Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ABD'yi övdüğü enderdir. 17 Aralık 2015 böyle günlerden biriydi. Putin, Rusya'nın Suriye barış planının ana hatlarıyla Amerikan planlarıyla örtüştüğünü söylerken, kendi sözlerine şaşırmış gibiydi. Kremlin lideri başkent Moskova'daki yılsonu basın konferansında Washington'un Suriye iç savaşını sona erdirmek için hazırladığı planı desteklediklerini söylüyordu.
Bu sözlerin arka planında ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin basın konferansından iki gün önce Moskova'ya yaptığı ziyareti aramak doğru olur. Kerry Rusya lideriyle buluşmadan önce Moskova'nın ünlü alışveriş caddesinde dolaşmış ve hediyelikler almıştı. Yıllardır rastlamadığımız bu görüntülerin sembolik anlamı büyüktü.
Moskova'da yayımlanan ‘Nowaja Gaseta' adlı gazete, Ukrayna krizinde donma noktasına gelen Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açılacağının sanki kokusunu almıştı. Yeter ki taraflar Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın siyasi akıbeti hakkında anlaşsınlar. Washington'un gitmesini istediği Esad'ı Rusya aynı zamanda askeri bakımdan da destekliyor.
Afganistan'dan sonraki ilk büyük müdahale
Gazeteci yazar Konstantin Eggert Deutsche Welle'ye yazdığı analizde , “Putin, Obama'yı yine tuşa getirdi”, diyor. Eggert'e göre, Putin başından beri arzuladığı Washington ile göz hizasında konuşabilmeyi Suriye'ye sürpriz müdahalede bulunmak suretiyle başarmış oluyordu. Kremlin lideri, Ukrayna anlaşmazlığıyla Kırım'ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle ilgili konuları geri plana iten bir ajanda yaratmıştı.
Rusya eylül ayından beri, şimdiye kadar ABD liderliğindeki koalisyonun sözünü geçirttiği Suriye'deki uluslararası savaş meydanında boy gösteriyor. Suriye'de savaş uçakları üslendirmekle askeri bakımdan yeniden dünya siyaset sahnesine çıkmış oluyor. Rusya, Afganistan'dan çekildiği 1989 yılından bu yana böyle bir hamle yapmamıştı. Rusya, hava kuvvetlerinin IŞİD ile mücadelesinde Suriye birliklerine yardımcı olduğunu söylerken, ABD Rus savaş uçaklarının öncelikle muhalif grupları hedef aldığını savunuyor. Washington'a göre Rusya krizi daha da içinden çıkılmaz hale getiriyordu.
24 Kasım'da bir Rus savaş uçağının Suriye sınırında Türkiye tarafından düşürülmesiyle durum daha da karmaşıklaştı. Ankara, Rus uçağının sınırlarını ihlal ettiğini söylüyordu. Bir Rus jetinin NATO tarafından düşürüldüğü on yıllardır görülmemişti. Rusya, Türkiye'ye yaptırım kararı alarak ve Suriye'deki askeri mevcudiyetini arttırarak tepki gösterdi.
Yeni dünya düzeni ve izolasyondan kurtulma
Moskova'daki ‘Carnegie Merkezi'nin direktörü Dmitri Trenin Rusya'nın niyetinin Esad'ın yenilmesini ve Şam'ın IŞİD tarafından alınmasını önlemek olduğunu söylüyor. Savaşın nasıl sonuçlanacağını kestirmenin mümkün olmadığını belirten Trenin Suriye'nin, geniş kapsamlı Putin planının parçaları arasında yer aldığını belirtiyor ve ekliyor: “Ukrayna örneğinde olduğu gibi bu da, savaş ve barışın ABD ile müttefikleri tarafından belirlendiği mevcut dünya nizamına karşı atılmış bir adımdır. Putin bu prensibi bozmuş oldu.”
Berlin'deki Bilim ve Siyaset Vakfı uzmanlarından Sabine Fischer bir unsur daha ekleyerek, “Moskova'nın Suriye'de izlediği hedeflerden biri de, Kırım'ın işgali ve Doğu Ukrayna'da savaşın patlak vermesiyle ortaya çıkan Batı karşısındaki izole edilmişliği ortadan kaldırmaktır”, diyor. Moskova'nın bunda başarılı olamadığını da vurgulayan Fischer, ‘Putin'in eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda sözünü ettiği uluslararası terör karşısındaki güçlü ittifakın gerçekleşmediğini, çünkü krize müdahale eden aktörlerin çıkar ve yöntemlerinin farklı olduğunu', sözlerine ekliyor.
