06 Eylül 2017 11:10
Çocuk-Genç ve Erişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci, ensestin çocuklar üzerinde cinsel istismardan daha büyük bir travmaya yol açtığını söyleyerek, "Çocuklar ensesti ailelerine söyledikleri zaman bile aile içinde örtülmeye çalışılıyor" dedi. Semerci, "Cinsel istismara uğrayan çocuklarının çoğu bunu gizleme eğilimindedir. Nedeni, istismarı yapan kişinin söyledikleri olabilir" şeklinde knouştu.
Gülben Ergen'in Hürriyet'te yer alan Çocuk-Genç ve Erişkin Psikiyatristi Prof. Dr. Bengi Semerci ile gerçekleştirdiği röportaj şöyle:
* Gündem sebebiyle ensest meselesini konuşmak istiyorum… Çocuklarımızı nasıl korumalı ve bilinçlendirmeliyiz?
- Ensesti tek başına değil, cinsel istismarla birlikte ele almak gerekli. Ensest de bir cinsel istismardır. Çocukluk döneminde cinsel istismarlar eğer aile üyesi bir kişi tarafından yapılıyorsa bunu ensest olarak adlandırıyoruz.
Çocuklarımıza kendilerini korumayı öğretmemiz gerekiyor. Bu da aslında verdiğimiz cinsel eğitimin bir parçası.
Doğduğu andan itibaren, korkutmadan, yaşlarına uygun ifadelerle anlatmamız gerekiyor. Öncelikle bedenlerinin özel olduğunu, istemedikleri birinin ona dokunmasına karşı koyabileceklerini, bu kişi çok yakın bir kişi olsa bile hayır diyebileceklerini öğretmeliyiz.
* Nasıl anlatmalıyız?
- Kendinizi örnek alın. Mesela birçok insanla tokalaşırsınız. Ama bazılarıyla el sıkışırken rahatsız olursunuz. Bir daha da o insanın elini sıkmak istemezsiniz. Özellikle de karşı cinsten biridir bu. Bu anlatılır bir şey değildir. Bir histir. Çocuklar da kendilerini rahatsız eden, hoşlanmadıkları dokunmayı hissedebilir. Çocuklara yaşı büyüdükçe, kendi bedenlerini tanımaya başladıkça ahlak kuralları, gizlilik ve mahremiyeti öğretiyoruz. Başkalarının yanında iç çamaşırlarını çıkarmayacaklarını, cinsel organlarının mahrem olduğunu ve herkese gösterilmeyeceğini öğretiyoruz. Mahrem olan yerine biri dokunmak ve görmek isterse ona hayır demesi gerektiğini, durduramıyorsa bir erişkine haber vermesi gerektiğini tembih ediyoruz.
* Ayıp kelimesini çok yanlış kullandığımızı düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
- Ayıp kelimesini kullanmıyoruz. Ayıp utanılacak bir şeydir. Cinsellik utanılacak bir şey değildir. Normal gelişimin bir parçasıdır. Ama toplumsal kurallar ve ahlaki kurallar var. O nedenle mesela cinsel organımızı göstermiyoruz. Kendilerini korumanın bir parçası olarak bunu çocuklara öğretiyoruz. Bütün toplumlarda böyle. Sadece bize özgü değil.
* Bizim toplumumuzda erkek çocuklara “çıkar pipini görsünler” denir. Bu da çok yanlış değil mi?
- Evet. Bir de sadece kız çocuklarının istismara uğradığı gibi bir algı var. Halbuki kız ve erkek çocukların istismara uğrama rakamları çok farklı değil. Kız çocuklarında rakam yüzde 53-54 ise erkek çocuklarının oranı da yüzde 46-48 civarındadır. Özellikle küçük yaştaki erkek çocukları, kız çocukları kadar istismara uğruyor. Erkek çocukların istismarı çok fazla dillendirilmiyor. İşin içine başka şeyler giriyor. Yargıya da kız çocukları kadar yansımıyor. Namus kavramının aslında kadınlara ait olduğu söyleniyor ama Türk toplumunda erkekler için daha önemli. Eğer erkek çocuk istismara uğramışsa onun cinsel kimliği ile ilgili bir tartışma başlayabiliyor.
