15 Nisan 2019 09:44
Giresun'un Eynesil ilçesinde şüpheli bir ölümle yaşamını yitiren Rabi Naz'ın babası Şaban Vatan'ın adalet arayışı sürüyor. Ancak adli sürece bir de psikiyatrik süreç eklendi. Araya siyasi isimlerin dahil olduğu ve dosyanın kapatılmaya çalışıldığı iddiaları tartışılırken, adalet arayışındaki Şaban Vatan'ın akıl sağlığı sorgulanmaya açıldı. Baba Vatan bir hastanede müşahede altına alındı. Kararı "Şaban Vatan'ı susturma çabası" olarak niteleyen psikiyatristler, meslek etiğini gündeme getirerek, Vatan'ın hastaneye yatırılış kararından derhal vazgeçilmesi gerektiğini ifade ettiler.
Sol'dan Ahmet Çınar'ın sorularını yanıtlayan psikiyatrist Cemal Dindar ve Endam Köybaşı'nın açıklamaları şöyle:
Sayın Dindar, Rabia Naz'ın ölümüne ilişkin mahkeme dosyasına bir de psikiyatrik bir süreç eklendi. Mahkeme, Şaban Vatan'ın akıl sağlığını tartışmaya açtı. Bir psikiyatrist olarak bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Bir psikiyatrist olarak" değerlendirince elde şu kalır: Kişilerin psikiyatri kurumuna hangi yollarla geldiğinin pek de önemi yoktur. Dr. Adil Üçok'un anılarından biliyoruz, bundan 45-50 yıl önce akıl hastanelerinin kapısından bir şekilde girmiş olanın hastane yatışını yapmak değil, yapmamak istisnaydı. Kuruma kapatmanın her daim toplum yararına olduğuna dair bir kabul vardı. Burada sözü edilen toplum yararının ölçütü de, eninde sonunda özel mülkiyetin korunması ve mevcut toplumsal sistemin işleyişinin sekteye uğramaması olduğunu söyleyebiliriz.
Bu kararın alınma sürecine dair sizin psikiyatrist görüşünüz nedir peki?
Toplumsal olanın, politik olanın bağlamından kopartılıp ruhsal bir mesele haline getirilmesi, özellikle neoliberal dönemde belirgin ideolojik kaydırmalardan biri... Bizim günümüzdeki politik çarpıklıkları ve toplumsal çözülmeleri konuşmamız yerine, bunları aşikarlaştıran bir olayda yine kurbana ve yakınlarına odaklanmamız sağlanmaya çalışılıyor. Psikiyatri, klinik dışının sorumluluğunu almakta hep gönülsüz olduğu için de, istismara daha açık oluyor.
Türkiye Psikiyatri Derneği de bir açıklamayla sürece müdahil oldu. Derneğin açıklamasına ilişkin görüşleriniz neler?
Meslek dernekleri, eninde sonunda bir meslek grubundaki vicdanın temsilcisi olmaya daha yakındırlar. Türkiye Psikiyatri Derneği de, ruh sağlığı alanında bu temsile en yakın kurumdur. Fakat şu kısır döngünün aşılması gerçekten güç: Günümüzde meslek ideolojileri, dünya görüşüne yakın işlev üstleniyorlar ve hatta neoliberalizmin ana kaleleri olma işlevi de üstleniyorlar. Hal böyle olunca açıklamaların yerini bir praksisin alması imkansız hale geliyor. Bu olay, psikiyatri kurumunun ve bilgisinin istismarına dair önemli bir belirti olabilir. Keşke bir açıklama, bildiri yayınlamanın ötesinde, tüm süreci ayrıntısıyla inceleyen bir kurul oluşturulsa...
Mahkeme kararının Şaban Vatan'ı susturma çabası olduğunu düşünüyor musunuz?
Biz şu an Rabia Naz'ın başına gelenleri değil babasının psikiyatriye yatışını konuşuyorsak, bunun susturma çabası değil bizzat susturma olduğunu söyleyebiliriz. Acıdır, Rabia Naz için de "intihar etti" denmişti. Yine psikiyatrik dil yardıma çağrılmıştı. Demek ki bu dil ve söylem, hakikati gizlemek için çok işlevsel. Biz psikiyatristlerin hakikatten yana ve çok özenli olması gerekir.
