Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) başbakan adayı Martin Schulz cuma günü duyurduğu 5 maddeli plan kapsamında Avrupa genelinde elektronik otomobiller için bir kota konmasını önermişti. Hafta sonunda konuyla ilgili bir açıklama yapan Almanya Başbakanı Merkel rakibinin önerisini reddetti ve bunun yeterince düşünülmemiş bir öneri olduğunu savundu. Koblenz'de yayımlanan Rhein-Zeitung'un konuyla ilgili yorumu şöyle:
"Schulz'un 5 maddeli planı Hristiyan Birlik Partileri'ni (CDU/CSU) otomobil endüstrisinin geleceği konusunda taraf seçme baskı altına sokuyor. Schulz bu şekilde dizel skandalının etkilerini ve buna bağlı siyasete duyulan güven kaybını Hristiyan Birlik'e yıkma amacını her ne kadar yerine getiremese de, en azından Merkel'i konforlu bölgenin dışına çıkmaya zorluyor. Ancak bu adım Schulz için de riskli. Oluşan tartışma ortamında aşırıya kaçmaması kendisi gibi SPD'li olan Aşağı Saksonya Eyaleti Başbakanı Stephan Weil'ı şimdikinden daha da zor durumda bırakmamaya dikkat etmesi gerekiyor. Zira bu onun seçim kampanyasını da etkileyecek bir konu. Ne olursa olsun, dizel konusuyla birlikte seçim yarışına yeniden renk geldi."
Haftalık Der Spiegel dergisinde Jan Fleischhauer imzalı "İçimizdeki Sicilyalı" adlı yorumda da aynı konu ele alınıyor:
"Almanlar AB Komisyonu'nu hayal kırıklığına uğrattı. Komisyon, Brüksel'de uzlaşılan emisyon sınırlarına uymamamızın sonuçları olacağı uyarısını yapıyor. Bana sorarsanız Almanlar dizel skandalında iyi Avrupalılar olduklarını ortaya koydu. Yıllarca kurallara olan aşırı bağlılığımız ve esneklikten yoksunluğumuz nedeniyle Avrupa'nın sonunu getireceğimiz söylendi. Emisyon skandalıyla doğru yöne doğru bir adım atmış olduk. Bir kez imza atıldı mı, sonsuza kadar geçerli olacak diye tutturmak yerine, kültürel olarak komşularımıza uyum sağlıyoruz. İçimizdeki Sicilyalıyı keşfettik. Dalga geçtiğimi düşünen varsa, buna kesinlikle karşı çıkıyorum. Çünkü Avrupa'nın ancak zihnen birbirimize yakınlaşmamızla devamını sürdürebileceği görüşündeyim."
Welt am Sonntag gazetesinde yayımlanan Oliver Rasche imzalı yorum ise "Turist ve mültecilerin ortak yanı" başlığını taşıyor. Tunus, Türkiye ve Mısır'da terör, sosyal ve siyasi krizlerin ardından Avrupalı turistlerin giderek daha çok ilgi gösterdiği İspanya, turizmde rekor kırdı. Ancak geçen haftalarda Barcelona, Mayorka ve San Sebastian şehirlerinde turistlere karşı bazı şiddet içeren eylemler gerçekleştirildi. Geçen ay bir Alman turist Mayorka'nın Ballermann plajında çekiçli saldırıya uğramıştı. Ülkede son dönemde sıklıkla turistlere karşı gösteriler düzenleniyor. Yorum şöyle:
"Mülteciler ve turistlerin en büyük ortak noktası, gittikleri yerde yabancı olmaları. Gittikleri yerin sakinleri, bunun kendileri için çok fazla olduğunu hissederse içsel, kimi zamansa güçlü bir şekilde dışa vuran bir savunma mekanizması geliştirir. Müşteriyi her ne kadar velinimet olarak görse de Mayorka'nın Ballermann plajında yaşandığı gibi kimi zaman kendine hakim olamayabilir. Bu 'bırakınız yapsınlar' zihniyetine İspanya'da çok uzun zamandır izin verildi. Alınacak ders: Sınırlar oluşturulması... Her şeye izin verilmemeli, kurallar koyulmalı ve bunlara uyulduğundan emin olunmalı. Bu gerek turistler gerekse mülteciler konusunda geçerli."
Trierischer Volksfreund ise ABD Başkanı Donald Trump ve Kuzey Kore Devlet Başkanı Kim Jong-Un arasındaki gerilimi değerlendiriyor:
"Kuzey Kore'nin diktatörünün diğerlerinin bam teline basması yeni bir durum değil. Dünyanın askeri anlamda açık ara en büyük gücü ABD'nin başkanından ise sakin olması beklenir. Pjongjang'ı ürkütmek için güreş müsabakalarının aralarında gösterilen skeçlerdekini hatırlatan bir dile gerek yok. Caydırma sakin sözlerle gerçekleştirildiğinde çok daha etkili olur. Ancak görünen o ki Trump'ın derdi coşkulu sözlerle günün manşetlerini belirlemek. Bunun kendisinde yarattığı haz geleneksel davranışa dayanan kuralların hepsinden daha önemliymiş gibi görünüyor."
©Deutsche Welle Türkçe
BW/EC