10 Mart 2019 23:30
T24 Haber Merkezi
Gonca Tokyol
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alacağını duyurmasının üzerinden 1.5 yıl geçti. Gelinen noktada S-400'lerin teslim zamanına dair net açıklamalar gelmeye başlarken; ABD, ilk günden itibaren karşı çıktığı bu anlaşmadan vazgeçmesi için Ankara’ya yetkili üzerine yetkili gönderiyor. Washington, aynı zamanda da yaptırım kartını masaya daha net bir şekilde sürmeye başladı.
T24'ÜN S-400 DOSYASINDAKİ HABERLERİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ - Uzmanlar, 'Ankara ve Doğu-Batı' cephesinde yorumladı: S-400 krizinde bu noktaya nasıl geldik, bundan sonra neler olacak?
Deneyimli diplomasi muhabiri, uzun yıllar Washingon temsilciliği de yapan Hürriyet gazetesi yazarı Sedat Ergin, S-400'ler konusunda 'geri dönülemez nokta'nın aşıldığını düşünüyor. ABD'nin hava savunma ihtiyacının karşılanması konusunda Türkiye'nin taleplerine 'yeterince anlayışlı' bir karşılık vermediği ve 'kendi koşullarını Ankara'ya istediği gibi kabul ettirebileceği' kabulü üzerinden hareket ederek yanıldığı değerlendirmesinde bulunan Ergin, bu tavrın Türkiye'yi alternatif arayışına ittiğini düşünüyor.
Hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem kabine üyeleri hem de AKP'li yetkililer tarafından da sıklıkla belirtildiği üzere, 2012'den bu yana hava savunma sistemlerini geliştirmenin yollarını arayan Türkiye'nin öncelikleri arasında, teknoloji paylaşımı ile fiyatın yanı sıra ödeme için Ankara'ya verilecek kredi yer alıyordu. ABD, bu iki başlıkta da Türkiye'nin taleplerine kabul edilebilecek bir yanıt üretemezken, Rusya ile imzalanan anlaşma ise bu konularda Ankara'yı tatmin etti.
Eski Özel Kuvvetler Mensubu ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın Genelkurmay 2'nci Başkanlığı döneminde danışman ekibinde yer alan emekli binbaşı, güvenlik uzmanı Metin Gürcan da bu yaz krizin adının S-400 olacağı yorumunu yapıyor. Gürcan'a göre, Rus askeri ve teknik personeli, mayıs ayından itibaren bu sistemlerin temmuzda yerleşebilmesi için Türkiye’yi ziyaret edecek ve bunlar sonrasında ABD ile Türkiye arasındaki krizin daha da tırmanması olası.
Diplomasi ve dış politika yazarı Semih İdiz ise S-400 krizinin "Türkiye’nin sadece Amerika’yla değil, NATO’yla da bir uyumsuzluk krizi olduğunu ortaya koyduğuna" dikkati çekiyor. Bu konuda Sedat Ergin de, "S-400 alımının Türkiye’nin NATO yükümlülükleriyle çatışmasının önleneceği yaratıcı bir çözüm bulmak gerekiyor" uyarısında bulunmuştu. İdiz ise olayın biraz daha ciddi olduğunu düşünüyor ve ekliyor: "Amerika’yla olan ilişkileri aşan bir durum ile karşı karşıyayız ve Türkiye’nin müttefiği olduğu ittifakla ile önümüzdeki günlerde bu konuda bir sorun yaşayacağını şimdiden görebiliriz bir çözüm bulunamazsa."
T24 yazarı Murat Sabuncu ise S-400 konusunun bir krize dönüşmemesi için Ankara'nın atabileceği olası adımları da değerlendirdiği yazısında, Yunanistan örneğini hatırlatarak "Turşusunu mu kuracağız" diye soruyor ve bunun bir 'pazarlık unsuru' haline geldiği yorumunu yapıyor.
Son günlerde, Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan güvenli bölgenin kontrolünün kimde olacağının yanı sıra S-400 anlaşmasının geleceği ve buna bağlı olarak da ABD’den yapılabilecek olası bir Patriot alımını görüşmek için çok sayıda yetkili Washington’dan Ankara’ya geldi. ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve başdanışmanı Jared Kushner ve ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey bunların en önemlileriydi.
ABD’nin Orta Doğu konusundaki ağır topları Ankara’yı ziyaret ederken, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Robert Palladino ise Türkiye’nin S-400 satın alması durumunda yaptırımların devreye gireceği konusundaki ‘uyarılarını’ bir kez daha hatırlattı. Palladino, ABD Kongresi’nin geçen yıl kabul ettiği, Rus savunma ve istihbaratıyla ilişkili kurum ve kuruluşlarla iş yapan üçüncü ülke ve şirketlere de yaptırım uygulanmasını öngören ‘Amerika Düşmanlarına Yaptırımla Mücadele Yasası’na (CAATSA) vurgu yaptı. Sözcü Yardımcısı, "Devlet veya özel tüm kurum ve kişilerin potansiyel yaptırımlara maruz kalabileceğini ifade ettiklerini" söylüyordu.