Babanın adalet arayışının böylesi bir müdahaleyle sekteye uğratılması, benzer başka adalet arayışlarına psikiyatrik müdahalelerle emsal oluşturması bir tehdit/risk barındırıyor mu?
Psikiyatrinin ancak darbe süreçlerinde olabilecek bir işlev üstlenmesi demek bu. Evet, adli süreçlerde, hatta ahlaki yükümlülüklerde karar verici olabilen bir mesleğin, ideolojik aygıt işlevi üstlenmesi kaçınılmazdır. Fakat bu artık baskı aygıtı olarak iş üstlenmesi anlamına gelir. Böyle bir tarz gelişirse, psikiyatri kurumlarını ilaç şirketleriyle ilişkisinde sermayenin ve iktidarla ilişkisinde toplumsal sistemin ileri karakolları olarak görebiliriz.
Sayın Köybaşı, bir yıldır kızı Rabia Naz’ın şüpheli ölümünü aydınlatma uğraşı içerisinde olan Şaban Vatan hakkında siz psikiyatristleri yakından ilgilendiren bir olay yaşandı. Giresun Sulh Hukuk Mahkemesi Şaban Vatan’ın akıl sağlığının yerinde olup olmadığını tespiti amacıyla gözetim altına alınmasına karar verdi. Bu ne anlama geliyor?
Ceza Muhakameleri Kanunu (CMK) 74.1 maddesi uyarınca psikiyatri uzmanlarına suç işleyen, işlediği düşünülen kişinin akıl hastası olup olmadığı sorulur. Akıl hastalığının davranışlar üzerinde etkilerinin saptanması istenir. Bu konuda düzenlenecek rapor için, hastanın gözetim altında tutulmasının gerekip gerekmediği öğrenilmek istenir.
Her suçlu veya şüpheli için sorulur mu bu?
Elbette ki sorulmaz, yoksa her mahkemede birden fazla psikiyatri uzmanı çalışması gerekirdi. Şüpheli kişinin hal ve davranışlarından şüphelenilir ise geçmiş dosyalarında psikiyatrik hastalık kaydı varsa veya hastanın kendisi psikiyatrik rahatsızlığı olduğunu belirtmişse ya da şikayetçiler davranışlarının psikolojik sorunları sonucu ortaya çıktığını söylemiş ise failde akıl hastalığı araştırılabilir.
Çok çeşitli ve çok farklı görünümlerde psikiyatrik hastalıklar olduğunu biliyoruz. Burada sorulan herhangi bir psikiyatrik hastalık mı? Ya da akıl hastalığından kastedilen nedir?
Akıl hastalığı, ruhsal bozukluk, psikiyatrik hastalık bunlar birbirlerinin yerine kullanılan ve aynı anlama gelen şeyler. Bunların içerisine psikiyatri biliminin hastalık olarak tanımladığı her türlü durumu koyabiliriz. Fakat her bir psikiyatrik hastalığın, insanın düşünce, davranış veya duygusal alandaki etki ve yıkımı farklıdır ve bazen tümünü etkilemek zorunda da değildir. Halk arasında sıklıkla panik atak olarak dillendirilen panik bozukluğu da, cinsel işlev bozuklukları da veya ağır kişilik bozuklukları, şizofreni gibi hastalıklar da aynı kümenin içerisindedirler.
Savcılık, kişide herhangi bir hastalık olup olmadığını sorarsa, kişiye bir nevi psikolojik tarama mı yapılır?
İlgili maddeyi okursanız “kişinin akıl hastası olup olmadığını” sorar, buradan herhangi bir psikiyatrik hastalık soruluyormuş gibi bir anlam çıksa da aslında öyle değildir. Aslında kişinin işlediği suç ile ilişkili davranışlarını etkileyen bir hastalık olup olmadığını anlamak gerekir. Takip eden süreçte, kişinin suçu sabitleşir ve suçla ilişkili bir hastalığı varsa cezai ehliyeti olup olmadığını anlamak işleminin bir parçası olarak değerlendirilir bu tahkikat. Örneğin tekrarlayan hırsızlık şüphesi ile yakalanmış birisinde, suçla ilişkili çalma davranışına yönlendirecek veya bu davranışı engelleyici mekanizmaları etkileyecek bir hastalık tanısı olup olmadığına yönelik inceleme yapılır. Böyle bir kişide, bir de yeme bozukluğu olabilir mi araştırmasına girmez bilirkişi.
