T24 Ankara
Avukatların OHAL döneminden önce ve sonra karşı karşıya kaldıkları uygulamalar, gazeteci Faruk Eren tarafından hazırlanan “Savunmasız Yargı” başlıklı raporda anlatıldı. Raporda, İHD, ÇHD, ÖHD gibi derneklere üye avukatlara yönelik yapılan operasyonlar, OHAL kararnamelerinin yasalaştırılmasıyla avukatların sınırlandırılan hakları ve savunma hakkını kullanan avukatların nasıl dava ve soruşturmalarla karşı karşıya kaldıkları aktarıldı.
Rapor, Hafıza Merkezi, Hollanda Helsinki Komitesi ve Eşit Haklar İçin İzleme Derneği’nin yürüttüğü ortak proje kapsamında, DİSK Basın İş Genel Sekreteri, gazeteci Faruk Eren tarafından hazırlandı. Raporun başında, raporun hazırlandığı aşamada, Türkiye’de adil yargılanma hakkının yerine getirilmesi talebiyle açlık grevine başlayan Avukat Ebru Timtik’in açlık grevinin 238. günü olan 27 Ağustos 2020’de hayatını kaybettiği anımsatıldı. Timtik’in ölümünden sonra 2 Eylül 2020 tarihinde Cenevre’de basın açıklaması yapan 8 BM Özel Raportörü ve Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu üyelerinin, uzun süreli bir açlık grevi neticesindeki ölümünün tamamıyla önlenebilir olduğunu belirterek, cezaevlerindeki diğer insan hakları savunucularının salıverilmesi çağrısında bulunduğu vurgulandı. Raporda, raporun hazırlandığı aşamada, 60 baro başkanının, hükümetin baroların seçim sistemini değiştirmeye yönelik hazırlıklarına karşı avukatlık mesleğini savunmak amacıyla Ankara’ya yürümeye başladığı da anımsatıldı.
“İki kez Türkiye’deki avukatlara ithaf edildi”
Raporda, Avukatların savunma faaliyetleri sonucu uğradıkları zulme dikkat çekmek amacıyla ilan edilen Uluslararası Tehlike Altındaki Avukatlar Günü, 2012 ve 2019’da Türkiye’deki avukatlara ithaf edildi. Savunma hakkı şu anda, çeşitli mevzuat değişiklikleri, OHAL’in sona ermesinin ardından kullanılmaya devam eden OHAL Kararnameleri, yasaların ve mahkeme kararlarının uygulanmaması ve avukatların hakimler tarafından duruşma salonundan atılması veya heyet tarafından yok sayılması ve savunma beyanlarının içeriğinin suç sayılması gibi birçok uygulama sonucunda önemli ölçüde kısıtlanmış durumda” denildi.
Dünden bugüne savunmaya baskı
Raporda, savunmaya yönelik baskıların yeni olmadığı belirtilerek, 1993’te, Diyarbakır’da yapılan, aralarında Tahir Elçi’nin de bulunduğu 30’a yakın avukatın “terör örgütleriyle bağlantılı oldukları” gerekçesiyle gözaltına alınmasına yönelik operasyon anımsatıldı. Bu operasyon sonunda 23 avukatın ağır işkenceden geçirildiğinin AİHM tarafından tespit edildiği kaydedildi. AKP iktidarında ise savunmaya yönelik baskının arttığı belirtilerek, şu operasyonlar ve olaylar örnek gösterildi:
- Yüksek yargı temsilcilerinin ve baro başkanlarının adli yıl açılışlarında ya da yüksek mahkemelerin kuruluş yıldönümünde yaptıkları konuşmalar yürütmeyi oldukça rahatsız etti. AKP’nin Gülen Cemaati/ Hareketi ile kurduğu ittifakın 2002 ile 2016 yıllar arası yargıda yarattığı dönüşümden sonra, yüksek yargı organlarının yürütmeye yönelik eleştirileri azaldı. Bunun yerine eleştiriler artık savunmadan, yani bu törenlerde itirazlarını dile getiren barolardan gelmeye başladı. Akabinde iktidar, Türkiye Barolar Birliği (TBB) temsilcilerini bu tür törenlere davet etmemeye başladı. Bunun sonucunda karşılıklı suçlamalar birbirini takip etti ve bu gerilim iktidarın barolara doğrudan müdahale ettiği bir noktaya vardı.
