Rusya'da devlet başkanlığı seçimleri 18 Mart tarihinde yapılacak. Devlet Başkanı Vladimir Putin'in kazanmasına kesin gözüyle bakılan seçimler öncesinde Rusya'nın dış siyasetini mercek altına aldık. İşte ülkenin dış siyasetine yön veren Putin'in dış siyaset çizgisi ve şu ana kadarki hamleleri:
ABD
Rusya ile ABD arasında karmaşık bir ilişki olduğu söylenebilir. Donald Trump'ın zaferiyle sonuçlanan başkanlık seçimlerine Rusya'nın Trump lehine "müdahale ettiğinden" şüpheleniliyor. Trump'ın kampanya ekibinin Rusya ile bağlantılarıyla ilgili soruşturmayı, özel yetkili savcı Robert Mueller yürütüyor. Ancak Trump göreve başladığından beri iki ülke arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Rusya lideri Vladimir Putin, Mart ayı başında yaptığı ulusal sesleniş konuşmasında Rusya'nın "sınırsız menzile" sahip ve "hiçbir savunma sistemi tarafından engellenemeyecek" bir nükleer füze geliştirdiğini söyledi. ABD ise buna pek şaşırmış gözükmedi. Başkan Trump, bu açıklama üzerine ABD'nin "sınırlı" patlama gücüne sahip yeni nükleer füzeler geliştireceğini duyurdu. Deutsche Welle'ye mülakat veren siyaset bilimci Susanne Spahn, Putin için ABD'ye karşı Rusya'nın ağırlığını koymanın önemli olduğu görüşünde. Spahn "Rusya'nın baş düşmanı ABD'dir. Putin, Batılı ülkelere tehditkar sözler savurarak 'Eskiden bizimle konuşmak istemiyordunuz, şimdi bizi dinleyin' diyor" şeklinde konuştu.
Ortadoğu
Rusya'nın uluslararası arenadaki ağırlıklı güç haline gelme yönündeki isteğinin en belirgin olduğu bölge, şüphesiz Ortadoğu. Rusya, Suriye'de kendi halkının belirli kısımlarına savaş açan Beşar Esad rejimine büyük bir askeri destek sağlıyor. Moskova'nın Suriye'deki savaşa müdahil olmasınınsa birden fazla nedeni var. Öncelikle Rusya, Akdeniz bölgesinde bir askeri üsse sahip olmak istiyor. Rusya bölgede, artık kimsenin yaklaşamadığı derecede önemli bir aktör haline gelmiş vaziyette. Diğer yandan Rusya, Esad'ın önemli ortaklarından olan İran ile ilişkileri sayesinde İran ve İsrail arasındaki bölgede etkili bir nüfuza sahip. Suriye'deki savaş öncesinde bu denli güçlü olmayan Rusya artık Irak, Suriye ve Lübnan'da da oldukça fazla söz hakkına sahip olduğu bir duruma geldi. Rusya'nın sözü aynı şekilde Ocak ayında Suriye'nin kuzeyine askeri harekat başlatan Türkiye'de de geçiyor. Obama yönetimi altında ABD, Ortadoğu'dan ciddi oranda geri çekildi. ABD'nin yerini ise şimdi Rusya'nın giderek daha fazla doldurduğu söylenebilir.
