Magazin

'Sanatçı misyonumu tamamladığımı düşünürsem siyasete girerim'

Ferhat Göçer: Her olayda faturanın konserlere kesilmesi sektörü zor durumda bırakıyor. Her şeyde müziği ve konserleri günah keçisine çevirmek olmaz

16 Ağustos 2014 13:53

Müzisyen Ferhat Göçer, kendisi hakkında "Her işe el atıyor" yönündeki yorumlara tepki göstererek "Ben bu iş için hayatımı feda ettim. 21 yıllık cerrahi hekimliğime son verdim. Üç-beş kişi ‘şunu şöyle yaptı’ diyerek dalga geçiyor diye kafama koyduğum işlerden vazgeçecek değilim. Böyle bir acizlik göstermem" dedi.

"Türkiye'de müzüğün 'günah keçisi'ne çevrildiğini" savunan Göçer, "Ulusal bir yas anında zaten kimse çıkıp bir şey söyleyemez. Her olayda faturanın konserlere kesilmesi sektörü zor durumda bırakıyor.. Aslında biz insanları eğlendirmeye değil, onları birleştirmeye gidiyoruz. Her olayda müziği ve konserleri günah keçisine çevirmek olmaz" ifadelerini kullandı.

Harbiye Açıkhava’da gelirinin bir bölümü Soma’daki çocuklar için kurulacak rehabilitasyon merkezine aktarılacak olan özel bir konser verecek olan Ferhat Göçer Zaman gazetesinden Ali Pektaş'a konuştu. Göçer'in söyleşisi şöyle: 

Bu akşam Harbiye Açıkhava’da Symphonia D’orient isimli konser vereceksiniz. Nedir içeriği?

Üç-dört yıl önce Avrupa turnesindeyken otel odasında Mozart in Egypt diye bir albüm dinledim. Mısırlı müzisyenler ‘Mozart Arap olsaydı nasıl olurdu?’ mantığından yola çıkarak onun eserlerini kendi müzik altyapılarıyla yorumlamış. Acaba bunu kendi müziğimizde nasıl yapabiliriz diye düşündüm. Bizim alaturka enstrümanlarımızla bir senfoni formatı oluşturup Sting, Pink Floyd, Amy Winehouse gibi ikonlaşmış sanatçıların eserlerini yorumladık. Ayrıca opera aryaları ve napolitenler var.  Bunlarla birlikte kendi şarkılarımı da söyleyeceğim.  

Sizin için ‘her şarkıyı söylemeye çalışıyor, her şeye el atıyor’ gibi eleştiriler yapılıyor. Bu projeyi yaparken böyle bir eleştiri gelebileceğini düşündünüz mü?

Tabii ki insanlar eleştirilebilir. Eğer yaptığınız iş eleştiriliyorsa dikkate alınıyorsunuz demektir. Ben bu iş için hayatımı feda ettim. 21 yıllık cerrahi hekimliğime son verdim. Üç-beş kişi ‘şunu şöyle yaptı’ diyerek dalga geçiyor diye kafama koyduğum işlerden vazgeçecek değilim. Böyle bir acizlik göstermem. Farklı şeyler denemek beni mutlu ediyor.

Farklı şeyler yapmak risk değil mi?

Tabii ki risk. Ben deli miyim, insanlar dalga geçecek, laf söyleyecek, olmamış diyecek… Tuttuğun yolda yürümek ve sürekli benzer şeyler yapmak klişedir ve işin en basit yönüdür. Lakin benim yapmak istediklerim var. İki üniversite bitirmiş adamım. Belli bir yola girmişim, zamanım ve gücüm de var. Neden yapmayayım ki? Bu arayış içinde bir ışık, bir yol bulabilirsem ne mutlu bana. Farklı bir şey ortaya koymaya çalışacağım. Koyamasam da en azından denedim diyeceğim ve çabaladığım için mutlu olacağım. Tekrar ve rutini devam ettirmek, yaşarken ölmek anlamına gelir.

Son yaptığınız Silinmeyen Hatıralar isimli çalışma da böyle bir şey mi?

Son yıllarda dünyada bir DJ/prodüktör akımı var. Bunun ülkemizde de yansımaları oldu. Ozan Doğulu, İskender Paydaş, Erdem Kınay... Bu isimlerin yeni jenerasyonları da var. Bu konuda ne kadar çok iyi isim sektöre kazandırılırsa o kadar kaliteli işler çıkar. Catwork Project de bunlardan biri. Burak ile Baran konservatuvar mezunu. Altyapılarını getirdiler, dinledim hoşuma gitti ve kabul ettim. Hatta bundan sonrası için yeşil ışık yaktı bende.