Bu nedenle örtülen bir şey. Bu nedenle tüm çocukları korumamız gerekiyor. “Çıkar pipini göster” ya da “Sen daha çocuksun" gibi önemsiz gördüğümüz şeyler nedeniyle çocuklara yanlış şeyler öğretiyoruz. “Sen daha küçüksün buraya çişini yapabilirsin” diyoruz mesela. Burada çocuğa verdiğimiz mesaj “Sen orta bir yerde cinsel organınız açabilirsin” olur.
Sokağa çiş yapmak doğru değil öğrenmesi gerekir ama tabii ki bunun ahlaki bir boyutu da var. Kural olarak sokakta cinsel organını açmamayı öğrenmeli ama asıl ilgili olduğu şey çocuğu korumak. Bedenini korumayı öğrenmeli. Evin içinde çocuktan sakınmıyorsanız, soyunurken çocuk yanınızda durabiliyorsa, çat kapı odanıza girebiliyorsa, çocuğa bedensel sınırlar anlamda yanlış örnek oluyorsunuz. Çünkü siz onun yanında soyunabiliyorsanız o da başkalarının yanında soyunabilir. Küçük çocuklar görerek öğreniyor.
* Çocuklara cinsel istismar uygulayanların karakterleri benzer midir? İstismarın ardında yatan nedenler nelerdir?
- Çocukları istismar edenlerin tek tipi yok. Bunu normal, doğal bir süreç gibi görenler var. O nedenle bunların hepsi ruh hastasıdır demek hastalara hakarettir.
Hastaları damgalamaktır. Aynı zamanda da bu insanları bir yerde aklamaktır.
Bunu yapan kişileri aklamış oluyorsunuz. Çünkü hastaysanız yaptığınız şeyden sorumlu tutulamazsınız.
* Nasıl bakmak gerekli?
- Her kişiye ayrı ayrı bakmak gerekli. Bu normal bir davranış değil. Ama bu bir hastalık değil. Hasta dediğinizde cezalandırılmamanız lazım. Hastayı cezalandıramazsınız. Fark etmeden aklıyorsunuz. O nedenle küçük nüanslar çok önemli. Çocuk yaşta birine cinsel istismarda bulunmak suçtur. Bu insanlar suçlu. 18 yaşına kadar herkes çocuktur. Yok efendim çocuk 16 yaşında, aklı kesiyor gibi bir durum söz konusu olamaz.
Çocuk yaptığı bir şeyden dolayı erişkine rıza da vermiş olamaz. Çocuğun rızası gibi bir durum tartışılamaz. Zaten kanunlarda da böyle bir durum yok.
* Aileler cinsel istismarı nasıl fark edebilir?
- Aileler, çocuğa bedenini korumayı anlatırken “Eğer biri rahatsız ederse mutlaka anlat” diyerek tembih etmeli. Çocukları, 10 yaş altı ve 10 yaş üzeri diye ayırabiliriz. 10 yaşın altındaki çocuklarda kendi yaş ve gelişim düzeyine uygun olmayan cinsel bilgiye sahip olması, resimlerinde, oyunlarında ve davranışlarında cinsel içerikli temalar, sık ve ortalık yerde yapılan mastürbasyon, konuşmasında cinsel içerikli sözcüklerin sık kullanılması, yalnız kalmak istememe, uyku sorunları, kendini yaralayıcı ya da risk alıcı davranışlar, dürtüsellik, dikkat dağınıklığı, konsantrasyon güçlüğü, kaçınmalar (istismarcı ile aynı cinsiyetteki tanıdıklarından korku), arkadaş ilişkisinde sorunlar ortaya çıkabilir. 10 yaşın üzerindeki çocuklarda da yeme bozuklukları, kaçıp gitme, madde kullanımı, intihar, depresyon ve öfke kontrolünde sorun olabilir. Çocuğunuzda ani değişimler olursa şüphelenin.
* İstismar vakalarıyla ilgili bir rakam var mı?