Bedeli Ukrayna mı ödeyecek?
Suriye ile ilgili olarak Rusya ile ABD arasında kendini göstermeye başlayan yakınlaşma, şimdiye kadar Batı - Rusya ilişkilerine şekil veren Ukrayna'yı rahatsız ediyor. Batılı politikacılar Rusya karşısında takınılan olumsuz tutumu, Rusya'nın Suriye'deki yardımlarıyla değişmeyeceklerini söylüyorlar. Konstantin Eggert gibi diğer gözlemciler ise bunun tam aksini iddia ediyor ve ‘Moskova ile Washington arasında yeniden belirmeye başlayan anlayışın bedelini Ukrayna'nın ödeyeceğini' öne sürüyorlar.
2015 yılı Ukrayna anlaşmazlığının dönüm noktası oldu. Ocak ayında Ukrayna ordusu ile Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasındaki savaş daha da şiddetlendi. Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı çare aramak üzere Moskova ve Kiev'i ziyaret etti. İki lider, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko'nun 12 Şubat'ta Beyaz Rusya'nın başkenti Minsk'te doğrudan görüşmelerine aracılık etti. Görüşmelerden ikinci Minsk sözleşmesi çıktı. 2014 yılındaki birinci Minsk sözleşmesi uzun ömürlü olmamıştı.
Minsk 2'nin geleceği tehlikede
Başbakan Merkel'in Minsk sözleşmesinde gördüğü ‘umut ışığı' aradan on ay geçtikten sonra solmaya başladı. Sözleşmenin sadece temas grubunun düzenli olarak bir araya gelmesini ilgilendiren maddesi yerine getirildi. Ukrayna'nın doğusundaki çarpışmalar şiddetini kaybetti ama hâlâ ateşkes sağlanamadı.
Birleşmiş Milletler'in tespitlerine göre ikinci Minsk sözleşmesinin imzalanmasından sonra ölü sayısı üçte bir oranında artarak 9 bine çıktı. Ancak bu rakam daha önce öldürülmüş olup da adı kayıplar arasında geçenleri de kapsıyor.
AGİT özel gözlemci heyeti üyelerinden Aleksander Hug ateşkesin son derece kırılgan olduğunu söylüyor.
Minsk sözleşmesinde 2015 sonuna kadar ülkenin doğusuna bir çeşit özerklik tanıyan anayasa reformunun Ukrayna parlamentosunda onaylanması öngörülmekteydi. İlk oylamada çoğunluk salandı ama ikinci oylama 2016 yılına kaldı. Gözlemciler 300 gerekli oy sayısına ulaşılacağından şüpheliler. Ukrayna üzerindeki reform baskısı artıyor. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden son Kiev ziyareti sırasında, “Moskova oyunbozanlık etse de, Ukrayna ikinci Minsk sözleşmesini yerine getirmelidir” demişti.
İşbirliği mi, yoksa çekişme mi?
Kiev'de yaşayan Alman yayıncı Winfried Schiender-Deters, Minsk sözleşmesi için ‘yavaştan ruhunu teslim etme' tehlikesinin bulunduğuna işaret ediyor. Onun tahminine göre Doğu Ukrayna krizi dondurulacak, ayrılıkçı bölgeler Rusya tarafından desteklenecek ama Kırım gibi ilhak edilmeyecek. Carnegie Merkezi direktörü Dmitri Trenin de bu görüşe katılıyor ve ‘krizin doruk noktasını aştığını' söylüyor.
Uzmanlar, 2015 yılının Batı ile Rusya arasındaki ilişkilerin dönüm noktası olmadığı ve gerginliğin devam edeceği görüşünde birleşiyor. Gerçi 2016'da, örneğin IŞİD ile mücadelede sınırlı işbirliği olabilir. Ancak genel olarak ilişkiler çekişme ve çatışma ortamında seyredecek.