Halep'e 'Halep, henüz Halep iken' birçok kez gittim. Kentin sokaklarını, nereye çıkacaklarını bilmeden, kimi zaman fotoğraf çekmek için kimi zaman keşif merakıyla saatlerce gezdim.
2014 yılında 'Halep, can çekişirken' gittiğimde kent, ikiye ayrılmıştı. Araya duvar örülmemişti ancak Doğu ve Batı Halep'i birbirine bağlayan güzergahlarda artık büyük otobüslerin üst üste konulduğu bariyerler veya perdeler vardı. Roket, keskin nişancı, patlamamış mühimmat riskleri nedeniyle bazı sokaklardan koşarak, eğilerek geçmiş; bazılarına ise riskli olmasına rağmen uzaktan bakmıştım.
Şehir merkezi, kamu kurumlarının yoğunlaştığı Batı Halep, kentin simgesi olan kaleye kadar Suriye ordusunun elindeydi. Kaleyi gören Emevi Camisi'nden itibaren Eski Halep denilen tarihi mahallelerin ve yeni yerleşim birimlerinin olduğu Doğu Halep ise çeşitli silahlı grupların kontrolündeydi.
Çatışma hatlarının arasındaki mesafenin bazı yerlerde birkaç yüz metreye kadar düştüğü Halep, Suriye ordusu ile çeşitli silahlı gruplar arasındaki savaşın yanı sıra, silahlı grupların kendi aralarındaki çatışmalara da sahne oldu.
2014 Temmuz ayında gittiğimde "Halep, can çekişiyordu", yarını belirsizdi. Suriye ordusunun elindeki bölgeye 2 milyondan fazla insan yığılmıştı, bu nüfusa ek olarak öğrenci yurtlarından hastanelere kadar kullanılabilecek her binaya yüzbinlerce iç göçmen yerleştirilmişti. Elektrik ve su krizleri, ekonomik sorunlar ve işsizlik sıcak çatışmalarla birlikte Halep'i boğuyordu.
Batı Halep'te çok ağır şartlara rağmen hayat devam ediyordu ancak çeşitli silahlı grupların elindeki Doğu Halep doğrudan savaş bölgesiydi.
Doğu Halep, bir taraftan Suriye ordusunun kuşatması ve saldırıları, diğer taraftan radikalleşen veya IŞİD, Nusra Cephesi gibi örgütlerin hızla güçlendiği silahlı grupların kontrolündeydi ancak sivil muhalefetle bağı olmayan, sonu belirsiz bir savaşın sahnesiydi.
Nitekim, Rusya, Türkiye ve İran'ın girişimleri ile sağlanan anlaşma sonucu silahlı grupların çekildiği Bostan El Kasr semtinde duvarlardaki Ahrar u Şam grafitileri, bölgenin kimin kontrolünde olduğunu gösteriyor. Aynı semtte trafonun kapağındaki üstünde "Devrim parası" yazılmış olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) karşıtı resim de, Doğu Halep içindeki ikinci savaşı anlatan ipuçlarından biri…
Çatışmaların başlamasından hemen sonra Doğu Halep'te yaşayanların büyük kısmı ya Batı Halep'e ve Lazkiye gibi bazı kentlere gitti, ya da Türkiye, Lübnan gibi ülkelere göçtü.
2012 ortalarından itibaren çatışma ve kuşatma döneminde Doğu Halep'te ne kadar insan olduğuna dair hala kesin bilgi yok. 5 yıllık dönemde açılan tahliye koridorları ile çıkanlar dahil nüfusun 300 binden az olduğu tahmin ediliyor. Halep kırsalındaki nüfus ise tamamen belirsiz.
2017 yılının ilk günlerinde ise vekalet savaşının Şam'dan sonra en önemli hattı olan Halep'in birleşmesi bir kesime göre "Halep'in düşüşü" iken bir kesim için "Harap da olsa Halep'in kurtuluşu…"
Çatışmaların başlamasının ardından evlerini, işyerlerini terk etmiş olup geride bıraktıklarının durumunu görmeye gelenlerle birlikte kaleye uzanan güzergahı dolaşıyoruz. Kimileri çerçeveli bir resim, birkaç parça eşya; artık geriye ne kalmışsa almış, geri dönüyor. İşyerinde babasının resmini bulduğunu söyleyen bir kadın, "Sevindik çünkü en azından çatışmalar bitti ama geriye ne ev kalmış ne dükkan, bir tek bu resmi buldum" diyor.
Çatışma dönemi dahil evini hiç terk etmeyen Ebu Ahmet adlı yaşlıca bir adam, "Param yok, nereye gideyim? Mecburen kaldım. Durum daha da kötüleşince çıkmak istedim ama bırakmadılar" diye anlatıyor. "Bölgeyi kontrol eden silahlı grupların kendilerinden olmayana yiyecek, ilaç vermediğini" anlatan Ebu Ahmet, "yaşananlardan dolayı en çok Türkiye'yi suçladığını" söylüyor.
Halep'te 2014 yılında geldiğimde de Türkiye'ye yönelik benzer suçlamalarla karşılaşmıştım. Sokaktaki insandan memuruna kadar birçok insan Halep'teki silahlı grupların Türkiye tarafından desteklendiğini, kentteki fabrikaların ve depoların yağmalanıp Türkiye'ye götürüldüğünü savunuyor.