- Net rakamlar yok. Ancak yargıya intikal eden ve kliniklere gelen rakamlardan konuşabiliyoruz. Kliniklere gelen vakalar üzerinden direkt çocuklarda yapılan araştırma yüzde 1,5, erişkinlerden geriye dönüklerle birlikte yüzde 3 gibi bir rakam söz konusu. Ama bu sadece kliniğe başvuranlar. Adli vakalara baktığınızda daha fazla. Ensestle ilgili Türkiye’de yapılmış herhangi bir çalışma yok. Çünkü yapmak çok zor.
Çocuklar ensesti ailelerine söyledikleri zaman bile aile içinde örtülmeye çalışılıyor. Cinsel istismar da travmadır. Fakat ensest çocuk için daha büyük bir travmadır.
Çünkü güvendiğiniz bir yakınınız tarafından yapılması daha büyük bir travmaya yol açar.
* Çocuklar cinsel istismara uğradıklarında bunu gizlerler mi yoksa anne babalarına anlatırlar mı?
- Cinsel istismara uğrayan çocuklarının çoğu bunu gizleme eğilimindedir. Nedeni, istismarı yapan kişinin söyledikleri olabilir. Ensest olan bir durumda ‘Beni bir daha göremezsin” gibi tehditler de olabilir. Ya da hiçbir tehdit olmayabilir. Ama çocuk bunu söylediği zaman bunu kendisinin suçlanacağını düşünebilir. Yargı da bile “Sen ne yaptın da sana bunu yaptı” denebiliyor. Çocuklar beni suçlayacak endişesiyle korkar. Bazı çocuklar bunun kötü bir şey olduğunu bilmeyebilir, yaşlarıyla orantılı olarak.
Üç yaşındaki bir çocuğa babası ya da dedesi istismarda bulunuyor. O yaşta çocuk bunun olmaması gereken bir durum olacağını nereden bilecek? Bu baştan olan bir şeyse çocuk, babalar ve dedeler çocukları böyle sever diye düşünür. Ancak daha büyüdükten sonra bunun farkına varır.
* Belli yaşlarda çocukların pipi ya da kuku tanımlarına gülmesi gelişim sürecinde olağan bir durum mudur?
- 7-11 yaş arasındaki çocuklar bu kelimeleri siz nasıl öğretirseniz öğretin, genel olarak ayıp, erişkinlerin yanında söylemeyecekleri, gizli, komik kelimeler olarak düşünürler. Soyut şakalara gülmezler. Somut şakalara gülerler. Çünkü gelişimsel olarak soyut döneme geçmemişlerdir. Biri yere düşünce çok gülerler. Ama soyut fıkrayı çok anlamazlar. İlkokul servisinde meme deyip saatlerce gülebilirler. Onu daha çok espri, büyüklerin yanında söylememeleri gereken ama kendi içlerinde bir çeşit bir oyun olmuş bir şey gibi düşünüp gülerler. Utanmaktan çok o döneme özgü bir durumdur.
Ama siz çocuk cinsellikle ilgili bir şey söylediğinde onu utandırır, ayıplar, kızarsanız bunun çok büyük bir tabu olduğuna inanmaya başlar. Sorularını da size sormaz. Oysaki çocuklar soru sormalı, bizler de cevaplamalıyız. Çok sevdiğim bir laf vardır: "Doğa boşlukları sevmez." Biz cevap vermezsek, bizim bıraktığımız boşlukları biri doldurur.
Eskiden anne-babaların işi daha kolaydı. Şimdi çocukların hepsi mobil internetle geziyor.
İnternet iyi bir bilgi aracı olabilir ama kötü de bir bilgi aracı aynı zamanda.
Çocuklar yanlış ve yaşları ile uyumsuz bilgiler edinebiliyor.
Bu nedenle cinsel eğitimin çok dikkatli verilmesi gerekir.
Yaşında gerektiği kadar verilmeli.
Ne az ne çok. Çoğunu da verirseniz problem, azını da.
* Ülkenin psikolojisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye’nin ruhsal durumu şu anda çok gergin. Git gide birbirini dinlemeyen ve kutuplaşan insanlara dönüştük. Bu, bir taraf doğru yapıyor, diğer taraf yanlış yapıyor diye açıklanabilecek bir şey değil. Hiç kimse birbirini dinlemiyor. Dolayısıyla artık kimse de kimsenin ne dediğini bilmiyor.
