medya, bir tarafta iktidara çok yakın medya bu partiyi sürekli şeytanlaştırırken, bu partiyi sürekli 'yok terörle, yok onunla yok bunla ilişkilendirirken' bu fotoğraftan sonra olur mu artık? Şimdi Sayın Erdoğan, üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi yazıyor. Gelmiş, el sıkışmış. Çayımızı, kahvemizi içmiş. E burası terör yuvası olabilir mi? ama çok uzun zamanlar Anadolu’daki özellikle de belli televizyonların çok baskın olarak izlendiği coğrafyalarda hep Cumhuriyet Halk Partisi’nin teröristlerle iş birliği yapan, vatan hainlerinin partisi olduğunu vurguladılar. Bu fotoğraf artık o işleri bitirmiştir.”
Kutuplaşmanın tartışmayı özünden kopardığına vurgu yapan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kutuplaşma şöyle yapıyor. Beyaz ve siyah var. Karşılıklı kavga var. Kutuplaşma yoksa içerik konuşulmaya başlıyor. Cumhuriyet Halk Partisi içerikte güçlü. Cumhuriyet Halk Partisi polemikte, kavgada güçlü değil; olmamalı. Sosyal demokrat bir partinin söylediğinin içeriğinin önemi olmalı. Neden? Mesela vergide adalet... Bunu ortaya attığımızda Türkiye’de vergide adalet diyen var mıydı? DİSK bir vergide adalet mitingi yapmıştı. Biz desteklemiştik. Ben kurultay konuşmamda bu vergi sisteminin değişmesi gerektiğini söylemiştim. Biz vergide adalet konuşmaya başladık. Vergide adalet, içerik. Kutuplaşma ortamında kimse içerik konuşmuyor. Cumhuriyet Halk Partisi, teknoloji 5.0 konuşurken dünya, emek 5.0’ı ortaya atmalı. Yani sendikacılığın bile temassızı olmalı. Bunlar hep içerik. Ben bir kere fotoğrafın kendisini ve konuşabilmeyi önemsiyorum. Sebebi şu. Siyaset, konuşma işi. Şöyle bir yanlışı herkes terk etmeli. Efendim bir masa varsa o masa pazarlık masasıdır. Orada ya ittifak vardır ya koalisyon kurulacaktır. Masa yoksa savaş vardır. Karşılıklı el bombası atalım birbirimize. Böyle bir şey yok. Hem konuşabilirseniz hem de mücadele edebilirsiniz. Hem müzakere hem mücadele mümkün. Birinci kısmı, işin önemli bir kısmı bu.
Diğer bir tarafına baktığımızda oturduk, görüştük, konuştuk, ayrıldık. Ben bir sürü başlık anlattım. Türkiye’de bir algı var. Daha doğrusu şöyle bir şey yerleştirmeye çalışıyorlar. Sorunlar var ama Sayın Erdoğan’ın birçoğundan haberi yok. Ona söylemiyorlar. Bilse çözer. Ben gidip anlatıyorum sorunları ve artık biliyor. Ben Anadolu’da çok karşılaştım bununla. Anlatıyorum, anlatıyorum, anlatıyorum. Haklı mıyım diyorum, haksızım. E niye, Erdoğan bilmiyordur bunu. Bilse halleder. Ben gidip sorun bu, çaresi bu diye söylüyorum. Yani Erdoğan’ın haberi yoktur, Erdoğan bilmiyordur algısına da bunun bir katkısı var. Son bir kez de meseleyi ben kendisine anlatıyorum. Bu işi böyle çözebilirsiniz diyorum. E çözülmedi. Çözülmediğinde ben muhalefet olarak ne kaybettim? Genel merkezde tek başıma oturmadım. Sayın Erdoğan’la 1,5 saat memleket meselelerini konuştum. Çözülmedi. Çıktım, Rize’ye gittim, çay mitingi yaptım. Trakya’da buğday mitingi yaptım. Emekli mitingi yaptım. Ben muhalefetten bir şey kaybetmedikten sonra buradaki görüşmenin kimseye bir zararı yok.”
"Normalleşme süreci bitmez. Normalleşme bizim birinci parti olma sorumluluğuyla ortaya koyduğumuz özgüvenli ve inandığımız bir süreç. Normalleşmenin özeti şudur; normal demokrasilerde ne varsa onu talep etmek ve muhalefet olarak üstüne düşeni yapmaktır. Selamlaşmak, konuşmak, müzakere etmek. Normal demokrasilerde olanı talep etmek. Anayasaya tam uyum, kanunlara tam uyum, AİHM kararlarına tam uyum. Bunları talep etmek benim görevim. Ha bunları yapmıyorsa kendileri normalleşmiyorsa bırakalım onlar anormal kalsın. Vatandaş da normalle anormal arasında günü gelince tercihini yapar."
