T24 Kültür Sanat
Sultan II. Abdülhamid’in torunu Ertuğrul Osman Efendi’nin, 23 Eylül 2009’da 97 yaşında vefat etmeden önce eşi Zeynep Tarzi ile kaleme aldığı hatıraları “Şehzadenin Yüzyılı” adıyla Yapı Kredi Yayınları'ndan çıktı.
Kitabın tanıtımı için 25 Eylül Çarşamba akşamı Yapı Kredi Yayınları’nda düzenlenen programa; 18 Ağustos 1912’de İstanbul’da doğan, 1994 yılında ‘Hanedan Reisi’ sıfatını alan, 2004 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan ve 23 Eylül 2009’da İstanbul’da hayatını kaybeden Ertuğrul Osman Efendi'nin eşi Zeynep Tarzi, kitabın önsözünü de yazan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, Prof. Dr. İlber Ortaylı, Emine Uşaklıgil ve bazı hanedan mensupları ile davetliler katıldı.
Prof. Ortaylı, şahsen de tanıdığı Ertuğrul Osman Efendi ve kitabı ‘Şehzade’nin Yüzyılı’ için yaptığı konuşmada, Osmanlı hanedanını diğer hanedanlardan ayıran temel özelliklere de dikkat çekti. Ortaylı, “Türk hanedanı kadar memleketlerine ihanet etmeyen, cumhuriyetlerine sadık kalan, en azından saygı duymayı bilen ve onu da kültürel gelişimiyle temsil eden insanlar bulunmadığını” vurguladı.
Ortaylı, Topkapı Sarayı’ndaki görevi sırasında kendisini ziyaret eden Ertuğrul Osman Efendi ve Osmanlı Hanedanı konusunda, özetle şu görüşleri dile getirdi:
Zeynep Tarzi, ‘Hanedan Reisi’ eşi Ertuğrul Osman’ın hatıralarını anlattı: Her akşam bir duble viski, bir cin tonikle otururduk, bana anlatırdı
“Kendisini ömrünün son 10 yılında tanımak bahtiyarlığına eriştim… Osman Ertuğrul Efendi müstesna bir kişiliktir. Topkapı Sarayı’ndaki müdüriyetim sırasında bir gün Prenses Zeynep’le -çünkü Osmanlıların dışarıda prensesi olarak geçiyor- Osman Ertuğrul Efendi zat-ı hümayunları ziyaretteydi. Çok erkenden geziyi kesti. Benim ofisime çekildi.
Zeynep Hanım devam etti geziye bizim asistanla. O arada Avusturya TV'si sabah bir çekim yapmıştı benimle. Veliahtın, yani veliaht demeyelim, hanedan reisimizin geldiğini duyunca hemen bana geldi. ‘Acaba, ekselansları bize bir mülakat verir mi’ dedi. ‘Bekleyin, efendim’ dedim ve sordum: ‘Efendimiz, Nemçeli (Avusturyalı) hatun sizinle bir mülakat talep ediyor, istirham ediyor’ dedim. ‘E gelsin’ dedi. (Gazeteci) Zat-ı hümayunlarının önüne geldi ve çok ilginç bir şey, kaba saba Avusturyalı memurlar, televizyoncular, şöyle bir ileri geri safhasından sonra, bilmediğim ve herhangi birisi için tasavvur edemeyeceğim bir manzarayla karşılaştım. Şehzademizin mültecilik durumu, öbürkilerden daha erkendir. Yani 1924’ten evvel biliyorsunuz, II. Meşrutiyet yıllarındadır. Viyana’da okumuş. Fakat asıl okuduğu yer, Paris’te Sciences Po. İki harp arası bir Avrupa münevverinin okuyup yetişeceği en mühim müesseselerde okumuş ve dünyada kimleri tanımak mümkünse tanımış, ahbap olmuş. Konuşmaya başladığı zaman karşındaki lisan, bir Hofburg lisanıydı. Bir lisan olmayan, artık ‘Habsburg's Deutsch’ denen ve esası bugün ‘Prager Deutsch’ olan, yüksek Almanca, kaybolan Almanca. Ben ürpermiştim ama bir baktım ki o kaba saba televizyon görevlilerinin gözlerinde göz yaşları belirmişti.”