Türkiye’nin 1.25 milyar dolardan fazla yatırım yaptığı F-35 programına katılımının yeniden değerlendirmesi anlamına gelebilecek CAATSA, Pentagon’un Kasım 2018’de hazırladığı raporda da geçiyordu. Pentagon, Türkiye’nin S-400 almasının iki ülkenin ilişkilerini nasıl etkileyebileceğine dair değerlendirmesinde, CAATSA’nın 231. bölümü kapsamındaki olası yaptırımları ve Türkiye’nin ortak F-35 programına katılımının riske girmesini örnek gösteriyor; potansiyel silah anlaşmalarının da zarar görebileceğini ve savunma sanayisindeki iş birliğinin bozulabileceğini belirtiyordu.
Pentagon’un kasım ayındaki raporda belirttiği ihtimalleri, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler (SACEUR) Yüksek Komutanı Orgeneral Micheal Scaparrotti, hafta başında ABD Senatosu'ndaki konuşmasında da hatırlattı. Scaparrotti, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un, Türkiye'nin S-400 hava savunma sistemini alması durumunda F-35 teslimatının iptal edilmesini önereceğini belirtti.
Bloomberg’in haberine göre, ABD Dışişleri ve Savunma bakanlıklarının yaptırımları daha sert bir şekilde gündeme getirmesi öncesinde, S-400 anlaşmasından vazgeçmesi karşılığında Patriot satışına dair Türkiye’ye yeni bir öneride bulunmuştu. Teklife göre, Patriotlardan birinin teslimi 2019 sonuna çekilecekti ancak erken teslimat karşılığında fiyat artacaktı ve Türkiye’nin öncelikleri olan ‘kredi anlaşması’ ve ‘teknoloji paylaşımı’ konularında ise herhangi bir ilerleme yoktu. Bloomberg’e göre Ankara, 15 Şubat öncesinde yapılan bu teklifi reddetti.
ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, 16 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Rusya ile yaptığı anlaşmaya dair, "NATO müttefikleri Doğu'dan silah alırken, ABD buna seyirci kalamaz" diyordu. Hürriyet’in eski Washington Temsilcisi Cansu Çamlıbel de, gazetede yayınlanan son yazısında Pence’in açıklamalarına dikkat çekiyor ve “S-400 krizinde keskin bir viraja girildiği” yorumunda bulunuyordu. Çamlıbel, “Ankara-Washington hattındaki pazarlık henüz kopmuş değil ama pozisyonlar arasındaki makas çok açık” diyordu.
ABD cephesinde bunlar yaşanırken; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta çarşamba akşamı katıldığı TV360 ve 24TV ortak yayınında S-400 konusunun kapandığını söyledi.
Geri dönüşün asla olmayacağını belirten Erdoğan, kredi şartlarından ortak üretime varıncaya kadar tüm başlıkların konuşulduğunu, anlaşıldığını ve imzaların atıldığını ifade etti ve “Belki S-400'den sonra S-500'e de gireceğiz'' diye ekledi.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yaptığı 'yaptırım' hatırlatmalarının ardından Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Eğer sen vermek istemiyorsan, Türkiye'nin başka birisinden ya da NATO dışı bir ülkeden almasına da karışmayacaksın" açıklamasında bulundu. Çavuşoğlu'na göre, ABD Başkanı Trump'ın, bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'a söyledikleri 'ortadaydı':
"Bizi bağlayan, ABD Başkanı Trump'ın söyledikleridir. Nasıl Türkiye'de Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın söyledikleri bağlayıcısıysa, Amerika'da Cumhurbaşkanımızın muhatabı Trump'tır, Trump ne dediyse bizi o ilgilendirir. Bu konuda da Trump'ın tutumu ortadadır."
Ancak ABD'li yetkiler bu konuda bir uyarıda bulunuyordu. Barçın Yinanç’ın Hürriyet Daily News’te kaleme aldığı yazıya göre, ABD’li yetkililer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’ın tavrını yanlış yorumladığı konusunda endişeliydi. Yinanç, 5 Mart tarihli yazısında “ABD’li yetkililer, makamında geçirdiği süredeki alışılmış tavrının aksine Trump’ın Erdoğan’la konuşmalarında çok kibar ve rahatlatıcı olduğunu söylüyor. Bunun, Erdoğan tarafından yanlış okunabileceğini ve Trump’ın herhangi bir karar almak konusunda serbest olduğu düşüncesine kapılınabileceğini düşünüyorlar. Ancak S-400 anlaşması, -pek de dostane olmayan- Kongre tarafından yakından takip ediliyor. Bu yanlış okuma, Türkiye’nin S-400 anlaşmasından herhangi bir yaptırımla karşılaşmaksızın kurtulabileceği inancına sebep olmuş gibi” diyordu.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da geçtiğimiz hafta perşembe günü AA Editör Masası’nda yaptığı açıklamada Türkiye’nin S-400 konusunda karar verirken ‘sadece kendi çıkarlarını düşündüğünün’ altını çizdi. Türkiye'nin inatlaşma gibi bir tutumu olmadığını kaydeden Oktay, “S-400'ü almamız, Patriotlarla alakalı 'almıyoruz' anlamında değil. Bizim ihtiyacımız var ve orada da şartlarımız sağlanırsa oturur konuşuruz" diye konuştu.
