İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında TBMM Genel Kurulu'nda kabul edilen kanun, Almanya ve Avrupa'da da geniş yankı buldu. Türkiye'de internet ve ifade özgürlüğü ilgili tartışmaları yakından takip eden Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nden Christoph Dreyer yeni yasayı söyle değerlendirdi:
"Bu durumu çok problemli buluyor, Türkiye'de internetin sansürlenmesi ve kontrol edilmesi imkânlarını büyük ölçüde genişleten bir adım olarak görüyoruz. Zira bir yandan internet sayfalarının içerikleri nedeniyle kapatılması mümkün hale geliyor, örneğin siyasi çağrıda bulunan sayfalar. Çünkü ayrımcılık ya da hakaret içermesi internet sayfalarını kapatma kriteri olarak görülüyor. Diğer yandan bir hukuk devletine uygun kontrol kaldırılıyor ve bu, hâkimler tarafından denetlenmesi çok zor bir kuruma devrediliyor."
Özellikle Gezi eylemlerinden bu yana Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın internete karşı aldığı tutumu değerlendiren Dreyer, eylemler sırasında ana akım medyadan bilgi alamayan kişilerin özellikle Twitter ya da Facebook gibi sosyal medya ağlarından bilgi edinebildiğini söyledi. Dreyer, önceki yıllarda farklı nedenlerden dolayı erişimi engellenen Youtube sayfalarına da dikkat çekerek, sansürün Türkiye'de bir gelenek halini aldığını da sözlerine ekledi.
Dreyer, Türkiye'deki yeni internet yasasının yolsuzluk skandalı sonrasına denk gelmesinin tesadüf olmadığını belirtti:
"Şu anda internette skandalla ilgili kritik bilgiler, son derece tayin edici dosyalar paylaşılıyor. Bu dosya ve bilgilerin bulunduğu sayfalar erişime engelleniyor. Sorun yalnızca bu sansür değil. Bunların hepsi Erdoğan'ın ve AKP'nin internetteki egemenlik sahasını genişletmeye çalıştığı bir bağlam içerisinde meydana geliyor. Bu da hükümetin, internetin kamuoyu oluşturma konusunda ne gibi bir güce sahip olduğunu anladığını ve internet üzerinde kontrol kurmaya çalıştığını gösteriyor."
Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecinde açılması planlanan fasıllara da dikkat çeken Dreyer, hem Avrupa Birliği'nin hem de Alman hükümetinin bu tip yasaları daha dikkatle incelemesi gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
"Türkiye, yıllardır tüm dünyada en çok gazetecinin hapiste bulunduğu ülkelerden biri. Konunun bununla da ilgisi var. Zira burada da benzer bir şekilde web sayfalarının kapatılmasına imkân veren tarzda, yoruma açık kriterler var. Örneğin Kürt ya da sol görüşlü medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler çok kolay bir biçimde aşırılık yanlısı olarak tanımlanabiliyor, haklarındaki suçlamaların ne olduğu açık olmadığı halde terörizm suçlamasıyla yargılanabiliyor. Tabii bu tip konuların da görüşmelerde gündem maddesi haline getirilmesi gerekiyor."