Kalbe Kiralık Aşklar albümünüz henüz tazeyken böyle bir iş yapmak albümü geri planda bırakmaz mı?

Bu bir risk ama canımız sağolsun. Burada önemli olan yeni bir şey bulmuşsam, doğru zamanda bunu paylaşmak. Böyle bir projeyi bekletemezsiniz. Bizim ülkemizde sürekli çeşitli sıkıntılar oluyor ve sektörün kalbine bıçak saplanıyor. Müzik ümittir ama bizde en küçük olayın faturası müziğe ve konserlere kesiliyor.

Günah keçisi oldu diyorsunuz yani…

Ulusal bir yas anında zaten kimse çıkıp bir şey söyleyemez. Her olayda faturanın konserlere kesilmesi sektörü zor durumda bırakıyor. Binlerce insan ekmek yiyor. Müzik sadece ‘eller havaya’ demek değil. Sen sahnede acıları paylaşabilirsin. Aslında biz insanları eğlendirmeye değil, onları birleştirmeye gidiyoruz. Her olayda müziği ve konserleri günah keçisine çevirmek olmaz.

Son albümünüz için dingin bir albüm diyorsunuz. Önceki albümlerinizle karşılaştırdığınızda farkı nedir?

Daha sakin bir albüm. İlk çalışmalarda biraz tedirginlik ve acaba oldu mu kaygısı vardı. Bu albüm biraz daha kendinden emin, önceliklerinin üzerine bir tuğla koymuş oldu.

Bir reklam filminde Memleketim isimli şarkıyı seslendirdiğiniz için çok eleştiri aldınız. Pişman mısınız?

Kesinlikle hayır. Bir defa reklam filminin amacı ses getirmektir. Amacına ulaştı. Lakin işin bir de siyasi ve sosyal boyutu var. Bir anda kendimi ulusalcılarla muhafazakârların arasındaki tartışmanın içinde buldum.

Neden bu kadar kıyamet koptu?

Çünkü bu şarkı siyasi figür haline gelmiş. Belli bir zümrenin Onuncu Yıl Marşı gibi sahiplendiği bir şarkı. Şarkının altyapıları yani genetiğiyle de oynadık, daha alaturka sazlarla yorumladık. Lakin burada sadece teknik olarak şarkıyla ilgili eleştiriler gelmedi, işin siyasi boyutu da ortaya çıktı. Kimse bunu dillendiremediği için herkes yorumumu ve altyapısını eleştirdi. Sürekli belaltı vuruşlar yapıldı. Bence fazlasıyla amacına ulaştı çünkü o dönem en çok konuşulan reklamdı.

Bir şarkı için bu kadar fırtınaların kopması normal mi?

Çok normal. Türkiye’nin son dönem içinde bulunduğu durumu hepimiz görüyoruz. Aksini beklemek yanlış olurdu.

 

Tribüne oynamayacağım

 

Son dönemde sanatçıların siyasetçilerle ilişkisi tartışma konusu oldu. Sizin bu konuda düşünceniz nedir?

Pozisyonum gereği hiçbir zaman siyasi bir figür olmadım. Elbette kendi siyasi fikirlerim var. Aşk, sevgi, hoşgörü gibi temel duygulara hitap etmeye çalışıyorum. Bunların içine siyasi fikirlerinizi karıştırdığınızda samimiyetinizi kaybedersiniz, kendi siyasi fikirleriniz bile olsa... Buna döneklik ya da yalakalık diyebilirler, umurumda bile değil. Ben sonuçta aşk şarkıları söyleyen bir adamım. İnsanların siyasi fikirlerimle ilgilenir olmasıyla lgilenmiyorum.

İleride siyasete girme gibi bir fikriniz var sanırım…

Evet. Belli bir dönem gelir, şimdiki misyonumu tamamladığımı düşünürsem siyasi fikirlerimle ortaya çıkarım. Bu altyapıya sahibim ama henüz bunun için çok erken.

Sizi bazı siyasi partilerle ananlar var. Kendinizi nereye konumlandırıyorsunuz?

Bunlar benim umurumda değil. Kendimi bir yere konumlandırmak gibi bir zorunluluğum da yok. İşimi yapıyorum. Hayallerim var, ideallerim var. Öte yandan yönetici düzeyinde sosyal sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum. UNICEF ve MİKADER’de görevlerim var. MSG’de yöneticiyim. Sarıyer Futbol Takımı’nda görevlerim var. İlle de ağzımdan siyasi üç beş kelimenin çıkmasına gerek yok. Ben o tribüne oynamayacağım. Üç beş kişiyi mutlu etmek için, ‘bak bu bizden’ ya da ‘bak bu bizden değil’ mantığının mezesi olmak istemiyorum.