"Erken seçim için 360 rey gerekiyor. AKP'nin evet diyemediği bir erken seçim yapılamıyor. O yüzden de teknik olarak mümkün değil. Ben hep söylüyorum; erken seçimi millet isterse kaçınılmaz olur diyorum.
Tarih olarak da şunu söylüyorum. 5 yıl var iki seçim arasında bunun ortası çok kritik bir yer 2.5 yıl. Sayın Erdoğan eğer Meclis seçimleri yenileme kararı almazsa bir daha aday olamıyor. 2.5. yılda şöyle bir noktaya geleceğiz. Biz gel seçimleri yenileyelim deriz gelip aday olursa 2.5 yıl o koyar, 2.5 yıl biz koyarız ortaya. Tam ortasının öyle bir manası var. Erdoğan kendine güveniyorsa bir kere daha gelir yarışırız. Yok güvenmiyorsa geriye giden her gün onun seçimden kaçtığı gündür.
İsmail Küçükkaya'nın "Siz politik olarak bir matematik yapmışsınız" sözlerine Özel şu yanıtı verdi:
"Benim gördüğüm bu yani bu sistemde son adaylık ancak Meclis'in desteğiyle oluyorsa Meclis'teki destekte bize de ihtiyaç varsa... Seçimleri yenilemeye AKP ve MHP'nin de tek başına gücü yetmiyor. Hep birlikte karar alırsak olacak. Kaçmasınlar yaparız deriz 2.5 yılda seçimi.
"Şartlar böyle giderse biz vatandaşların taleplerini dile getiriyorken ittifak ortağı ona yüz çeviriyor diye hiçbir talebi duymayıp memleketi bu hale getirirse biz önümüzdeki yıl bugünlerde erken seçim talebini dillendiririz ve tam 2.5. yılında kendisine kaçamayacağı bir teklif sunarız. Kaçarsa millet görür neden kaçtığını."
Özgür Özel, CHP Genel Başkan Yardımcısı Yalçın Karatepe’nin Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le görüşmesine ilişkin de şu değerlendirmeyi yaptı:
“Somut bir şey maalesef beklemeyelim. Sayın Karatepe giderken zaten biz çok net olarak söyledik. Biz vatandaşın taleplerini, bizim bu konudaki önerilerimizi ve bu konuda bir makro çözüm önerisi götüreceğiz dedik. Şöyle dört tane talebi sıralayalım. Vatandaşların taleplerini bizim bu konudaki önerilerimizi ve bu konuda makro çözüm önerisi götüreceğiz dedik. 4 tane talebi sıralayalım. Eğer bizi dinlerlerse en düşük emekli maaşını asgari ücret durumuna yükseltelim yani bugün için 17 bin lira. Asgari ücrete enflasyon zammı verelim yani bu 6 ayda bu enflasyonun erittiği yüzde 28'i en azından 17 bin liranın üstüne verelim ve asgari ücret en az 22.500 bence 25 bin lira olsun. Çay taban fiyatı 25 lira olması gerekiyor. Buğday taban fiyatının 15 lira olması gerekiyor. Çiftçinin de aldığı desteklemenin GSMH'dan yüzde 1'i olması gerekiyor bunu sağlayalım. Büyük bir kredi kartı çıkmazı içinde ülke kredi kartları faizlerini düşürelim faizden alınan yüzde 30 vergiyi sıfırlayalım. Bir kereye mahsus kredi kartı faizlerini silip ana parasını bölelim ki yeniden nefes alsınlar. Bunlar için kaynağa ihtiyaç var. Bunlar için makro öneride bulunuyoruz diyoruz ki gelin Türkiye'nin vergi sistemini baştan aşağı değiştirelim. Bugün Türkiye'de 100 lira vergi toplanıyor bu verginin 68 lirası dolaylı vergi. Yani fabrikatörle fabrika bekçisi elektriğe suya benzine aynı vergiyi veriyor. Yüzde 21 herkesin aldığı maaşlardan kesilen gelir vergisi yüzde 89 yapıyor. Yüzde 11 Türkiye'de para kazanan herkesin ticaretten sanayiden ödediği vergi. Çok kazanandan çok az kazanandan az alacağız. Kazanmayandan vergi almayacağız. Bu işin tersine dönmesi lazım. Dolaylı vergiyi düşürmeye başlayacağız diyorlar ama mahcup mahcup söylüyorlar.