- 2008 yılında başlayan Ergenekon soruşturmaları kapsamında gözaltına alınan ve sorgulananlar arasında avukatlar da vardı; bir avukat da bu süreçte tutuklandı.
Baroya kaydı olmayan avukatın ihbarı ile operasyon!
- 12 Mayıs 2009 tarihinde İHD Genel Sekreter Yardımcısı Avukat Hasan Anlar, avukat ve İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Filiz Kalaycı, İHD Yönetim Kurulu eski üyesi Halil İbrahim Vargün, avukat ve İHS Murat Vargün Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından evlerine ve bürolarına düzenlenen baskının ardından, “yasadışı örgüte yardım etmek” iddiasıyla gözaltına alındı.Filiz Kalaycı, tutuklanıp birkaç gün sonra serbest bırakılmasının ardından, 27 Mayıs 2009 tarihinde savcının itirazı üzerine “kamu düzeni yararına suçun önlenmesi” gerekçesiyle tekrar tutuklandı. Avukatlar ve Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma Derneği (THAYDER) eski Başkanı Nedim Taş hakkında hazırlanan iddianamede, “PKK/ Kongra-Gel’e üyelik” suçlamasına delil olarak avukatların katıldığı basın toplantıları, Newroz kutlamaları, telefon görüşmeleri, yazışmaları ve sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili belgeler sunuldu. Ayrıca iddianamede, soruşturmanın A. Türk Yurtbey adlı bir avukatın 29 Mart 2007 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne e-posta yoluyla yaptığı bir ihbar üzerine başlatıldığı belirtiliyordu. Ancak Baro’da bu isme kayıtlı bir avukat bulunmuyordu. Avukatlara çeşitli hapis cezaları verildi.
- Asrın Hukuk Bürosu avukatları hakkında da dava açıldı. Yargılanan avukatlar, daha sonra iddianamelerde görüleceği üzere müvekkillerinden dolayı “terör örgütü üyeliği” ile suçlandılar. Avukatlara yönelik doğrudan ve sistematik müdahaleler 2011 yılında başladı. Abdullah Öcalan’ın 46 avukatı, 22 Kasım 2011 tarihinde, çeşitli illerde düzenlenen eş zamanlı operasyonla gözaltına alındı. Avukatlar, operasyondan önce hükümete yakın yayın organlarında hedef haline getirilmişti. Gözaltına alınan 46 avukattan 34’ü “terör örgütü üyesi olmak” ve “örgüt yöneticisi olmak” suçlamasıyla tutuklandı. Aralıklarla tahliye edilen avukatların bir bölümü, 2,5 yıl tutuklu kaldı. Yıllar sonra, darbe girişiminin ardından OHAL sırasında, o dönem operasyonu düzenleyen polislerin büyük bir bölümü ile halen devam eden bu davaya atanan savcı ve hâkim, Gülen Cemaati/ Hareketi ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle tutuklandı.
- 2013 Ocak’ında Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar gözaltına alındı ve büroları basıldı. Aralarında derneğin Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile Halkın Hukuk Bürosu’ndan (HHB) avukatların da bulunduğu 9 avukatın tutuklandığı dosyada, 22 avukat hakkında dava açıldı. Mahkeme ilk duruşmada tutuklu tüm avukatlar hakkında tahliye kararı verdi. Dava halen İstanbul’da devam ediyor.