Peki neden gözetim? Diyelim ki bir kişide suç işlemesi ile bağlantılı olabilecek bir hastalık şüphesi oluştu, bunu anlamak için mutlaka bir psikiyatri kliniğinde gözlemek mi gerekir?
Burada da ilgili maddede açık belirtilmemiş olsa da hastalığın ayaktan tespit edilemeyeceği durumlarda kişinin gözetim altına alınması kararı verilir. Ayırıcı tanıyı yapmak için bulunulan yerde yeterli tetkik ve inceleme olanağı olmayabilir, kişinin tekrar gelişinin sağlanamayacağı düşünülebilir, durumunun hastanın gerek kendisi gerek çevresindekiler için tehdit oluşturabileceği izlenimi edinilebilir. Bu tür durumlarda kişinin hakkında ancak gözetim altında tutularak karar verilebileceği raporu düzenlenir. Yine hatırlatmakta fayda var, tek bir görüşme ile konulan psikiyatrik tanı doğruluk oranı, diğer tıp disiplinleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Tekrar eden görüşmeler tanı geçerliliği olan psikometrik testler, kişinin yakın çevresinden alınan görüşler psikiyatristin muayenesine yardımcı araçlardır. Diğer psikiyatrik değerlendirmelere ek dava dosyası da incelenerek, kişinin akıl sağlığı hakkında kanaat getirilir. Bunlar hastayı gözetim altına almadan da uygulanabilir.
Burada Şaban Vatan’ın durumuna dönecek olursak, her şeyin olağan seyrinde izlediği söylenebilir mi?
Ülkemizde uzunca bir süredir birçok şeyin işleyişi farklılaşmış durumda. Belediye seçimlerinden sosyal yaşantıya, hukuk alanından sağlık alanına kadar her şey farklılaşmış durumda. Örneğin bir seçimi kazanmak için 15 bin oy yeterli görülmeyebiliyor. "Din psikoloğu" gibi tıp bilimine dahil olmayan unsurlar hastanelerde sağlık uygulayıcısı olmuş durumdalar. Örnekler çoğaltılabilir... Hukuk alanında ise kamuoyunu rahatsız eden birçok yanlış karar var. Kadın cinayetlerinin, çocuk istismarlarının üstü örtülmeye çalışılıyor; açılırsa, dava süreci suçlular lehine işletiliyor. Haksız, hukuksuz, kanunsuz bir işleyiş sürerken Rabia Naz olayının da “olağan” seyrinde izlediğini söyleyebiliriz.
Hukuksuzluğu "olağan" olarak kabul ettiniz. Gözetim altına alınma kararındaki hukuksuzluk nerede?
Bir kere Şaban Vatan’ın tüm bu olaylar esnasında akıl sağlığının kamuoyu önünde bu kadar açık bir biçimde gündeme alınması, hele bir de bir psikiyatri uzmanınca akıl sağlığından şüphe edilmesi bana en başından haksız, hukuksuz ve yanlı bir süreç olarak geliyor. Şimdi kamuoyunun merak ettiği, bir an önce cevaplanmasını beklediği soru, Rabia Naz’a ne olduğudur. Şaban Vatan’ın akıl sağlığı değil!
Şaban Vatan, kızının ölümünün yargı organlarının iddia ettiği gibi intihar ederek değil trafik kazası ile gerçekleştiğini düşünen ve bunu ispatlama çabasında olan bir baba. Ve de bu trafik kazasına yol açanların şu anda iktidarda bulunan AKP tarafından kollandığını söylüyor. Buna yönelik kanıtlarının olduğunu belirtiyor, savcılık makamının bu kanıt ve iddiaları araştırmasını talep ediyor. Bu çabalar bugüne kadar görmezden geliniyor, itibarsızlaştırılıp çeşitli yöntemlerle engelleniyor.
