Prof. Dr. Naci Görür İstanbul depremiyle ilgili korkutan tahminlerini paylaştı. İstanbul'da minimum 7.2 büyüklüğünde bir deprem söz konusu olduğunda 48 bin binanın yıkılabileceğini söyleyen Görür, "Biz kafadan 28’ini daha atalım. Diyelim sadece 20 binde ölümlü olur. 20 bin bina demek. Her bir binayı 4 kat düşünsen 80 bin kat yapar. Her bir binaya iki tane daire koysan 160 bin daire yapar. Her daireye 4 kişi yapar, 320 bin kişi doğrudan doğruya ölümle burun buruna demektir" hesabını yaptı. Görür, "İstanbul depremi olunca 10 bin kişinin öleceğini" söyleyen uzmanlara tepki gösterdi; "Bu halkı aldatmak gibi bir şey. Doğru değil. Bu önlemleri küçümsemek bir sefer" diye konuştu.
Yer bilimci ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, Haber Global'de yayınlanan ve Okan Bayülgen'in sunduğu 'Muhabbet Kralı' programına konuk oldu. Programda, beklenen İstanbul depremine ilişkin konuşan Görür, depremle ilgili korkutan senaryoyu açıkladı. Beklenen depremin sahil kesiminde daha çok hissedileceğinin altını çizen Görür, İstanbul'da hasar görebilecek bina sayısına ve kaç insanın yaşamını yitirebileceğine yönelik tahminlerde bulundu.
İstanbul'da 7.2'lik bir depremle 48 bin binanın yıkılabileceğini ve 320 bin kişinin ölüm riskiyle karşı karşıya kalabileceğini söyleyen Görür, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) çalışmalarındaki verilere ilişkin de eleştirilerde bulundu. İBB'nin yaptığı çalışmaya göre 320 bin kişinin ölümle burun buruna olduğunu söyleyen Görür, bazı uzmanların beyanlarında 10 bin insanın öleceğinin söylenmesini, "Halkı aldatmak" olarak yorumladı. Görür, "Bazı insanlar çıkıyor herhalde öyle söylettiriliyor 'İstanbul'da deprem olunca 10 bin kişi ölür' Halkı rahatlatmak nasıl rahatlatmaksa... Bu halkı aldatmaktır" dedi.
Görür'ün açıklamaları şöyle:
"Diyelim ki beklediğimiz deprem olduğu zaman Marmaray’ın kıyısında yakın bir yerde oturuyorsanız siz depremin şiddetini daha fazla hissedersiniz. Bizim yaptığımız çalışmalarda minimum 9 şiddetinde hisseder sahil kesimleri. Ama sahilden Karadeniz’e doğru gidildikçe, zemine de biraz bağlı, 6-7’ye kadar düşer. Siz diyelim ki, Istarancalar’ın oralardaysanız 5 şiddetinde hissedersiniz. Dolayısıyla şiddetle büyüklük ayrı. O senaryoya gelince bizim Japonya’da o son örnek ve bizim de beklediğimiz o, biz o büyüklükte 7.2 minimum deprem İstanbul’da olsa yüz binlerce insanın can güvenliği problemli olacak.
İBB’nin yaptığı bir çalışmada İstanbul’da 1 milyon 100 bin bina var. 1 milyon 100 bin denilen binanın 48 bin bina çok ağır hasarlı olacak. Sizinle ikimiz şöyle düşünelim. 48 bin bina çok ağır hasar demek yani göçecek yıkılacak can kaydı da orada beklenecek. Biz kafadan 28’ini daha atalım. Diyelim sadece 20 binde ölümlü olur. 20 bin bina demek. Her bir binayı 4 kat düşünsen 80 bin kat yapar. Her bir binaya iki tane daire koysan 160 bin daire yapar. Her daireye 4 kişi yapar, 320 bin kişi doğrudan doğruya ölümle burun buruna demektir. Bazıları çıkıyor, onlar yani herhalde öyle söylettiriliyor; İstanbul depremi olunca 10 bin kişi ölür falan. Halkı rahatlatmak güya, nasıl rahatlatmaysa. Bu halkı aldatmak gibi bir şey. Doğru değil. Bu önlemleri küçümsemek bir sefer.
Asıl dediğiniz topu halka atmaktan çıkıp, direk düşündüğümü söylüyorum. İnsanlara evinizi güçlendirin veya depreme dirençli hale getirin dediğimiz zaman biliyoruz ki insanlarımızın büyük kısmı bunu yapabilecek kapasitede ekonomik durumu müsait değil. Bunlara bunu yapın demek affedersiniz biraz alay etmek gibi oluyor. Bu insanlara evinizi depreme dirençli hale getirin demenin bir faydası yok. Büyük çoğunluğu yapamaz. Bu ölüm sayısını dikkate değer şekilde azaltmaz. Görev önce Türk hükümete düşüyor. Bugüne kadar Türk hükümetleri hep şöyle bir stratejiyi tercih ettiler. Dediler ki deprem Allah’tan gelen bir şey. Deprem olsun ondan sonra hükümetler olarak sahaya ineriz halkı aç susuz bırakmayız. Hem bu vesile ile de siyasi rant da elde ederiz. Yani Allah razı olsun hükümetler geldi bizi aç susuz bırakmadı. Yakınlarda da aynı şeyi gördük bir yerde deprem varsa bütün bakanlar orada konuşuyorlar ediyorlar. Çok da faydalı işler yaptılar biz de Allah razı olsun diyelim. Bu güzel ama bütün bunlar takdir etmemize rağmen olması gereken ama çağdışı bir anlayışla yapılan şeylerdir. Çünkü günümüzde çağımızda bilimin ve teknolojinin ileri olduğu toplumlarda insan hayatı her şeyden önce geldiği için deprem olmadan önce gerekeni yapacaksın. Türk hükümetlerinin çoğu bu stratejiyi yok saydı."