Hukuki suikast: Tahir Elçi
- 28 Kasım 2015’te Avukat Tahir Elçi, Diyarbakır’da öldürüldü. Elçi, 14 Ekim 2015 tarihinde CNN Türk kanalında yayınlanan bir programda, ısrarlı sorular üzerine “PKK terör örgütü değildir. Silahlı, siyasal bir harekettir” demişti. Ardından, ana akım medya ve sosyal medya aracılığıyla hakkında bir linç kampanyası başlatıldı. Elçi, 20 Ekim 2015 tarihinde gözaltına alındı. Hakkında hazırlanan iddianamede “terör örgütü propagandası” yaptığı iddia edildi ve 7,5 yıla kadar hapsi istendi. Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı, Elçi’nin öldürüldü suikasttan beş yıl sonra iddianame düzenledi. Elçi’nin öldüğü yerde üç polis memuru ile iki PKK üyesinin ateş ettiğini iddia eden savcılık, hiçbir balistik incelemeye dayanmadan iki PKK üyesinin Elçi’yi vurmuş olabileceğini ileri sürdü. İddianamede sanık üç polis için ise “bilinçli taksirle adam öldürmeye teşebbüsten” 6 yıla kadar hapis cezası istendi.
- 2016 yılında Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi ve yöneticisi avukatlar ile Tutuklu Aileleri Dayanışma Derneği (TUAD) yöneticilerine karşı ortak soruşturma başlatıldı. Avukatlar, PKK cezaevi yapılanmasının dış koordinatörleri olmakla suçlandı. Gizli yürütülen soruşturma kapsamında 10’a yakın avukat gözaltına alındı. Serbest bırakılmalarının ardından, savcının itirazı üzerine üç avukat yeniden tutuklandı. Avukatlardan biri 15 gün, ikisi ise 6 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Yargılama sürüyor.
OHAL nasıl normalleşti?
Raporda, OHAL döneminden sonra, OHAL döneminin normalleştirildiği de belirtilerek, şu örnekler sıralandı:
- “Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından yürütülen kovuşturmalarda, duruşmada en çok üç avukat hazır bulunabilir” kuralı getirildi.
- 676 sayılı KHK ile CMK’nın 154. maddesine yeni bir fıkra eklendi. Bu fıkra, bazı suçlarda şüphelilerin, gözaltına alınmaları halinde avukatla görüşmesinin 24 saat süreyle kısıtlanabileceği hükmünü içeriyor.
- “Müdafinin mazeretsiz olarak duruşmayı terk etmesi halinde duruşmaya devam edilebilir” kuralıyla avukat yokluğunda duruşmaya devam etmenin yolu açıldı.
- 694 sayılı KHK ile ise müdafinin yokluğunda hüküm verilmesinin de önü açıldı.
- Getirilen kurala göre, hükümlü müvekkili ile görüşmek için cezaevine gelen avukatlar, yanlarında getirdikleri belgelerin ve dosyaların savunmayla ilgili olup olmadığını yazılı olarak beyan edecek.
- TMK’ye göre, terör suçlarından tutuklu olanların avukatları ile yapacakları görüşmelerde, avukatın savunma ile ilgili olduğunu söylediği evrak ve dosyalar ile avukatın görüşmede tuttuğu el yazısı notların aranabileceği hükmü yer alıyor.
Raporda, avukatların OHAL ve sonrasında karşı karşıya kaldıkları bazı uygulamalar da şöyle sıralandı:
- Soruşturma aşamasında, arama kararı verilmeden mekanlarda arama yapıldı, arama kararları sonradan alındı. Ayrıca, avukatların arama sırasındaki itirazları tutanağa geçirilmedi ya da geçirilmek istenmedi. Avukatların savcılarla görüşmesi de engellendi veya engellenmeye çalışıldı;
- Avukatlara yönelik aramalarda mevzuatlara uyulmadı. Avukatların soruşturmayla ilgisi olmayan eşyalarına el konuldu. Dahası, dijital ekipmanlarından görüntü almak yerine cihazların kendisine el konuldu.
- Avukatların müvekkilleriyle görüşmesi sıklıkla engellendi ve avukatlar, gözaltı veya cezaevindeki müvekkillerine erişmeye çalışırken çeşitli mazeret ve zorluklarla karşılaştı;
- Dosyalar hakkında kısıtlama kararları verildi ve avukatlar müvekkillerine karşı öne sürülen delilleri bilmeden savunma yapmak zorunda kaldı,
- Avukatlara kısıtlı olan dosya, basına açık hale geldi; ve tutuklamaya ilişkin kararlar rutine bağlandı.
