Söyleşi fotoğrafları: Kemal Genç
14 Ocak 2018 18:15
Sırasıyla Kahinar ve Seni Görmem İmkansız gruplarıyla 2009’dan beri alternatif sahnede yer alan Tuğçe Şenoğul, söz ve müziklerini kendisinin yazdığı 9 şarkıdan oluşan Gölgelerine isimli ilk solo albümünü çıkardı.
Jakuzi’den Taner Yücel ile Bubituzak’tan Görkem Karabudak’ın prodüktörlüğünde hazırlanan albüm, elektronik altyapısı ve Fransız şansonları ile taverna müziği arasında gezinen sound’uyla kendine has bir yerde duruyor.
Resim, fotoğraf ve müzik arasında kendisi için neyin vazgeçilmez olduğuna karar vermekle geçen 2 buçuk senelik sürecin ardından albüm çalışmalarına başlayan Tuğçe Şenoğul, albümdeki şarkıları dar, klostrofobik, karanlık bir alanda söylediğini belirtiyor.
Nasıl Asiye mahlasıyla dj performanslarına da devam eden Şenoğul, alternatif sahnede uzun zamandır beklenen albümü hakkında T24'ün sorularını cevapladı. Şenoğul, Gölgelerine albümünün oluşum sürecini, iki prodüktörle çalışma deneyimini, taverna müziğinin çekici yanını, konserlere nasıl hazırlandığını anlattı.
- Albüm süreci nasıl başladı?
Bu albümün başlangıç sürecinden, ki o da iki iki buçuk sene kadar, önceki iki sene biraz dinlenmeye ve düşünmeye çalıştım.
- 4.5 senelik bir süreçten bahsediyorsun.
Aynen öyle. O bahsettiğim iki sene, ağırlıklı olarak keyif için resim yapıp, ne yapmak istediğime, neyin benim için vaz geçilmez olduğuna karar vermek gibi bir süreçten geçtim. Bir taraftan fotoğraf çekiyordum. Maddi döngümü oradan sağlıyordum. Onun dışında daha çok resim yaparak geçirdim o dönemi. O süreçte müzik yapmam gerektiğine ikna oldum. Bir çok şey yan yana gelip albümü, müziği harekete geçirmem konusunda beni ikna etti.
- O sırada Gaye Su Akyol’la Seni Görmem İmkansız projen vardı. O, 2014’te proje bittikten sonra hızlı bir şekilde ilk albümünü çıkardı. Sanırım, Seni Görmem İmkansız projesinin bitmesini beklemiyordun.
Öyle bir durum yok aslında. Ortak verdiğimiz bir karardı. Gaye'nin aklında bir albüm çıkarma fikri zaten vardı. Ben de dediğim gibi biraz düşünmek istiyordum.
- Albüm çıkarmaya karar verdiğin sırada nasıl bir müzik yapmak istediğin belli miydi? Kafandaki sound oturmuş muydu?
Böyle soruların tahmin edersin ki çok net bir cevabı yok. Albümü yapmaya karar verdiğim zaman Görkem (Karabudak) dostum olarak hayatımdaydı ama albümü beraber üstleneceğimiz, benim prodüktörüm olacağı konusunda henüz belirlenmiş bir şey yoktu. Bir takım hayaller kurmuştum. Bu albümün elektronik bir albüm olacağı belliydi. Şarkıların söz ve müzikleri vardı. Onlar zaten 2 buçuk yıllık albüm sürecinde oluştular. Albümü yapmaya karar verdikten sonraki 2 buçuk senelik sürecin ilk senesi ben aslında yalnızdım. Bilgisayarda kendim bir takım elektronik altyapılarla duyulabilir hale getirmeye çalıştım. Sonra Görkem bana destek oldu. Onları biraz daha geliştirdik. Bir senenin sonunda Görkem ile anlaştık. Bu albümün prodüktörlüğünü üstleneceğine ve birlikte yapacağımıza karar verdik. Sonra bu albüm elektronik bir albüm olacağı için kiminle çalışacağımız konusunda düşündük. Uzun zamandır ikimizin de zaten hayranı olduğu kişi olduğu için Taner Yücel’e karar verdik. Onunla konuştuk. O da hemfikir oldu. Bir buçuk seneyi üçümüz beraber geçirdik.
