Midilli sahillerinde uzun süredir büyük bir sükûnet hâkim. Ekim 2015'te zirveye tırmanan kaçak göçmen krizinin neden olduğu daramatik sahnelerden eser yok. O dönem Midilli’ye günde yaklaşık 5 bin sığınmacı geliyordu. AB ile Türkiye arasındaki mülteci mutabakatının bir yıl önce yürürlüğe girmesinin ardından, bu sayı artık haftada birkaç düzine ile sınırlı kalıyor.
Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nden Achilleas Tzemos, anlaşmanın uygulanmaya başlamasından sonra pek çok sığınmacının, daha tehlikeli olan Libya rotasını tercih ettiğini belirtiyor. Midilli de bir mülteci hastanesi işleten örgüt, AB ile Türkiye arasındaki anlaşmaya şiddetle karşı çıkmıştı. İleri sürülen gerekçe ise şöyleydi: "Daha sıkı kontroller ve güvenlik önemleri, mültecileri asla yıldıramaz. Sadece onları daha tehlikeli kaçış rotalarına yöneltir!"
Örgüt, bugün de aynı eleştiri ve endişeleri yineliyor. Anlaşmayı kim nasıl değerlendirse değerlendirsin kesin olan şu ki, Ege adalarına yoğun sığınmacı akını durmuş vaziyette. Türkiye'den adalara gelen kaçak göçmen teknelerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ancak bu durumun kısa süre sonra değişmesi de ihtimal dahilinde. Zira Ankara, AB ülkeleriyle yaşadığı son krizin ardından, anlaşmayı askıya alabileceğini söylüyor.
Güvenli sığınak mı, esir kampı mı?
Atina'ya giden ilk feribota binip, ardından da "Balkan Güzergâhı" üzerinden Orta ve Kuzey Avrupa’ya doğru yola çıkan sığınmacılar artık geçmişte kaldı. Yunan resmî makamları iltica başvurularını karara bağlayana kadar sığınmacılar, adalarda âdeta esir tutuluyor. Anakaraya ayak basmalarına kesinlikle izin verilmiyor. İltica başvuruları reddedilenler ise Türkiye’ye geri gönderiliyor. Bu başvuru süreci çok uzun ve zahmetli olduğundan, anlaşmanın yürürlüğe girdiği 18 Mart 2016’dan buyana Türkiye'ye geri gönderilen sığınmacıların sayısı birkaç yüz ile sınırlı kaldı.
Midilli’deki sığınmacıların büyük bir bölümü Moria kampında tutuluyor. Dışardan bakıldığında burası gerçekten bir esir kampını andırıyor. Dikenli tellerle örülü çitlerlerin çevrelediği kampın girişinde sıkı güvenlik kontrolleri yapılıyor. Kamp arazisinin dört köşe nokktasında da nöbetçi kuleleri bulunuyor. Kampın önünde ise tam teçhizatlı polisler, zırhlı araçlar içinde gece-gündüz bekliyor. Gazetecilerin kampa girmesi yasak. Kampın giriş kapısının önünde bir çadır-kafe kurulmuş. Gazeteciler ve mülteciler burada birlike oturup konuşabiliyor.
Kafede rastladığımız Muhammed, arkadaşıyla birlikte bir yandan çayını yudumlarken, diğer yandan da telefonunu kurcalıyor. Suriyeli bir Kürt olan Muhammed, 2013 yılında ülkesindeki iç savaştan kaçıp soluğu önce İstanbul’da almış. Burada tekstil işçiliği yapan genç adam, daha sonra Yunanistan üzerinden Almanya’daki akrabalarının yanına gitmeye karar vermiş. Yaklaşık beş aydır burada tutulduğunu ve büyük bir ihtimalle 10-15 gün içinde Türkiye’ye geri gönderileceğini söylüyor. Bu durumdan dolayı bir endişe duyup duymadığını sorduğumuzda ise "Hayır! Hiçbir şey, burada beklemekten daha kötü olamaz" diye cevap veriyor.
Belirsizlik ve bilgisizlik strese yol açıyor
"Belirsizlik bu insanları yiyip bitiriyor" diyen Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü’nden Achilleas Tzemos, "Burada daha ne kadar bekleyeceklerini ve verilecek karar sonrası akibetlerinin ne olacağını bilmiyorlar. Bu da onlarda büyük bir strese neden oluyor" şeklinde konuşuyor. Sığınmacıların büyük bir bölümünün, iltica hukukuyla ilgili zorlu süreci bilmediğini ve işlemlerin neden bu kadar uzun sürdüğünü anlamadığını vurgulan Tzemos, "Birçoğu, kendilerini Yunan resmî makamlarına teslim edilmiş birer esir gibi hissediyor" diyor.
Sığınmacılara hukukî destek sağlamak amacıyla ELIL (European Lawyers in Lesbos – Avrupalı Hukukçular Midilli’de) adlı bir proje hayata geçirildi. Alman Barolar Birliği Başkanı Cord Brügmann’ın öncülük ettiği projeyle aynı zamanda sığınmacılara, karmaşık hukuk süreciyle ilgili bilgi de veriliyor. İltica başvurularıyla ilgili hukukî anlaşmazlık durumlarında ise sığınmacılara proje kapsamında ücretsiz avukat tahsis ediliyor.
ELIL projesinde görevli avukatların tümü Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen gönüllülerden oluşuyor. Ancak temel sorunu avukatlar da sığınmacılara anlatmakta zorluk çekiyor: "Yaşamayı düşünmediğim ve sadece transit noktası olarak kullanacağım bir ülkeden, neden sığınma hakkı talep etmem gerekiyor?"
© Deutsche Welle Türkçe
Arne Lichtenberg