Şimdi bu itibarsızlaştırma sürecine "akıl sağlığının yerinde olmadığı şüphesi ile gözlem altına alınması" kararı, bilimsel bir tıp disiplinini de dahil etmiş oldu. Ve yine bu karar ile bugüne kadar babaya karşı yapılamayan bir şey daha eklenmiş olacak: “Sesi duyulmaya başlanan” baba bir süre toplumsal alandan uzaklaştırılmış, tecrit edilmiş olacak! Bir süre susturulacak! Hak arama çabasına “akıl sağlığı” şüphesi düşürülmüş olacak, yaptıklarının inandırıcılığı sorgulanmaya başlanacak.
Bunun psikiyatri bilimi ile ne ilişkisi var? Savcılık psikiyatri uzmanını bilirkişi olarak atamış, suç işledi denilen kişinin akıl hastalığı var mı diye sormuş. Hekim de kanaatini bildirmiş…
Evet. Doğru… Ama eksik. Birincisi Şaban Vatan, tanındığı günden itibaren suçlanan değil, suçlayan kişidir. Kızının ölümünün resmi kurumlarca aydınlatılmadığını söylüyor. Kızının ölümünde nüfuzlu kişilerin payı olduğunu iddia ediyor. "Kanıtlarım var" diyor! Kanıtları sunduğu savcılık aylarca işlem yapmıyor. "Belediye, savcılık, milletvekili iş birliği içerisinde kızımın katillerini saklıyor" diyor! Şaban Vatan’ın iddialarını işleme sokmayan savcılık, devlet hastanesi psikiyatri uzmanına "akıl sağlığı yerinde midir" diye soruyor. Sorma nedeni cinayeti örten organizasyonla maddi çıkar ilişkisi içinde olduğunu söylediği erkek kardeşi. Savcılık "iki olay birbirinden ayrı" diyor. Dosyalar ayrı olabilir belki ama karşı karşıya gelen taraflar aynı! Zaten baba Şaban Vatan “benim iddialarımı aylardır ciddiye almıyorsunuz, kardeşimin şikayetini beklenmeyecek bir hızda işleme sokarak benim için gözetim kararı aldırdınız” diyor. Ve bakıldığında karşı karşıya gelen taraflar arasında, psikiyatri, niyetinden bağımsız olarak -belki de bu tarafların farkında bile olmayarak- dengeleri değiştiren karar veriyor. Bir biçimde psikiyatri bilimi “devlet işleyişini” devletin çıkarına sağlamış oluyor. Devletin de yurttaşlara karşı suç işleyebileceği hiçbir zaman akıldan çıkartılmamalı, öykü, gözlem ve bulgular buna göre değerlendirilmeli.
Bilirkişi ne olup bittiğini bu kadar ayrıntılı bilmek zorunda mı? Tıbbi kanaati hastalıktan şüphelenmesine yol açmış olamaz mı?
Açmış nitekim. Ancak dediğim gibi psikiyatrik muayene zorunlu fakat tek görüşme ile yetersiz olabilecek yöntemdir. Örneğin muayene edilmeden bir kişi hakkında tıbbi kanaat getirmenin meslek etiğinin dışında olduğu bilinir. Hatta psikiyatrik hastalık tanılarının toplumdaki algısı nedeni ile bu konuda daha da dikkatli olmalıdır. Ancak bir psikiyatrik muayene süresinden çok daha uzun bir süredir Şaban Vatan’ı izliyorum. Duygu, davranış ve düşünce organizasyonunda gerçeği değerlendirme ve muhakeme yetisini engelleyecek bir belirtiler bütünü olmadığını düşünüyorum.
Diğer yandan bilirkişi sürecinde hekim için bağlayıcı olan meslek etiği kuralları hastaya, kişiye zarar vermeme ilkesidir. Acıları tüm kamuoyu tarafından haklı görülmüş bir kişinin ruh sağlığını korumak birincil ilke olmalı. Kişinin temel hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlanmalı. Kişinin gözetim altı kararı verilirken yasadaki yoruma açık kısımlar bireysel özgürlükler çerçevesinde yorumlanmalıdır.
Hatta ben bir adım öteye geçeyim ve şunu söyleyeyim: Şu günlerde Şaban Vatan’ın yürütmüş olduğu mücadele nedeni ile akıl sağlığından şüphe edilmemelidir. Şu an tüm toplumun adalet duygusu ve vicdanının ihtiyacı olan şey Şaban Vatan’ın iddialarının hukuki işleme sokulması bu çabaya gölge düşürecek hasta olduğu, haksız olduğu, yanılıyor olabileceği gibi söylemlerden ve herhangi bir girişimden uzak durulmalı. Tıbbi kanaat kısıtlı süre içerisinde hastalıktan şüpheyi beraberinde getirmiş ise de tetkik işlemleri gözlem altına almadan bahsetmiş olduğum seçenekler üzerinden ayaktan sürdürülmelidir. Rabia Naz Vatan’ın ölümünü aydınlatma çabasına engel olunmamalıdır.