- “18.01.2019 tarihinde, Van 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dosyada avukatlık yapan Av. Harika Günay Karataş Kurt’un savunması nedeniyle Mahkeme’ce suçduyurusunda bulunulması üzerine, soruşturma izni alınmadan ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçunu işlediği gerekçesiyle iddianame hazırlandı.
- “08.02.2019 tarihinde, İstanbul’da, Selahattin Demirtaş’ın avukatı Av.Ramazan Demir hakkında, Adalet Bakanlığı’nın talebi ile İstanbul Barosu tarafından disiplin soruşturması açıldı.
- 03.2019 tarihinde, Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği’nde şüpheli müvekkilinin sorgusu için bekleyen avukatın iddiasına göre, polisler avukatı darp etti.
- Avukatlar Nadide Özdemir ve Ömer Kavili, 5 Ekim 2018 tarihinde Silivri’de bulunan İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Grup Yorum davasına katıldı. Kavili ve mahkeme başkanı arasında, duruşmanın usulüne ilişkin tartışma çıktı. Yaşanan tartışmanın ardından mahkeme başkanı Kavili’nin salondan çıkarılması yönünde karar verdi. Kavili, karara tepki gösterince, zorla duruşma salonundan çıkarıldı Özdemir de Kavili’nin zorla duruşma salonundan atılmasını cep telefonuyla görüntülemek istedi. Bu defa mahkeme başkanı Özdemir’in telefonunun alınması yönünde talimat verdi. Duruşma tekrar başlayınca mahkeme başkanı, Özdemir ile Kavili hakkında suç duyurusunda bulundu. Ertesi gün yeniden Silivri’ye mahkemeye giden Kavili ve Özdemir, jandarma tarafından gözaltına alındı. Sulh Ceza Hakimliği, Kavili’nin tutuklanmasına karar verdi. Avukat Kavili bir gün sonra tahliye edildi. Hakkındaki davalar sürüyor.
Ezilenlerin Hukuk Bürosu’na yapılan operasyonda avukatların mesleki faaliyeti kapsamında müvekkilleri adına yaptıkları işlemler ve katıldıkları basın açıklamaları, “terör örgütü üyeliği” ve “terör örgütü propagandası” suçlarına ilişkin delil olarak değerlendirildi. Avukatlar, daha önce haklarındaki soruşturmayı öğrendiklerinde soruşturmayı yürüten savcıyla görüşmüş ve ifade vermek için başvuru yapmışlardı. Buna rağmen kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesiyle tutuklandılar. Bir yıl sonra böyle bir şüphe bulunmadığı gerekçesiyle serbest bırakıldılar. Dava halen devam ediyor.