Gittikçe gerilen bir durum var. Bu kadar öfkeyi barındırmak ve her şeyin altında bir öfke aramak tehlikeli bir şey. Aslında benim bir iddiam var. Türkiye Cumhuriyeti’nin henüz ergenlik döneminde ve bir kimlik arayışı içinde olduğunu düşünüyorum. Bir türlü kimliğimizi bulamadık.
* Uzun süredir böyle olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Evet. Bir Batılı bir Doğulu olmaya çalışıyoruz.
Olmuyor, öfkeleniyoruz, ona kızıyoruz, bağırıyoruz, içimize kapanıp ağlıyoruz. Tam bir ergen gibi davranıyoruz.
Ve hep bir erişkin gelsin de “Eh yeter artık bir durun bakayım” desin diye bekliyoruz.
* Kadın meselesiyle ilgili neler söylersiniz?
- Türkiye’de bir kadın meselesi var. Bunu kimse inkar edemez. Bir kadını eğitimsiz bırakmak, anneyi eğitimsiz bırakmak demek. Anneyi eğitimsiz bırakmak da sağlıklı çocuk yetiştirememek demek. Bu zincirleme giden bir durum. Dolayısıyla da bir kadın sorunumuz olduğu kesin.
Şiddetin olduğu da kesin. Ama kadına yönelik şiddeti yalnızca cezalandırarak, sadece her olduğunda biraz daha cezaları artıralım anlayışıyla çözemeyeceğimizi artık herkesin anlamış olması lazım.
Çünkü ceza ne kadar fazla olursa olsun dünya üzerinde hiçbir suç kalkmıyor. Cezalar caydırıcı ama her defasında cezayla çözülmüyor. Bu bir mantalite. Bu bakış açısını değiştirmek gerekiyor.
Orada da bir ikilemimiz var. Bir taraftan anneye kutsallık veriyoruz. Bir taraftan da canını okuyoruz; dövüyoruz, aşağılıyoruz, eğitimsiz ve kimliksiz bırakıyoruz.
Kendi içimizde bir kargaşamız var. Dolayısıyla doğru nesiller yetiştirmemiz lazım ki bu mantalite değişsin. Ve bu bir eşitliktir. Eşitlik demek eşit haklara sahip olmak demektir. Aynı şeyleri yapabilir olmak demek değildir.
Yoksa hiçbir kadın, erkek olmak istemiyor. Hiçbir erkek de kadın olmak istemiyor. Eşit haklar, dil, din, cinsiyet, ırk ayırt etmeden olmalı. Bu ülkede hiçbir zaman kız çocukları erkek çocuklarıyla eşit haklara sahip olmamıştır.
Bunun bir an önce değişmesi gerekiyor. İstismar, şiddet gibi durumlarda kadının kendini koruyabilir duruma getirilmesi gerekiyor.
Bu sadece belirli bir sosyoekonomik bir kitleye ait bir sorun da değil. Bugün okumuş, maddi geliri yüksek bir aile de kız çocuğuna kariyer olarak evlenmeyi öğütlüyor.
* Kadını sadece annelik üzerinden var etmek de bir sorun değil mi...
- Kadını sadece annelik üzerinden var etmek kadını pasifize etmektir. Anne olamayan kadınlara da haksızlık. Bir de kadın, anne olmaktan çok daha fazla şey.
Annelik, kadının gururla taşıdığı şapkalarından bir tanesi. Onun dışında kadının birçok şapkası var. Doğduğu andan itibaren hiç kimse erkek çocuğuna kariyer olarak evlenmeyi koymuyor. “Benim oğlum okuyacak” deniyor. Kız çocuk için de “Kızım büyüyecek gelin olacak, anne olacak” deniyor.
Ufak nüanslar büyük sonuçlara yol açıyor.
* Murat Başoğlu’nun yeğeni ile ilişkisi olduğu ortaya çıktı. Nasıl yorumlarsınız?