Geleyim diğer tarafına sorunun. Şimdi bazı referanslarımız vardı. Şansonlar bu albümdeki referans sayılabilecek şeylerden biri. Hatta onların Türk müziğine de entegre olduğu zamanlar, sevdiğimiz şarkılar olarak vardı bu hikayenin içinde. Bir diğer yandan trap müzik altyapıları, bass’lar, oradaki davul yürüyüşleri de vardı. Referanslarımı dinlettim. Önceden bir çalışma yapmıştım. Ondan sonra onlar kendi referanslarını dahil etmeye başladılar. Şunu duyuyorum, bunları hissediyorum gibi. Sonuç olarak baktığımızda ortaya çıkan resim üç kişinin beraber yarattığı bir resim oldu. Buradaki en önemli faktör bence şu: Benim zaten müziklerinden çok fazla etkilendiğim, başarılı bulduğum insanlarla çalışmayı seçmiş olmam. Sonucunda gerçekten üçümüzün de zevkine hitap eden bir albüm oldu.
- Sound'un 80'lerin taverna müziğini andırıyor. Özellikle Kaptan parçası. Taverna müziğinin nesi seni çok etkiliyor?
Tavernanın yalnız, buruk, tuhaf hissi ve bütün o tuhaf anılar ve hikayeler hepimizin çocukluğuna hatta şimdiki müzik algısına çok fazla etki etmiş şeyler. Yine prodüktörlerle birlikte ortak noktalarımızdan biriydi. Kaptan’ın da bu duyguyu çok iyi taşıyabilecek bir şarkı olduğunu düşündük.
- Son şarkı Senden Korktum Ben hariç albüm bir filmin soundtrack’i gibi. Eski bir filmin yeni bir uyarlaması ama doku bozulmamış. 70’lere 80’lere dair o tadı alabiliyoruz. Aranızda "Eski bir şarkının cover’ını yapalım mı" diye konuştunuz mu?
Biz aslında albüme çok odaklandık. Cover’ı hiç düşünmedik. Ta ki konser zamanı gelene kadar. Ne zaman grup oluştu ve biz o grupla çalışmaya başladık. Cover bir parça olsa iyi olur diye düşündük ve bir tane aklımda vardı. Ben cover’ı daha ince düşünülmüş bir şey olarak uygulamak istiyorum.
- İnce düşünülmüş derken neden bahsediyorsun?
Birebir aktardığımız değil de kendi tadımızı içine katabildiğimiz bir şarkı olmasının taraftarıyım.
- Bu aynı zamanda bir trend. Albüm çıkaran cover yapıyor. Duman’ın Her Şeyi Yak şarkısını cover’lamasından beri böyle. Daha geniş kitlelere temas noktası olabiliyor.
Olabiliyor doğru ama ben albümde tercih etmedim. Albümde 9 tane şarkı var. Söz ve müzikleri bana ait. Bu benim ilk albümümdü. İkincide, üçüncüde olur mu açıkçası bilmiyorum. Özellikle bu albümde bunu düşünmek istemedim.
- Konserler için hangi parçayı düşünüyorsun?
Lansman konserimizi verdik 21 Aralık’ta. Orada Hümeyra’dan Tutkulardan İntihar isimli şarkıyı yorumladım. Şu ana kadar yaptığımız tek cover o oldu. O da şarkıyı hem çok sevdiğim için hem de bizimle güzel bir ilişki kuracağını düşündüğüm için.
- Lansman konserinin başında çok heyecanlıydın. İlk iki şarkıda elinle karnını tutuyorsun. Bir yerde heyecanı atmak için durmadan ellerini sallıyorsun. Heyecanın seyirciye de geçiyordu.