Şehrin yukarıdan en iyi görülebileceği yer Halep Kalesi… Yağmurlu bir havada, çamur ve moloza karışmış harap sokaklardan kaleye doğru ilerliyoruz. Kalenin merdivenlerinden görünen manzara yıkımın boyutlarını gözler önüne seriyor.
Çoğunluğunu savaşla büyüyen nesilden gençlerin oluşturduğu selfie veya fotoğraf çekenlere sıkça rastlıyoruz. Gençlerden birine, "Niye selfie çekiyorsunuz?" diye soruyorum. "Hatırlamak için" diyor. "Unutulur mu sence?" diyorum. "Buraları yeniden yaparlar, bu hali de unutulur" yanıtını veriyor.
Büyük kısmı yanmış olan tarihi çarşıda dükkan sahiplerinden iki kişi ile karşılaşıyoruz. Biri dükkanındaki cehennem silahının (silahlı grupların mutfak tüpüne ekledikleri bir aksamla yaptıkları patlayıcı) fırlatıldığı silahı gösteriyor. Bir diğerinin dükkanı çarşının içlerindeymiş. Tamamen karanlık çarşı içinde cep telefonu ışığıyla ilerlemeye çalışıyoruz ancak dükkana uzanan koridorlar taşlarla, içecek dolapları ile siper haline getirilmiş, geçmek zor.
Emevi Camisi'ne açılan yolda askerlerden biri "yolun ortasından yürümemizi, molozlar içinde bubi veya patlamamış mühimmat olduğunu" söylüyor. Er olduğunu, Doğu Halep'te kalan evinin durumunu hala bilmediğini anlatan askerin ailesinin büyük kısmı Türkiye'deymiş. "Askerlik bitince iş bulamazsam belki ben de giderim, belki buralar düzelir onlar gelir" diyor.
Fonda kalesini gören tarihi Emevi Camisi'ne, 1070 yılında inşa edilen kuleden geri kalan taş yığınına basarak girebiliyoruz. Kum torbaları ve varillerle karargah haline getirilmiş olan cami hala yerinde ancak kubbesinden tabanına kadar kurşun delikleri ile dolu ve bir kısmı da yanmış.
Suriye Antikalar ve Müzeler Müdürü Mamun Abdulkerim, "Carlton Oteli'nin olduğu tarihi bina veya çarşının bir kısmı gibi tünellerle havaya uçurulmuş binaların restorasyonunun imkansıza yakın olduğunu ancak Emevi Camisi gibi çatışmalardan dolayı hasar görmüş yapıların restore edilebileceğini" söylüyor.
Elektrik, su, kanalizasyon sistemleri çökmüş olan Halep'te hasar tespit çalışmaları halen sürüyor. Eski Halep'te ve diğer yıkılmış mahallelerde Turizm Bakanlığı dahil çeşitli kurumların çalışanları ile karşılaşıyoruz sık sık.
Halepli şoförümüzün yüzü, gittiğimiz her yerde biraz daha asılıyor. Halepliler, tarihi mahallelerdeki ve Doğu Halep'teki bilançoyu 4 yıl sonra biz gazetecilerle birlikte gezerken öğreniyor.
Bostan El Kasr'da evindeki eşyalardan kullanılabilir durumda olanları küçük bir kamyonete yükleyen bir adam, "bina ayakta ama çok sarsılmış. Yıkıp yeniden yapmamız lâzım" diyor. Çatışmaların başlaması ile birlikte Batı Halep'e geçen ve 4 yıl üniversite yurdunda kalan yaşlı karı-koca, evlerindeki kapı-pencerelerin sökülmüş olduğunu anlatıyor.
Sunta parçaları ile çerçeveleri kapatan çifte, "Elektrik, su yok ve kış şartları. Nasıl kalacaksınız burada?" diye soruyorum. "Buna da şükür, en azından evimizdeyiz" diyor. Evleri oturulabilecek durumda olanların bir kısmı geri dönmeye başlamış.
Göz alabildiğince uzanan harap mahallelerden Batı Halep'e geçiyoruz. Kurşun izleri dışında pek hasarın olmadığı bölgedeki çarşı her zamanki gibi kalabalık.
Otel lobisinde karşılaştığım bir Halepli, "Ben anlatayım ama sen yazabilir misin bilmiyorum. Ben, bu rejime karşıyım ama rejimle devlet arasında fark var. Rejim gider ama devlet giderse hepimiz gideriz" diyor ve şöyle devam ediyor:
"Hâlâ rejime karşıyım ama bu devrim nasıl devrim? Adalet yok diyorsun, tamam ama adalet binasını niye patlatıyorsun? Eğitim sistemine karşıysan okullara niye saldırıyorsun? Eğer amacın sistemi düzeltmekse o binalar halkın ve sana da lazım olacak. Ordu ile savaşıyorum diyorsun halka cehennem topları atıyorsun. Batı Halep'te 5 yılda 11 binden fazla insan öldü, 60 binden fazla sakat var. Devrim dediler, hepsi Nusra, Daeş oldu. Suudi Arabistan ile, Katar ile birlikte sana özgürlük getireceklerdi, seni götüreyim bak, evim yerle bir olmuş.
"Yarın Astana'ya gidecekler, anlaşma imzalayacaklar. Ben burada yerle bir olmuş evime bakacağım."