HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, "Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte özellikle Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de, Yüksekova’da, o yıkımlar esnasında oradaki insanların yanında olmaya elbette çalıştık. Bölgede sokağa çıkma yasağıyla birlikte katledilen insanlarımızın ailelerine, işini ve aşını kaybeden esnafımıza karşı bir öz eleştirimiz var" dedi. Buldan, "halkın acılarını paylaşmaya çalıştık ama sanırım bu yeterli olmadı" ifadesini kullandı.
AKP-MHP ittifakını yanısıra Afrin Harekatı'nın da Kürt seçmeni rahatsız ettiğini savunan Buldan, "Afrin meselesi de üzerine gelince, özellikle AKP’ye oy veren Kürtlerin bu seçimde biraz daha vicdanlı davranacağı izlenimi içerisindeyim" diye konuştu.
Buldan, son HDP Kongresi'nde "Tek adam rejiminin giderek derinleşmesini engelleyecek toplumsal direniş ve örgütlenmeyi yeterli bir düzeyde gerçekleştiremediklerini, Sur ve Cizre gibi kentlerde yaşanan abluka sürecinde ve demokratik siyasete saldırılar karşısında etkili bir mücadele çizgisini açığa çıkaramadıkalrını" diyerek öz eleştiride bulunmuştu.
HDP’nin son kongresinde, eş genel başkanlığa Pervin Buldan ve Sezai Temelli seçildi. Kongrenin ardından Buldan partilerine yönelik baskıları, kongre sürecini, Türkiye ve bölgedeki gelişmelerle ilgili soruları yanıtladı.
Birkan Bulut'un sorularını yanıtlayan Buldan'ın, Evrensel'de yer alan söyleşinin bir bölümü şöyle:
Öncelikle kongreden başlayalım. Partinize yönelik aylardır devam eden operasyonlar, kongre öncesinde HDP ve bileşenlerini de kapsayarak genişletildi. Gelinen noktada 7 kişinin milletvekilliği düşürüldü, 9 milletvekili cezaevinde. Tüm bunlarla birlikte HDP’yi siyaset dışına itmek istemeleri neden bu kadar önemli?
7 Haziran tarihinde HDP’nin almış olduğu oy oranı ve çıkardığı milletvekili sayısı iktidarı ürküttü. Bu da aslında çözüm sürecinin Türkiye’ye kazandırmış olduğu umuttan kaynaklandı. Çözüm süreciyle ve hemen ardından gelen 7 Haziran seçimleriyle birlikte, hem Kürtlerin hem de Türkiye halklarının HDP’ye olan güveni arttı.
Çözümden ve barıştan yana, Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen kesimler HDP’ye umut bağladılar. Seçimde de bu iradelerini beyan ettiler. Ancak 7 Haziran seçimlerine bir darbe yapıldı.
1 Kasım seçimlerine kadar süren üç aylık süreçte baskı ve şiddetin dozu da arttırıldı. Başta genel merkezimiz olmak üzere tüm il ve ilçe binalarımıza baskınlar düzenlendi, binalarımız yakıldı. Bölgede sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte HDP’ye oy veren Kürtlere baskı yapıldı. Ancak 1 Kasım tarihinde bütün bu baskılara rağmen insanlar bir kez daha HDP’nin yanında olduklarını gösteren bir tavır sergilediler.
Kongredeki konuşmalarınız gerekçe gösterilerek hakkınızda soruşturma açıldı. Ardından 2008 ve 2015 yılları arasında yaptığınız konuşmalar nedeniyle “Silahlı Terör Örgütüne Üye” olmak suçlamasıyla iddianame düzenlendi. Siyasi konjonktür nedeniyle dün suç sayılmayan ifadelerin bugün suç sayılması olağanlaştı. Ancak 2008-2015 arasını kapsayan iddianame için neden iki yıl beklenmiş olabilir?
Bu beklemediğimiz bir şey değil. Bütün kongrelere soruşturma açılması, yeni seçilen eş başkanlara soruşturma açılması ne yazık ki gelenek haline getirildi. Benimle ilgili bir iddianamenin hazırlanması elbette ki bana ilişkin farklı bir tutum olduğunu gösteriyor. Çünkü benim 2008'de, 2009'da, 2011'de yapmış olduğum konuşmalar yeni yasayla düşen dosyalar. Bunlar birleştirilerek örgüt üyeliğinden bir dosya hazırlandı.
Eğer o iddianame kabul edilirse ifadem alınacak ve ceza verme yönünde bir girişim başlatılacak. Biz bunlara alışığız; korkmuyoruz, ürkmüyoruz. Şu anda cezaevinde on binlerce insanımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, barışı savunan insanlar var. Ben de onlardan biriyim. Barışı savunmaya devam edeceğim. Bu soruşturma ve iddianamelerin hiçbirinin bizim açımızdan bir geçerliliği yoktur.
Son konferans ve kongre sürecinizde bir öz eleştiri verdiniz. Tek adam rejiminin giderek derinleşmesini engelleyecek toplumsal direniş ve örgütlenmeyi yeterli bir düzeyde gerçekleştiremediğiniz, Sur ve Cizre gibi kentlerde yaşanan abluka sürecinde ve demokratik siyasete saldırılar karşısında etkili bir mücadele çizgisini açığa çıkaramadığınız şeklinde bir öz eleştiriydi. Bunu biraz daha açabilir miyiz? Neden yapılamadı?
Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte özellikle Cizre’de, Silopi’de, Nusaybin’de, Yüksekova’da, o yıkımlar esnasında oradaki insanların yanında olmaya elbette çalıştık. Ancak bütün bu çabamıza rağmen çok kalın bir duvarla karşılaştık. Halkımızla birlikte olmamıza tahammül edemeyen zihniyet aramıza bir duvar ördü. Elbette bu duvar aşılabilirdi. Bir yol mutlaka bulmalıydık.
Bölgede sokağa çıkma yasağıyla birlikte katledilen insanlarımızın ailelerine, işini ve aşını kaybeden esnafımıza karşı bir öz eleştirimiz var. Sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasıyla birlikte eş genel başkanlarımız, milletvekili arkadaşlarımız halkın acılarını paylaşmaya çalıştık ama sanırım bu yeterli olmadı. Konferanslarımızda insanlarımız bizi eleştirmeye devam ettiler ve elbette haklı eleştirilerdi. Bundan sonra halkımızın yaşayacağı en ufak bir sorunda veya acıda -umarım bundan sonra ülkemizde bu acılar yaşanmaz- yanlarında olmaya devam edeceğiz.
Demirtaş’ın aday olmama kararı bazı aydınlar tarafından eleştirildi ve bunun HDP’yi zayıflatacağı söylendi. Konuyla ilgili bazı tartışmalar yaşandı, kararın geri alınması için kampanyalar düzenlendi, kongrede de bazı delegeler adaylık önerisinde bulundu. Eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
Selahattin Bey her zaman için hem bizim, hem Türkiye halklarının yanında eş genel başkanlık görevini devam ettirecek. Ancak kendi beyanıyla cezaevi koşullarında bu görevin zor olduğunu ifade etmesiyle birlikte bizler bu göreve getirildik. Kongre günü Selahattin Başkanın tekrar aday olması yönünde toplanan imzaları saygıyla karşılıyoruz.
Bunu arkadaşlarımızın en demokratik hakkı olarak görüyoruz. Çünkü Türkiye halkları, Kürt halkı elbette ki Selahattin Başkanı her zaman başkan olarak görmek ister. Biz de buna saygı duyuyoruz. Bundan sonra da Selahattin Başkan partimizin en üst kurulu Parti Meclisimiz ve MYK’mizde yer alacak olan isimdir. Şunu ifade etmek isterim ki, Selahattin Bey bizim her zaman eş genel başkanımızdır.
Gün geçtikçe sivil ve askeri kayıpların arttığı Afrin operasyonunun geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin Suriye politikaları başından beri yanlış yolda. Afrin gerçekten Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı ama aynı zamanda farklı kimliklerin, farklı etnik grupların, mezheplerin yaşadığı bir yer. Dolayısıyla oradaki saldırı sadece güvenliği korumak adına yapılan bir saldırı değil bence. Çünkü oradan Türkiye’ye şimdiye kadar hiçbir şekilde tehdit olmadı.
Orada aslında Kürt halkının kazanımına yönelik bir saldırı var. Çok açık ifade etmek gerekiyor. Bugün Türkiye ya da Türkiye’yi yönetenler sadece bu ülkede yaşayan Kürtlere ilişkin değil, Ortadoğu’da yaşayan Kürtlere de bir müdahale içerisine girmiş bulunmaktadır.
Dolayısıyla ben bu politikalardan bir an önce vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Oradaki Kürtlerin kendi özgür iradeleriyle kurmuş oldukları yaratmış oldukları kazanımlara da saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Tabii sadece Türkiye’nin değil, uluslararası güçlerin de büyük payı var. Tüm dünyanın aslında Kürt halkı üzerinden oyunlarını yapmaya çalıştığı bir sürece girdik. Bu doğru bir yaklaşım değil. Kürt halkının yaşadığı her yerde kendi iradeleriyle yaşama hakları vardır. Buna da herkesin saygı duyması gerektiğini düşünüyorum. Bu politikalar herkese kaybettirir. Bu politikalarda, aynı yanlışlarda ısrar edilirse kaybeden herkes olur.
"AKP-MHP ittifakı Kürt seçmeni rahatsız etti"
AKP-MHP ittifakının, Kürt seçmenin oylarına nasıl yansıyacağı siyasetin tartışma konularından biri. Peki sizin gözleminiz nedir?
AKP-MHP ittifakına karşı Kürt halkında çok büyük bir rahatsızlık oluştuğunu belirtmek isterim. Afrin meselesi de üzerine gelince, özellikle AKP’ye oy veren Kürtlerin bu seçimde biraz daha vicdanlı davranacağı izlenimi içerisindeyim. Bunu her gittiğimiz yerde ifade ediyorlar.
O yüzden AKP’ye oy veren Kürtlerin elini bir kez daha vicdanına koyması gerektiğini düşünüyorum. Bu önemli bizim açımızdan. Çünkü şunu biliyoruz; Türkiye’nin her tarafında AKP’ye oy veren Kürtler var. Bunun çok farklı sebepleri var tabii ama biz bu sebepleri de araştırarak o insanlara yaklaşmak durumundayız.
Tıkalı olan demokratik siyaset kanallarını açma yönünde bize yardımcı olabilirler. Çünkü bugün AKP Hükümetinin HDP’yi siyasetin dışına atma çabalarına karşı Kürtlerin yeniden bir araya gelmesi gerekiyor. Ayrıca sadece Türkiye’deki Kürtler değil. Dört parçada yaşayan Kürtler açısından da bunun önemli olduğunu ve acilen ulusal birlik kongresine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Artık Kürtlerin birlik ve beraberliğinin zamanıdır bence. Kürt halkının kendisine yönelik her türlü baskı ve şiddette birlik ve beraberliği bunun önüne geçebilir diye düşünüyorum.