“Bu işin monarşisi, cumhuriyeti, sağı, solu yok”
“Osman Ertuğrul Efendi sadece Türkçe için değil Fransız dili için, Alman dili için ve kaybolmakta olan iki harp arası Avrupa kültürü için bir taşıyıcılık görevi yapanlardandı. İtiraf etmek gerekir; tanıdığım politikacıların, siyasilerin ve monarşi mensuplarının içinde bunu en başarılı taşıyanların başında gelir. Bu, Türkiye’nin 19.-20. yüzyıl dönemecinde dünyaya intibak ettiğinin, dışarıda kalmadığının göstergesidir. Onun için bu portreyi tanımamız lazım. Bunu yapan insanlardan birisidir. Bu işin monarşisi, cumhuriyeti, sağı, solu yok. Yapan insanın bu medeniyeti, bu dili ve dış dünyayı tanıması lazım. O bunu tanıyanların başında geliyordu. Bu muhaceretle olmaz. Dışarıda okumakla da olmaz. Soyla da olmaz. Ayrı bir kabiliyettir. Hiçbir zaman ne Rusya mültecileri arasında ne bizimkilerin arasında ne Alman mülteciler arasında, yani monarşiler arasında bizim Türk hanedanı kadar memleketlerine ihanet etmeyen, cumhuriyetlerine sadık kalan, en azından saygı duymayı bilen ve onu da kültürel gelişimiyle temsil eden insanlara sahibiz. Ve o insanların başında hiç şüphesiz ki Osman Ertuğrul Efendi, Neslişah Sultan gibileri geliyor. Bunların sayısı bellidir. Hiç de küçümsenecek bir rakam değildir.
Bugün Yapı Kredi Bankası’na ve yayınlarına bu hatırattan birini daha bastıkları, çıkartıkları için teşekkür etmek zorundayız. Kısmen bu tarihi yaşadım. Kısmen tetkik ettim. Şükranla anmak da benim vazifemdir. Hiç şüphesiz ki Şehzade’nin hayatındaki en talihli olaylardan birisi Afgan Hanedanı’ndan Zeynep Tarzi’ye rastlamasıdır. Annesi, jinekolojimize hizmet etti. Zeynep Hanım da efendimize iyi bir arkadaş oldu. Onun sağlığına dikkat etti, yaşamına dikkat etti. Ve bize bazı şeyler onun sayesinde geliyor.”
“Abdülhamid onlar için hem başlangıç hem sondu”
Aynı zamanda Yapı Kredi Yayınları Yönetim Kurulu Başkanı olan Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç’un Yapı Kredi Yayınları Genel Müdürü Tülay Güngen’e yönlendirmesiyle Ömer F. Oyal’ın editörlüğünde hazırlanan Şehzade’nin Yüzyılı’ndaki Ertuğrul Osman Efendi'nin hatıralarından kısa bir bölüm şöyle:
“Hafızamda yer eden bir başka hadise de o sıralar Beylerbeyi Sarayı’na kapatılmış olan büyükbabamı iki defa ziyaret edişimizdir. Yalıdan ayrılmadan önce evin kadınlarının çoğu ve evin erkeklerinden bazıları etrafımıza toplandılar; yanaklarından akan yaşlarla bizleri kucakladılar. Sanki öpücüklerini Boğaz’ın karşısına taşıyıp hizmetinde oldukları sevgili efendilerine teslim etmemizi diliyorlardı. Hayatlarının büyük bir bölümünü Abdülhamid’in sarayında geçirmişlerdi; bize nasıl davranacağımızı, nerede oturacağımızı, ne söyleyeceğimizi, ne zaman söyleyeceğimizi öğretmeye çalışıyorlardı. Bizimle birlikte gelebilmek için canlarını verirlerdi, Abdülhamid onlar için hem başlangıç hem de sondu.”
|
|
|