- Ensestin kavramı yasalar ve kültürlere göre değişik kavramlardır. Bir kişinin yeğeni ilişkisi kurması doğru mu? Hayır. Ahlaki ve etik olarak yanlış bir olay ensest tanımına giriyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye yasalarında kişiler erişkin olduğu için suç kapsamına girmiyor. Bu konu hukukçulara sorulmalı. Türkiye yasalarında bu kadar yakın akraba oldukları için evlenemezler. Ama kuzen olduğunuzda evlenebiliyorsunuz. Her ülkenin kendine göre yasaları var. Birçok ülkede ikinci derece akraba evlilikleri var. Çağlar ilerledikçe bunun genetik yapıyı bozduğu ve çocukların sakat doğmasına yol açtığı için kendiliğinden, yasal olmadan azalmış. Mesela Almanya’da kuzen evliliği de yasak. Bizde böyle bir yasak yok. Her ülkenin kültürüne göre kanunlar ve akraba kapsamı değişiyor.
* Ergenlik dönemine geçiş psikolojisi nasıldır?
- Ergenlik ruhsal değişimle başlayan bir olay değildir. Tamamen fiziksel değişimle başlar. Çocuğun beden yapısının erişkin yapısına dönüşme sürecidir. O yüzden de yaşamın aslında en uzun dönemi. 10-11 yaşlarında başlayıp 20-21 yaşlarına kadar uzanan bir süreç. İlk başlama hafif kıllanma ve yağ değişimi ile olur. Genellikle bunlardan bir yıl sonra da kız çocuklarında menstrüasyon, erkek çocuklarında da gece boşalmaları başlar. Ergenlikte iç organlarımız da büyür. Kalp 4 katı büyüklüğe çıkar.
Ergenliğin psikolojik yanı bu fiziksel değişime bağlı. Bu fiziksel değişime uyum sağlamak da zor. Bir gün önce sokakta ip atlarken ertesi gün size “Memelerin sallanıyor, ip atlama” diyorlar.
O yüzden anlamadığın bir uyum sürecine giriyorsun. Ayrıca bedeninde böyle hızlı bir değişim korkutucu da bir şey. Mesela bilgisi olmayan bir erkek çocuk için gece boşalması çok ürkütücü olabilir. Psikolojik tarafı tamamen gelişim döneminde değişime uyum sağlamak ve ailenin sana nasıl davrandığı ile ilişkili oluşan olaylardır.
* Aileler bu süreci çocuklarına önceden mi anlatmalı?
- Kesinlikle. Doğru olan kız çocuklarına annelerinin, erkek çocuklarına da babalarının anlatmasıdır. Bu, kadın ya da erkek ayrımından dolayı değil, çocuğun rahat olmasından dolayıdır.
* Kız çocukları için mağazalarda genelde bebek, ütü, bulaşık makinesi gibi oyuncukları görüyoruz. Bu da büyük bir sorun. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Evet, büyük bir sorun. Aşırı cinsiyetçi olarak sınıflanan oyuncaklar var. Mesela silah ve ruj gibi şeyler... Küçük çocuklara bunları kesinlikle almayın diyoruz. Onun dışındaki oyuncakların cinsiyeti yoktur. Oyuncaklara cinsiyeti toplum olarak veririz. O yüzden de mesela erkek çocuk bebekle oynadığı zaman panikliyoruz acaba cinsel kimlik sorunu mu var diye. Halbuki oynayabilir. Çünkü onları biz atfediyoruz. Çocukları biz yönlendiriyoruz.
* Onu başkalarıyla kıyaslamak
* Aşırı koruyucu ya da ilgisiz davranmak
* Her şeyi siz biliyormuşsunuz gibi davranmak
* Riskli davranışlar sergilemediği sürece ergenin kişisel ve özel yaşantısına karışmamak.
* Bu dönemde gençle, cinsellik, yakınlık ve aşk üzerine konuşmak
* Kendi gençlik yıllarınıza ilişkin resimleri, yıllıkları, öyküleri paylaşmak
* Kendi döneminizle onun dönemi arasındaki değişimlerin farkında olmak
© Tüm hakları saklıdır.