“İki gün önce Avrupa Birliği’nin Türkiye’deki temsilcisi büyükelçi Landrut ayrılıyordu. Bugün gidiyor Türkiye’den. Onunla da bir özel yemekle bir araya geldik. Ben onu bütün Avrupa Birliği Büyükelçileriyle birlikte Sayın Landrut’u bir ay önce yemeğe almıştım. Orada konuştuk. O da gitmeden önce bize bir yemek davetinde bulundu. Birlikte oturduk. Özel bir yemekte sohbet ettik. Orada da söyledim. Avrupa Birliği’nin bütün büyükelçilerine büyük toplantıda da söyledim. Tek tek geldiklerinde de söylüyorum. Sizin yanınızda, sizin açınızdan istikrarlı bir Türkiye sığınmacı deposu olarak durması gerçek istikrar değildir. Sizin yanı başınızda hem demokratik hem istikrarlı bir Türkiye’ye ihtiyaç var. Bunun olabilmesi için de sığınmacı sorununun tamamen çözülmüş olması lazım ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üye olması lazım. Siz bizi sığınmacı kampı gibi görüyorsunuz sınır ötesinde. O yüzden elimizi hep birlikte taşın altına sokacağız. İlk önce Suriye’deki sorun çözülecek. Bu sorunun dört tane tarafı var. Türkiye, Suriye, Rusya, Amerika ama bütün Avrupa isterse bu sorunlar çözülür. Bütün dünya isterse zaten çözülür.
Bizim yapacağımız iş şu. Ben burada inisiyatif almaya hazırım. Suriye’yle Türkiye arasındaki diyalog kanallarının açılması için gerekirse ilk görüşmeye gideceğim, ben yapacağım Esad’la. Bunun zeminini araştırıyoruz. Olumlu gelişmeler var. Günü geldiğinde açıklayacağız. Zemin arayışı için çalışıyoruz üzerinde. Gidip Sayın Esad’la görüşüp Türkiye’yle bir masaya oturmasıyla ilgili net talebimizi iletip bu konuda kolaylaştırıcılık mı dersiniz, arabuluculuk mu dersiniz, ana muhalefet sorumluluğu mu dersiniz; bunu yapacağız. Çünkü masaya oturmadan bu sorun çözülmeyecek. Şöyle zorluklarımız var. Esad’ın Suriye’deki Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığıyla ilgili ön şartları var. O da meseleyi Türkiye açısından müzakere edilemez bir zemine çekiyor. Bunu da görmek lazım. Niye oturmuyorsun derken bunu da hatırlatayım. Yoksa Erdoğan dünya kadar laf etti ama ‘Esad’la yakında görüşebiliriz’ diyecek noktaya da geldi. Çünkü bu sorun artık Türkiye’nin taşıyamayacağı bir noktada. Türkiye’deki Suriye vatandaşlarının Suriye’ye dönmesi için şartlar neyse konuşulacak. Elbette bunun bir siyasi tarafı var. Esad’ın belli güvenceler vermesi gerekiyor. Türkiye’nin mutlaka bu konuda belli garantörlükleri ortaya koyması gerekebilir. Belki birtakım teşvikler ortaya koyabiliriz.”
Özel, CHP 7'inci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilişkilerinin sorulmasına, ''Gayet iyi. Son derece samimi. Zaman zaman randevu alıyorum, ofisinde görüşüyoruz. İlişkimizde herhangi bir sorun yok. Bence gün geçtikçe daha iyiye gidecek” diye yanıt verdi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Benim bir hayalim var. O da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılda iktidar yapan genel başkan olmak. Bunun önündeki her engelle savaşırım” ifadelerini kullandı.
Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş cinayeti davasının 1 Temmuz’da yapılacak ilk duruşmasına katılacağını belirten Özel, ''Ayşe Ateş’in evlatlarının yanında duracağız. Adalet tecelli etsin diyeceğiz. Ayşe Ateş, kocasının kanı yerde kalmasın istiyor. Evlatlarının babasının katilleri bulunsun istiyor'' diye konuştu.
"Kesin olmamakla birlikte Hatay'da depremzedelerin sorunlarını dikkat çeken bir miting yapmayı düşünüyoruz. Diyarbakır veya Şanlıurfa'da DEDAŞ'ın yarattığı sıkıntılara dikkat çekmeyi düşünüyoruz. Tematik mitingler sürecek"
Erken seçim gündemiCHP Genel Başkanı Özgür Özel, erken seçime ilişkin sözlerinin doğru anlaşılmadığını ifade ederek, “Erdoğan 5 yıllığına seçildi ama bence 1.5 yıl sonra erken seçim olur” dedi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün grup toplantısında yaptığı "normalleşme" çıkışına ilişkin olarak da, Özel, “Ben iktidarı normalleştirme peşinde değilim. Ben MHP olmasa da AKP olmasa da normalleşirim. Benim derdim onların seçmenleriyle normalleşmek” ifadelerini kullandı. Erken seçim için “Bence 1.5 yıl sonra erken seçim olur” tahmininde bulunan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün sözlerine açıklık getirdi; “İktidar istemeden teknik açıdan erken seçim mümkün değil” dedi. CHP lideri, “Ancak siyasi olarak da erken seçime direnebilmenin belli şartları var” notunu düştü. Özel, “İstiyor muyum? Valla gelecek hafta olsun istiyorum erken seçim” diye ekledi. |
© Tüm hakları saklıdır.