Diğer taraftan mesleki işleyişi belirleyen, bu konuda varsa yanlış uygulamaları gösterecek, değişmesini sağlayacak olan sağlık ve hukuk örgütlerinin de bu çerçeveden bakması gerektiğini düşünüyorum. İşleyişi olağan gösteren, yanlış karar varsa da gözetim esnasında ortaya çıkar türlü açıklamalar Şaban Vatan’a karşı yürütülen itibarsızlaştırma çabalarına niyetinden bağımsız olarak hizmet etme ihtimali taşıyor. Bu nedenle bu tür açıklamaları en temel insan haklarını birincil olarak gözetmesi gereken kuruluşlar için sorunlu buluyorum. İşleyiş yanlış yorumlanmışsa düzeltilmeli, bu hali ile doğru işlemişse değiştirilmesi doğrultusunda çaba gösterilmesi daha faydalı bir tutum olacaktır.
Fakat gözetim altına almanın tek nedeninin sadece tanı koymak değil varsa kendine veya çevresine tehdidi engellemek olarak söylediniz. Böyle bir şey gözlenmiş olamaz mı?
Evet doğru. Aylardır bunca zorlamaya, engellemeye rağmen kararlılığından vazgeçmeyip amacını suçluları hakim karşısına çıkarmak olarak söyleyen birisi ancak önüne kurulmuş engellere tehdit olabilir. Ve bu engeller aslında bugüne kadar defalarca her haklı mücadeleye karşı kuruldu. Artık iyice belirginleşen mafyatik bir çete düzeni kendisini sorgulayan herkesin her unsurun karşısına bu engelleri defalarca kurdu. Şaban Vatan bu düzeneği tehdit etmektedir. Bu açıdan asıl tehdidin alınan bu gözetim kararı olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Herhangi bir haksızlığı kabul etmeyen, hak arayışına giren kişiler hakkında oluşturulan bir şikayetle akıl sağlığı sorgulanmak üzere gözetim altına kolayca alınabilecek, toplumsal muhalefet üzerinde yeni bir baskı mekanizması oluşturulmuş olacaktır.
Diğer taraftan gözden kaçırılmaması gereken bir şey daha olduğunu düşünüyorum: Her dönem hak arama mücadelelerinin farklı sembolleri olur, bu dönemde Şaban Vatan adalet arayışının sembolüdür. Ortaya çıkardığı şebeke yaşadığı ilçede belediyeyi kaybetti ve bu çözülüş ülkenin diğer alanlarına da yayılıyor. Rabia Naz’a adalet talebi bir ailenin kızlarının ölümünü aydınlatma çabasından çıktı ve toplumsal bir hak arayışı haykırışına dönüştü. Her zaman bu tür çıkışlar çeşitli şekillerde bastırılmaya engellenmeye çalışılır. Ve bazen de “delilik” olarak nitelendirilirler. Buradaki tek delilik bunca zora rağmen gösterilen kararlılık, bunca karanlığa rağmen taşınan umuttur. Onun dışında sorgulanan akıl sağlığı belirtileri sadece psikiyatrinin değil toplumsal kamuoyundaki algının onun vicdanının da konusudur. Psikiyatri bunu bilerek hareket etmeli!
Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?
Şaban Vatan’ın akıl sağlığından duyulan şüpheden dolayı verilen gözetim kararının kaldırılmasını umut ediyorum. Birçok ülkede tıbbi kanaat için gerekli görüldüğünden uygulanan zorunlu yatış kararları sonrasında verilen cezalardan düşürülür. Bir çeşit gözaltı sayılır. Kararlar Vatan ailesini tecrit etmek için değil, Rabia Naz’a ne olduğunu aydınlatmak yönünde alınmalı. Kamuoyuna yönelik açıklamaların bu sorumluluk üzerinden sürmesini dilerim.
© Tüm hakları saklıdır.