İnanılmaz heyecanlıydım. O kadar fazla heyecanlandım ki yandım artık. Gerçekten çok bir şey hatırlamıyorum. Aşırı odaklanmam gerektiğine ikna etmişim kendimi. Galiba işe de yaradı bu. Ben kendi şarkılarını söyleyen biri olarak duygusal anlamda aracılık yaptığımızı düşünüyorum. Bir duygunun kendini ifade edebilmesi için aslında sizi aracı olarak kullanması desem bu daha açıklayıcı olur. Ve bunun için mümkün olduğunca zihninizi devre dışı bırakmanız gerekiyor. Ben bunu albüm vokal kayıtları sürecinde de bir takım pratiklerle uygulamaya çalıştım. Konserde de öyle...
- Bu pratikleri anlatır mısın? Başka bir söyleşinde ritüeller olarak tanımlıyorsun, aynı şeyden mi bahsediyoruz?
Evet, ritüel de denebilir. Bir döngüsü var çünkü. Her vokal kaydından önce tekrar ediyor. Bana destek olan etrafımdan bilen danıştığım insanlardan öğrendiğim bazı şeyler var. Örneğin vücudu esnetmek sesi esnetmek için önemli. Bu yüzden basit bir hareket döngüsü yapıyorum. Daha sonra belirli bir nefes döngüsü hareketleri yapmaya başlıyorum. O zaten aslında biraz da meditatif bir sürece soktuğu için zihniniz duruluyor. Daha sonra ses açma hareketleri var. Şarkının duygusu ve genel atmosferine kendimi sokuyorum. Dışarıdaki dünyayı unutmam gerekiyor. Vokal kayıtlarında şu da işe yaradı. Şarkıları dar, klostrofobik, karanlık bir alanda söyledim. Vokal kayıtları en iyi orada sonuç verdi. Vibes İstanbul’da tabut gibi bir oda vardı. Vokal kayıtlarının çoğunu orada yaptık zaten. Konser çok daha fazla insanla paylaşıma gireceğiniz bir yer olacak tabi. Gerçekten çok heyecanlıydım. Heyecan normalde beni fiziksel olarak dışa vurduğum bir şey. Elimin ayağım titremesi dolayısıyla sesimin titremesi ve doğru düzgün nefes alamamam demek. Şarkılar hiç öyle şarkılar değil. Bir de böyle bir düşünce dünyasında girdim. Ama konser öncesinde çıktım oradan. Çıkarken biraz fazla çıkmışım. O yüzden de koptum gittim. Aslında hatırladığım tek şey grup arkadaşlarımla yaşadığımız bazı anlar ve seyircilerin yüzleri. Pek çok insanı hatırlıyorum. Ama ben neredeydim onu bilemiyorum.
"Hayatım karşımda gibiydi"
- Konserde ilk şarkıdan sonra “Hayatım karşımda gibi” diyorsun. Ne demek istiyorsun?
Hayatım karşımda gibiydi. Çok uzun zamandır üzerine çalıştığımız bir albümün ilk konserindeydik öncelikle. Haliyle uzun bir zamanımın sunumu gibiydi. Evet bu yüzden hayatım karşımda gibiydi. Ama bir taraftan da bütün eşim, dostum, sevdiğim herkes oradaydı. O yüzden de hayatımın özeti gibi görünüyordu.
- Birçok insanın Athena’nın Ses Etme klibinden tanıdığı Nurtopu Saçan da lansman konserinde sahneye çıktı. Sen Bıraktığın İzler’i sahne arkasından söylerken o sahnede canlandırıyordu. Bu fikir nasıl ortaya çıktı? Şarkıyı neye göre seçtiniz?
Kendisi zaten hayranı olduğumuz bir performans sanatçısı ve daha pek çok şey. Biz iletişim halindeydik. Bu konserde böyle bir şey yapmak için konuştuk. Bıraktığın İzler’e de beraber karar verdik. Çünkü Bıraktığın İzler’de daha çok kendini ifade edebileceği tiyatral boşluklar vardı. Kendisi de zaten o şarkıdan etkilenmişti. O şarkıda duygu aktarma konusunda çok başarılı olacağını düşündük.