Bazı sanatçıların bazı fotoğraf karelerinde yer almaları da eleştirildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kimseyi suçlamam. Herkesin kendi tercihidir. Ödüllerini de bedellerini de kendileri alır. Ben kimseyi yargılamam ve sorgulamam. Kendimden sorumluyum.

Vatandaş Ferhat Göçer olarak ülkemizdeki sıkıntılar hakkında neler söylersiniz?

Amacım, insanların arasındaki kutuplaşmayı çözebilmek ve hoşgörüyü artırabilmek. Bir sanatçının görevidir bu. Ne kadar çok insana hitap edebilirse başarıdır. Ben de bunun için gayret ediyorum ve kendi adıma belli bir noktaya oturtulduğumu düşünüyorum. Edirne’den Kars’a, Artvin’den Antalya’ya nereye gitsem insanlar sevgiyle karşılıyor. Demek ki birilerinin kalbine girmişiz.

Sarıyer Futbol Takımı’nda neden yöneticilik yapıyorsunuz?

Sarıyer’de uzun yıllar yaşadım. Orada çok geniş bir çevrem oluştu. Kulüpten teklif gelince de memnuniyetle kabul ettim.

Futbol oynuyor musunuz?

Her hafta arkadaşlarla maç yapıyoruz. Eski futbolcular Beşiktaşlı Recep, Galatasaraylı Erhan, Fenerbahçeli Sercan gibi. Futbol dünyasının içindeyiz yani. Bu isimlerle futbol dünyasının sorunlarını ve çıkış yollarını tartışıyoruz.

UNICEF ve MİKADER’de neler yapıyorsunuz?

İki ayrı sivil toplum kuruluşunda görevliyim. İkisiyle de ilgili yardım faaliyetlerine katılıyorum. Mesela bu akşamki açık hava konser gelirinin bir bölümü MİKADER’e bağışlanacak. Ayrıca yine bu gece MSG önderliğinde sanatçılardan toplanan 100 bin liraya yakın bir bağış da MİKADER’in yöneticilerine teslim edilecek. Her konserimizde buna benzer ufak girişimlerde bulunacağız. MİKADER ülke genelinde kimsesiz çocukların ya da çocuk bakımevlerinin ihtiyaçlarını karşılıyor. Sadece Harbiye’de elde edeceğimiz gelirle Soma’da bir çocuk rehabilitasyon evi yapılacak.

Zaman zaman magazin basınında  sizinle ilgili haberler çıkıyor. Rahatsız oluyor musunuz?

Bunlar çok normal, işimizin getirdiği durumlar. Özel hayatınızı istediğiniz gibi yaşamayabilirsiniz. Bazı sanatçılar her şeyiyle izole yaşar ama ben öyle bir insan değilim. O hayatın içindeyim. Yıllarca 657’ye tabi çalışmış bir insanım. Sanatçı kompleksiyle beni bir yere kapatamazsınız. İzole bir hayat yaşayamam. Buna da katlanacaksınız.

‘Keşke doktorluğu bırakmasaydım’ dediğiniz oldu mu?

Hayır hiç olmadı. Aslında cesaret edemediğim için bırakmakta geç bile kaldım. Hem doktorluk hem müzisyenliği bir arada götürmeye çalışmak gerçekten delilikti. Burada söylemesi kolay geliyor fakat ölümüne çalıştım. Öte yandan doktorluk da hemen bırakılabilecek bir meslek değil. Resmi olarak bırakmış olsam bile kulübün futbolcularının sağlık durumlarını kontrol ediyorum. Bu da hoşuma gidiyor.

İleride hekimliğe döner misiniz?

Yok. Sahnede şarkı söyleyebildiğim kadar söyleyeceğim. İleride belki yönetici olarak hekimliğe dönebilirim.

Bu yoğunluğun içinde çocuklarınıza zaman ayırabiliyor musunuz?

Haftanın bir ya da iki gününü onlara ayırıyorum. Oğlumla birlikte önce futbol ya da tenis maçı yaparız. Sonrasında yatana kadar PlayStation oynarız. Böyle bir ritüelimiz var. Mümkün olduğu kadar vakit ayırıyorum. Onlar da nasıl bir insan olduğumun farkında. Anlayışla karşıladıklarını biliyorum.