Gündem

Polonez işçileri Erdoğan'a seslendi: “Günlerdir sokaklarda yatan kadınların büyük çoğunluğu senin seçmenin”

09 Aralık 2024 13:48

T24 Haber Merkezi 

Sendikaya üye olduktan sonra işten çıkarılan Çatalca’daki Polonez işçilerinin Ankara’ya yürüyüşüne izin verilmemesi üzerine Çatalca Adliyesi önündeki nöbeti 3'üncü gününde sürüyor. Tek Gıda-İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu, "Bizleri hırsızlıkla, yüz kızartıcı suçtan attırdınız. Eğer itibardan bahsediyorsanız Çatalca Adliye Sarayı’nın önünde, taşta, yağmurda günlerdir sokaklarda yatan kadınların büyük çoğunluğu senin seçmenin, büyük çoğunluğu bu ülkenin, senin cumhurbaşkanı olman için oy veren insanlar" ifadesini kullandı.

Sendika üyesi olduktan sonra işten çıkarılan Polonez işçileri yaklaşık 5 aydır hakları için mücadele ediyor. Fabrika önünde haftalardır süren eylem sonrası işçiler, seslerini duyurmak için Ankara’ya yürümek istedi. Fabrikadan yürüyerek geldikleri Çatalca Adliyesi önünden yeniden harekete geçmeleri engellenen işçiler, adliye önündeki nöbetlerinin 3’üncü gününde beyaz kefenle bekleyişlerini sürdürüyor. Çevik kuvvet ekipleri adliye çevresini barikatlarla kapatarak geniş önlem aldı. Tek Gıda-İş Örgütlenme Uzmanı Yunus Durdu, işçilerle birlikte alanda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan'ın sorunun çözümü için işçilere Türk-İş'e söz verdiğini, kendilerini makamına çağırdığını belirterek, "Sayın Bakan, kadın arkadaşlarımıza kullandığı cümle şu: 'Bu fabrikanın şahipleri Ürdünlü kraliyet ailesi, bizim Türkiye Cumhuriyeti’ni ‘çadır devleti’ zannediyor" dedi. Durdu, şunları kaydetti:

"Çalışma Bakanı’nın verdiği sözün üzerinden 30 gün geçti"

"Yüksek perdeden konuştu. Bizim kadınlarımızın gözünün içine baka baka ‘Bu Ürdünlülerin, buranın çadır devleti olmadığını hem bu makama çağıracağım ve sendikayı çağıracağım, bu sorunu çözeceğim’ dedi ama tam 30 gün geçmesine rağmen Sayın Çalışma Bakanı, değil çağırmayı, hiçbir kelime bile o günden sonra konuşmuyor. 143 gündür anayasadan kaynaklı haklarımızı kullanamadığımızı ve 2,5 aydır fabrikanın önünde, bugün adliye sarayının önünde kurulan bu polis barikatlarını, tecrit altına alınan Polonez işçileri tam 2,5 aydır tehdit edilerek, ters kelepçeler yapılarak, dışarı çıktıklarında basın açıklaması yapmalarına izin verilmeyerek hep baskı ve tehditle karşı karşıya kaldık. Anayasanın bize vermiş olduğu anayasal hak yürüyüşümüz polis tarafından saatlerce engellendi. Fabrikanın önünde 140 gündür yaptığımız mücadeleye dışarıdan basın organlarının, gazetecilerin bile içerideki yaşananları çekmesin diye alınmadığı bir ortamı yaşadık. Tarlalarda işçiler dövüldü. Tarlalarda işçilerin kaburgaları incindi ve dün akşam itibarıyla o gün tarlalardaki dövdükleri işçilerin, engelli işçiler olduğunu buradan bir kez daha söylüyorum.

"Kaburgasını kırdığınız işçiler sağlıklarıyla uğraşıyor"

Bu işçiler tertemiz, bu ülkenin anaları, bu ülkenin bacıları, bu ülkenin genç kızları, bu ülkenin babaları... Burada Ürdünlü, Pakistanlı, yabancı uyruklu bir işçi yok. Bunların hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin işçileri. Bizim anayasal hak yürüyüşümüze engeller konuyor. İşte yanımız adalet sarayı. İçerideki hakimler, savcılar, hukukçular çıksın. Ankara’ya yürümemiz anayasaya aykırı mı, değil mi, buradaki talimat verenlere desinler ki, 'Bizim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda işçilerin seyahat özgürlüğü, anayasal sendika hakları’ var. Biz elimizdeki terazilerle, elimizdeki lambalarla bu adalet saraylarında, maalesef adı saray olan yerlerde adaletin kalmadığını ve adaleti savunan hukukçunun, savcının, hakimin olmadığını görüyoruz. Elimizde terazilerle, lambalarla adalet arıyor Polonez işçileri. Bu ülkenin onurlu işçileriyiz. Biz hırsızlık, namussuzluk yapmadık. Biz kimsenin malını çalmadık. Biz birileri gibi sucuk, pastırma yemedik. Yediğimiz bir kuru ekmek. Alabilirsek çocuğumuza bir süt almaya çalışıyoruz. Kiramızı bile ödeyemiyoruz. Sizin Allah’ınız yok mu? Bizi yaratan Allah, sizin Allah’ınız değil mi? Sizde hiç vicdan yok mu? Burada insanların ölümlerini seyrediyorsunuz. Buradaki insanların gece sakat kalmasını seyrediyorsunuz. Bu fabrikanın önünde aylardır kaburgasını kırdığınız işçiler sağlıklarıyla uğraşıyor. Kolunu kırdığınız işçiler, sağlıklarının geri gelmesini istiyor. Biz bu fabrikanın önünden çıktık. Anayasal hak yürüyüşümüze izin verilene kadar biz burada kefenlerimizi giydik.

"Açlık grevimize devam ediyoruz"

Açlık grevimize devam ediyoruz. Eğer iğne ucu kadar bu ülkeyi yönetenlerde vicdan varsa bu ülkenin, Türkiye Cumhuriyeti işçilerinin, kadınlarını itibar diye saraylar yapanlar, itibar diye dünyanın her tarafında caka atanlara sesleniyorum. Biz bu ülkenin alın teriyle geçinen yurttaşlarıyız. Bizim tek sermayemiz var, alın terimiz, namusumuz, şerefimiz, onurumuz. Bizim alın terimizi elimizden aldınız. Bizleri hırsızlıkla, yüz kızartıcı suçtan attırdınız. 20 yıldır Polonez’de çalışan kadınlara 'hırsız, yüz kızartıcı suç işlediniz' dediniz. Buradan sesleniyorum, ey Recep Tayyip Erdoğan, Sayın Cumhurbaşkanım. Eğer itibardan bahsediyorsanız Çatalca Adliye Sarayı’nın önünde, taşta, yağmurda günlerdir sokaklarda yatan kadınların büyük çoğunluğu senin seçmenin, büyük çoğunluğu bu ülkenin, senin cumhurbaşkanı olman için oy veren insanlar. Bu sokakta, bu kadınları, bu anaları, bu bacıları, bu babaları, bu gençleri onurundan, şerefinden başka hiçbir serveti olmayan bu insanları burada yatırıyorsan ve buna da sesin çıkmıyorsa bu madalyayı da Sayın Cumhurbaşkanım, sizin boynunuza Polonez işçileri tarafından hediye olarak gönderiyoruz." (ANKA)