- Senden Korktum Ben şarkısının performans videosu beni çok şaşırttı. Ben şarkıdan başka bir şey anlarken video bambaşka bir şey anlatıyor. Bana göre son zamanlarda okuduğum en erotik şiir, yanlış mı yorumluyorum?
İlginç!
- Şarkı sözlerindeki erkek, sırasıyla yüzü, gözleri, ağzı, elleri, bacakları, omuzları, teni, dudakları tarif edilerek yavaş yavaş inşa ediliyor. Senin sözlerinle “görkemli” olan bu kişinin omuzlarındaki gemilerin arasındaki “narin bir kayıksın” ve bir sağa bir sola savruluyorsun. Ayrıca “Kocaman ellerinde havayı belinden kavrayacak bir hâl” ifadesindeki “hava” da bana narin kayığında bir sağa bir sola sallanan kadını çağrıştırıyor.
Muhteşem. Tam olarak hayalini kurduğumuz ve paylaşma nedenimiz olan şey bu. Senin aklında nasıl bir resmin oluştuğu. Kaptan da uzun bir yolculuğa çıkan kaptana yazılmadı, örneğin. Ama bana böyle bir hikayeyle gelen bir dinleyicim oldu. Bu da mutlu etti beni. Çünkü hiç öyle düşünmemiştim. Kaptan başka bir metafordu orada. Ama gerçekten uzun yolculuk kaptanlığı yapan sevgilisi olan birinin bu şarkıyla kurduğu ilişki farklı oluyor.
- Senden Korktum Ben nasıl yazıldı?
Tam olarak performans videosunda gördüğün gibi. Bazı şeyler de biraz sırrı saklandığında daha güzel oluyor. Ama şunu söyleyebilirim o gerçek bir hikaye. Yaşanmış bir hikaye...
Müzik olarak da daha farklı. Seni Görmem İmkansız’da korku temaları vardı. Bunda da var. Albümün tamamında o korku temalarını çok göremiyoruz.
Öyle mi? Ben öyle düşünmüyorum. Bence var. Genel olarak herhangi bir duygu çok fazla göze sokuluyormuş gibi değil. Resim öyle oluştu, albüme adını veren gölge kelimesi oldu. Bizim gerçekten işaret edecek şekilde parmağımızı uzattığımız şey gölge, karanlık, ilişkilerin karanlık tarafı, parmakla gösterilen şey olabilir. Karanlık zaten sizin korkularınız tarafından oluşturulmuş olan şey. Bence albümün temeli korkularımız. Tabii ki sound olarak da bahsediyorum. Bunu destekleyecek bir karanlık çıktı ortaya. Senden Korktum Ben belki biraz daha sizin korku algınıza hitap ediyor olabilir. Bu arada diğer şarkılardan farklı olduğunu söylemiştin ondan da bahsedeyim istersen. Senden Korktum Ben albümdeki en eski parça. Onun yapım yılı 2010. Bu albüm için yapılmış bir şarkı değil. Dediğim gibi yaşanmış bir hikayenin sonucunda. Bu albümde olmasını istememin sebebi de hikayeyi tamamlayan şarkı olduğu içindi. Benim için biraz da hikayenin başlangıcıydı bu şarkı. O açıdan albümde olmasını istedim.
- Peki, prodüktörler tarafında da daha az dokunulmuş bir parça mı?
Şarkının formu bir şeye dönüştürülmekten ziyade desteklenecek bir şey olarak düşünüldü. Çünkü orada sanki bir şiir varmış gibi. Bir metin var aktarılması gereken ve biraz daha onu ön planda bırakacak bir şekilde dokundular.
- Senin müziğin kime, nasıl hitap ediyor? Seni dinleyeni tarif edebilir misin?