Orta ve Doğu Avrupa
Bugün Rusya'nın eski Sovyetler Birliği'nin uydu devletlerinin önemli bir kısmıyla zorlu ilişkileri var. Örneğin Baltık ülkesi Litvanya'nın Ukrayna krizinden bu yana Rusya'yla siyasi temasları oldukça sınırlı. Litvanyalıların yaklaşık yüzde 65'i Rusya'yı "sevimsiz" komşulardan sayarken, yüzde 18'i ise Rusya'nın ülkelerini işgal etmesini ihtimaller dahilinde görüyor. Aynı şekilde Litvanya'da konuşlandırılmış yaklaşık bin NATO askerinden de gayet memnunlar. Ekonomik açıdansa durum biraz farklı: Litvanya ekonomisi uzun süre büyük oranda Rus enerjisine bağımlıydı. Ancak bu bağımlılık kademeli olarak azaltılıyor. Rusya'nın Polonya'yla ilişkileri de pek iyi değil. Muhafazakar iktidar partisinin lideri Jaroslaw Kaczynski, Polonya siyasetinin iplerini sahne arkasında elinde tutan bir antikomünist ve Rusya'ya karşı oldukça mesafeli. Bu çerçevede Kaczynski, komşu Rusya'ya karşı AB yaptırımlarını destekliyor. Olası bir yakınlaşmaya ise her iki ülkenin de pek ilgi gösterdiği söylenemez. Bunun karşısında Rusya'nın Sırbistan'la gayet iyi ilişkileri mevcut. Bunun nedeniyse temelde Putin ile Sırp lider Aleksandar Vuçiç arasındaki kişisel ilişkilerin iyi olması değil. Sırbistan'ın enerji ve silah konusunda en önemli ticaret ortağı Rusya.
Almanya
Ukrayna'daki kriz patlak verdiğinden beri Rus-Alman ilişkilerinin zorlu bir hal aldığı söylenebilir. Almanya, AB tarafından Rusya'ya uygulanan ticari yaptırımları destekliyor. Ancak bu işten Almanya'nın pek karlı çıktığı söylenemez. Ticari ilişkilerinde yüzde 40 oranında düşüş yaşandı. Sosyal Demokrat Parti (SPD) Dış Politika Sözcüsü Rolf Mützenich, DW'ye yaptığı açıklamada, Almanya'nın Kırım'ın ilhakı ve Ukrayna'daki çatışmaya ilişkin eleştirel tutumunu sürdüreceğini ifade etmiş ve uluslararası hukukun ihlalinin kabul edilemeyeceğini söylemişti. Rusya lideri Putin' ise Almanya'ya karşı tutumu muğlak. Moskova bir yandan Berlin'le diyalog kanallarını açık tutarken diğer yandan Putin, Haziran 2017'de Almanya'nın egemenliğininin "sınırlı" olduğunu söylemişti. İkili ilişkiler, arkasında Rusya'nın olduğu düşünüldüğü ve Alman hükümet birimlerini hedef alan hacker saldırılarıyla bir kademe daha gerilmiş durumda.
Asya
Ukrayna krizinin ardından AB ile ilişkileri "soğuyan" Rusya, yüzünü giderek daha fazla Çin'e dönmüş durumda. Bu çerçevede iki ülke, ticari ilişkilerini derinleştirmek istiyor. Rusya örneğin, "Yeni İpek Yolu" projesinde yer almak ve Çin ile Avrupa arasındaki ticaret güzergahının bir parçası olmak istiyor. İki devletin benzerlik taşıdığı noktalardan biri, otoriter yönetim anlayışlarına sahip olmaları: Muhaliflere karşı sert muamele ve ulusal çıkarların dışarıda keskin bir biçimde temsil edilmesi hem Rusya hem Çin'in önemli özelliklerinden. Öte yandan her iki ülke de BM Güvenlik Konseyi'nde Suriye'nin hüküm giymesine karşı fikir beyan etti. Rusya ve Çin'in bu konudaki argümanıysa, ülkelerin içişlerine karışılamayacağıydı. Diğer yandan Rusya ve Çin arasında hem Orta Asya hem de Çin Denizi'nde askeri bir yakınlaşma da söz konusu. Bunun paralelinde Rusya, Çin ve Japonya arasında Güney Çin Denizi'nde var olan ada anlaşmazlığıyla ilgili tarafsızlığını bozarak Çin lehine bir tutum benimsemeye meyletmeye başladı. Bu, Japon-Rus ilişkilerini zor duruma sokarken Çin-Rus ilişkilerini ise güçlendiriyor.
Kersten Knipp
© Deutsche Welle Türkçe