Oktay şartların sağlanması halinde ABD ile de Patriotların alımı konusunun hâlâ konuşulabileceğini söylerken; Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Biz bunlardan Obama döneminde istedik, maalesef halledemediler. Sayın Trump ile de konuştum, 17 ay oldu, olumlu bir şey çıkmadı” sözleriyle Türkiye’nin S-400 serüvenine paralel bir şekilde Patriotlar için de yıllardır girişimlerde bulunduğunu hatırlatıyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağlı bir savaş uçağının 2012’de Suriye tarafından düşürülmesinin ardından Türkiye’nin talebi üzerine NATO üyeleri ABD, Almanya ve Hollanda ikişer Patriot füze bataryasını 2013’te Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana’ya yerleştirdi.
Ankara, aynı yıl içinde hava savunma sistemlerini güçlendirmek ve geliştirmek için 4 milyar dolarlık bir bütçe de ayırmıştı. İhaleye giren Çinli CPMIEC, Fransız-İtalyan ortaklığı Eurosam ile Rusya’dan Rosoboronexport ve ABD’li Raytheon and Lockheed Martin’i geride bırakmıştı. Rosoboronexport S-300’ler, Raytheon and Lockheed Martin de Patriot’larla ihaleye katılmıştı. Çin’le varılan 3.4 milyar dolarlık anlaşma, başta ABD olmak üzere NATO müttefiklerinin itirazı üzerine 2015’te tamamen rafa kaldırıldı. Türkiye'nin 2011'de Suriye'de çatışmanın artmasıyla başlayan hava savunma sistemi arayışı ise devam etti.
Hava savunma sistemlerine dair arayış sürerken, geçen sürede sistemin tek bir füzenin engellenmesinde bile kullanılmamasını da gerekçe göstererek ABD, Almanya ve Hollanda, Türkiye’nin IŞİD karşıtı koalisyonla ortak hava saldırılarına katılmaya başladığı 2015 yılında Patriotları geri çekme kararı aldı. ABD’nin Patriotların geri çekilmesine dair resmi açıklaması, İran ve Kuzey Kore’den gelen tehditler karşısında başka yerde gerekli olduklarıydı. O dönemde New York Times’ta yayınlanan bir makaleye göre ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, bu Patriot görevlendirmesinden hiçbir zaman memnun olmamıştı ve bunu Washington’ın Ankara’ya ‘sembolik bir jesti’ olarak görüyorlardı.
2017 yılı temmuz ayında ise Ankara'dan S-400 alımına yönelik resmi görüşmelerin başladığına dair açıklama geldi. Eğer süreç tamamlanırsa Türkiye, Rusya'dan hava savunma sistemi alan ve kullanan ilk NATO üyesi olacaktı. NATO yetkilileri, S-400 alımının sonuçları olabileceği uyarılarında bulunurken; Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ittifakla bağların sağlam olduğunu söylüyordu. Türkiye’nin S-400 alımına dair gerekçesi, hava savunma sistemini uzun süredir güçlendirmeye çalışması ve güney sınırındaki terör ile savaş tehdidiydi.
Türkiye 2016'da sayısız terör saldırısı atlatmış, 15 Temmuz darbe girişimi de aynı yıl yaşanmıştı. Cumhurbaşkanı, NATO üyelerinin darbe girişimine verdiği tepkileri yetersiz buluyor; 15 Temmuz sonrasında ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe giren bazı politikalara dair Avrupa Birliği ve ABD'den gelen eleştirileri ise 'iç işlerine müdahale' olarak nitelendiriyordu. Türkiye ile Batı arasında makas açılırken; Rusya ile Kasım 2015'te Rus jetinin düşürülmesinin ardından tırmanan gerginlik Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rus mevkidaşı Vladimir Putin'den özür dilemesiyle Haziran 2016'da küllenmeye başlamıştı.
Uzmanlar o dönemde yaptıkları yorumlarda S-400 anlaşmasını çoğunlukla 'Türkiye'nin ABD ile yürütülen görüşmelerde elini güçlendirme çabası' olarak görse de; Ankara, Eylül 2017'de Patriot'lara dair Washington'a yaptığı resmi talep başvurusuna da yanıt gelmemesinin ardından Moskova ile el sıkıştı. 2017'de Patriotlar konusunda Washington'a gönderilen mektuba yanıt ise mart ayının başında geldi. Çavuşoğlu, 1 Mart'ta Eskişehir'in yerel televizyonu Kanal 26'da yaptığı açıklamada, "Batılılardan, müttefiklerimizden alamadığımız için S-400 aldık… Şimdi Amerikalılar Patriot satabileceklerini söylediler ve heyetlerimiz müzakere ediyor" dedi.
© Tüm hakları saklıdır.