- 2013 yılındaki operasyondan sonra, 12 Eylül 2017 tarihinde Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu’na (HHB) yönelik bir operasyon daha düzenlendi. 17 avukat ile 2 stajyer avukat, ev ve bürolarına yapılan baskınlarla gözaltına alındı. 15 avukat tutuklandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir mitingde “Aşırı sol bunlar, ne yazık ki istismarını yapmak suretiyle aileleri tahrik ediyorlar. Aileler üzerinde oyun oynuyorlar. Bunların da kimler olduğunu gayet iyi biliyoruz. Bu oyunu şehit ailelerimizin bozmaları lazım” dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleriyle - aralarında ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın da bulunduğu – Soma Maden Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin ailelerinin avukatlarını hedef aldığı iddia ediliyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerinden 5 gün sonra, Selçuk Kozağaçlı gözaltına alındı, 13 Kasım 2017 tarihinde de tutuklandı.Yaklaşık bir ay sonra Yaprak Türkmen’in de tutuklanmasıyla tutuklu avukat sayısı 17’ye çıktı. 22 Mart 2018 tarihinde 17’si tutuklu 20 avukat hakkında dava açıldı. İddianamede avukatlar, bir kişinin beyanına dayandırılarak “yasadışı örgüt üyeliği” ile suçlanıyor ve haklarında ağır hapis cezaları isteniyordu. Bakırköy Adliyesi’nde görülen ilk duruşmada, tutuklu 17 avukat, mahkeme heyetinin gözü önünde jandarma tarafından darp edildi, elbiseleri parçalandı Mahkeme heyeti son gün tüm tutuklu sanıkların tahliyesine karar verdi. Karar, 14 Eylül 2018’de, saat 22.00 civarında açıklandı. Silivri Cezaevi’nde tutulan 9 avukat, ertesi gün sabaha karşı 6.30’da, Bakırköy Cezaevi’nde tutulan 8 avukat da yine sabaha karşı 4.30’da serbest bırakıldı. Duruşma savcısının tahliye kararına itirazı üzerine, mahkeme heyeti 15 Eylül 2018 Cumartesi akşamı toplandı ve bir önceki gün oybirliğiyle tahliye ettikleri avukatlardan 12’si hakkında yine oy birliğiyle yeniden tutuklama kararı verdi. Avukatlardan Aycan Çiçek, Aytaç Ünsal, Engin Gökoğlu ve Behiç Aşcı, tahliyeleri nedeniyle bir kutlama yapılması planlanan İstanbul Barosu’nun sokağında Terörle Mücadele polisleri tarafından gözaltına alındı. Aynı gün Avukat Ahmet Mandacı, Çanakkale’de, ailesinin yanından eve gelen polislerce gözaltına alındı. Avukatlar 16 Eylül 2018 tarihinde çıkarıldıkları mahkeme tarafından bir kez daha Firari sayılan ÇHD Başkanı Selçuk Kozağaçlı da kendi inisiyatifiyle geldiği mahkemede tutuklandı. Avukatlar toplamda 159 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı. Karar, 2020 yılının Eylül ayında Yargıtay tarafından büyük çoğunlukla onandı ve 5 Ekim 2020 tarihinde dava Anayasa Mahkemesi’ne intikal etti.
Avukatlar nöbette
Raporda, avukatların, Cumhuriyet davasındaki uygulamalar nedeniyle bir yılı aşkın süre “Adalet Nöbeti” eylemi yaptıkları ve bunun için çok sayıda avukatın soruşturulduğu ve yargılandığı belirtildi. Avukatların bu süreçte 2019’da demokrasi ve adalet talebiyle 24 Ocak Yürüyüşü, Demokrasi Nöbeti, “Demokrasi İçin Dayanışma Nöbetleri” gibi eylemler yaptıkları da anlatıldı. Raporda, baro başkanlarının, baroların bölünmesi ve aynı kentte birden fazla kurulması düzenlemesine karşı 2020’de Ankara’ya yaptıkları yürüyüşlere de özel yer ayrıldı.
Raporun sonuç bölümünde ise şöyle denildi:
“Avukatların temel hak ve yükümlülükleri ulusal ve uluslararası hukukla güvence altında. Bu bakımdan avukatlar, mesleklerini ve savunma stratejilerini icra etmeleri nedeniyle
kriminalize edilemez. Soruşturma ve kovuşturmanın çeşitli aşamalarında dava dosyasına
erişiminin engellenmesi, avukatların yargılama sürecinin dışına itilmesi, tutuklu veya hükümlü müvekkilleriyle gizli ve özel görüşme yapma haklarının sınırlandırılması, sorgulamalarda bilgi ve belgelere ulaşmada iddia ve savunmaya eşit davranılmaması, gizli tanık dinleme usulleri gibi adil yargılanma hakkını ihlal eden, savunmanın çalışmalarına yapılan müdahaleler uluslararası sözleşmelere aykırıdır.”
Raporda, bu nedenle OHAL kararnameleri ile getirilen düzenlemelerin kaldırılması, avukatların müvekkilleriyle özdeşleştirilmesi uygulamasına son verilmesi, terörle mücadele mevzuatının değiştirilmesi önerilerinde bulunuldu.