Hiçbir fikrim yok. Bence müzik öyle bir şey değil. Müzik siz kapınızı açtığınız müddetçe, bugüne kadar sizi yaratan anı dünyasında kendine karşılık bulabilecek bir şey. Sonuçta benim düşüncem spesifik bir cevaptan ziyade yarattığımız müzikal algının kimin anısına değdiğiyle alakalı. Kime değiyorsa o dinliyor. Önden kestirilemeyecek bir şey. Müzik hayatla birlikte akarken karşılaştığınız bir şey bana sorarsanız. Karşılaşmak isteyen olursa karşılaşacaktır diye düşünüyorum. Öyle biri bence bizim dinleyici de.
- Çok nadir olsa da vokalin geride olduğuna dair eleştiriler var.
Tersini söyleyeyim: Vokalin çok daha ön planda olabileceği bir albüm olduğunu düşünmüyorum. Vokale de bir enstrüman gibi yaklaşmak mümkün olduğunca hayal ettiğimiz bir şeydi. Benim müzikal algıma göre olması gerektiği yerde. Prodüktörlerim de aynı şekilde düşünüyor. İşte ortak noktalarımızdan biri de bu. Senden Korktum Ben gibi kelimeye odaklanılması gereken yerlerde daha ön planda. Standart bir albüm algısında yaklaşılmış bir albüm değil zaten. İşte A, B, nakarat diye ilerleyen bir albüm de değil.
- İki prodüktörle birlikte çalışmak nasıl bir şey? Prodüktörler de bunu ilk defa mı tecrübe ediyordu? Her ikisi de her şarkıya dokundu mu?
Evet, bayâ her şarkıya herkes dokundu her köşesine. Bir oluyorsunuz resmen. Aile gibi tuhaf bir şey olduk zaten. Öyle çok fikir ayrılığı, tartışma gibi şeyler de yaşamadık. Gelen fikirler üzerine konuşarak büyüttüğümüz fikirler oldu. Orada başka, daha beter bir akışa neden oldu. İyice birbirimize geçtik. Çok bütünlüklü bir hikayeydi gerçekten. Birlikte üretmek adına inanılmaz bir deneyimdi.
- Belki biraz alakasız bir soru olacak ama Taksim mi, Kadıköy mü?
Kadıköy.
- Neden? Ne canlandı zihninde? Ben bu soruyu herkese soruyorum. Gece hayatını seven insanlar tarafından barlarda cafelerde bu sorunun güncel bir tartışma olduğunu düşünüyorum.
Sanırım Kadıköy ve Taksim insanlarıyla ilgili bir gözlemin var. Bence o gözlemin biraz uzağında kaldık. Çünkü Taksim yok. Benim çocukluğum ağırlıklı olarak Kadıköy’de geçti. Çok fazla anım var burada. Pek çok dostumla paylaştığım bir mahalle, bir köy gibi. Biraz korunmuş bir mahalle. Bu tarafta yaşamayan insanların çok da görmediği bir tarafı var Kadıköy’ün. O da barlar sokağında olmayan kısmı, daha bir mahalle gibi. Bu da günden güne tabii herkesin buna ihtiyaç duymasıyla artıyor, çünkü yaşam alanları daralıyor. Çok fazla şey söylemek istemiyorum. Birkaç sene önce olsaydı. Daha uzun düşünürdüm. İkisi de herhalde diyebilirdim. Şu an Taksim’de kayboluyorum. Böyle bir sorunun cevabını benim için en çok belirleyecek olan şey orayla kurduğum ilişki, orada nasıl hissettiğim, ne kadar ait hissedebildiğim, anılarım olsa gerek. Bu soruların cevabıyla ilgili Taksim’de ciddi değişiklikler olduğu için cevap veremiyorum.
- Fotoğrafçılık ve resim çalışmaları devam ediyor mu?
Albüm öyle bir şeydi ki benim için resmi hiç yapmadım. Fotoğraf birkaç kere çektim. Mümkün olabildiğince müziğe odaklanmaya çalıştım. Bunu o kadar ciddi yaptım ki albümün bitmesi hatta lansman konserinin de olması gerekiyordu. Şimdi yarım kalmış resmimi açtım. Fotoğraf makinemi tekrar ortaya çıkardım. Heyecanlıyım, ufak ufak bir şeyler yapmak istiyorum.
© Tüm hakları saklıdır.