Yaşam

Prof. Dr. Neşe Buket Aksu: Hızlı ve kolay yoldan para kazanma yollarını görmek, gençlerin üniversite eğitiminin önemini sorgulamalarına neden oluyor

"Artık iş yerleri de 'Bize ilk üçü, ilk beşi yollayın' demiyorlar. 'Bize, sosyal yüksel becerileri gelişmiş çocukları yollayın' diyorlar"

03 Ekim 2024 09:48

T24 Haber Merkezi

Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Kıdemli Eğitmen Prof. Dr. Neşe Buket Aksu, yeni nesil öğrencilerin öğrenme süreçleri ve üniversitelerden beklentileri üzerine yaptığı değerlendirmede "Her şeyi hızlı bir şekilde elde etmek istiyorlar. Buna cevap alamayınca eğitimden uzaklaşıyorlar" dedi. Prof. Dr. Aksu "Sosyal medya gibi platformlarda, hızlı ve kolay yoldan para kazanma yollarını görmek, gençlerin üniversite eğitiminin önemini sorgulamalarına neden oluyor. Ancak, üniversiteler olarak gençlere hayatlarına gerçekten dokunduğumuzu hissettirebilirsek ve onların fikirlerine değer verip karşılıklı bir paylaşım ortamı oluşturabilirsek, gençlerin potansiyellerini açığa çıkarmak mümkün olur" dedi.

Türkiye gazetesinden Cüneyt Akçatepe'nin sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Aksu, "Artık iş yerleri de 'Bize ilk üçü, ilk beşi yollayın' demiyorlar. 'Bize, sosyal yüksel becerileri gelişmiş çocukları yollayın' diyorlar," dedi. 

"Yeni nesil, üniversiteyi çok istemiyor"

Prof. Dr. Aksu'nun değerlendirmeleri şöyle:

"Yeni nesil, üniversiteyi çok istemiyor. Bunun başlıca nedenleri arasında, geleceklerini görememeleri, hedef koymada zorlanmaları ve her şeyi hızlı bir şekilde elde etme beklentisi yer alıyor. Gençler, sabırsız ve hızlı sonuçlar bekliyorlar. Bu beklentiler karşılanmadığında ise umutsuzluğa kapılıyorlar. Sıkılıp, eğitimden uzaklaşıyor.

Sosyal medya gibi platformlarda, hızlı ve kolay yoldan para kazanma yollarını görmek, gençlerin üniversite eğitiminin önemini sorgulamalarına neden oluyor. Ancak, üniversiteler olarak gençlere hayatlarına gerçekten dokunduğumuzu hissettirebilirsek ve onların fikirlerine değer verip karşılıklı bir paylaşım ortamı oluşturabilirsek, gençlerin potansiyellerini açığa çıkarmak mümkün olur. Unutulmamalıdır ki, bu kuşak çok şeyler yapıyor ve onları anlamak için aynı ortamda nefes almayı öğrenmemiz gerekiyor.

Harvard, Yale, Stanford Amerika'nın en bilinen üniversiteleri üniversiteye başta olmak üzere ağırlıklı olarak artık sosyal duygusal beceri kazandırma eğitimleri veriyor. Dolayısıyla artık eskisi gibi sadece bilgi anlatımıyla eğitim yapmıyorlar."

"Duygularını yönlendirmeyi öğrenmeleri lazım"

"Eğitim artık tek taraflı sadece hocanın anlatımıyla olmuyor. Bu çocuklar hıza alışmış çocuklar. Parmaklarının ucunda ekranları var. Karşılarında saatlerce bir şeylerin anlatılması onları bağlamıyor. İnteraktif olarak onların da katılımcı olduğu müfredatın bu kişisel özellikleri kazanabilecekleri sistemlerin kurulması önemli. 

Üniversite öğrencilerinin özellikle hedef koymayı bilmeleri lazım. Kendilerine güvenmeleri lazım. Özgüven, empati başta olmak üzere duygularını tanımaları ve o zaman da duygularını yönlendirmeyi öğrenmeleri lazım. Stanford Üniversitesi öğrencileri bu sene 39 tane altın madalya kazandılar. Bütün olimpiyatlar boyunca. Bir üniversitenin spor bursuyla muhtemelen aldığı öğrenciler bunlar. İşte bu söylediklerimizi, bizim savunduğumuz tezin bir başka ortaya çıkış şekli."

"Takım çalışması için öz güven, öz yeterlik önemli"

"Artık iş yerleri de 'Bize ilk üçü, ilk beşi yollayın' demiyorlar. 'Bize, sosyal yüksel becerileri gelişmiş çocukları yollayın' diyorlar. TÜSİAD'ın en son raporunda bu çok kesin olarak vurgulanmıştır. Neler bekliyor iş dünyası öğrencilerden? 21 madde de tanımlamışlar. Bunların en başta geleni duygu dengelemesi. Yani strese dayanmak, olumlu düşünce ve duygunun denetimi. Bunun yanı sıra başkalarıyla ilişki. Ortak çalışma yapabilmesi yani takım çalışması için öz güven, öz yeterlik önemli. Bütün bunlar aynı zamanda Avrupa Ekonomi Organizasyonu OECD tarafından da Big Five olarak tanımlanıyor. TÜSİAD raporunda da bunu Türk iş adamlarının yaptırdığı raporda beklenti olarak üniversite mezunlarından bunların artık istenildiği ifade ediliyor."


 

'Gecenin Kıyısı'nda taraf tutmanın anlamsızlığı üzerine bir hikâye