Sözcü yazarı Soner Yalçın 80 yıllık ünlü Türk ayakkabı markası Hotiç'in ekonomik sıkıntı nedeniyle geçtiğimiz günlerde konkordato ilan etmesini köşesine taşıdı.
Hotiç'in hikayesini anlatan yazar, Türk Lirası'nın değer kaybı, piyasadaki nakit sıkıntısı ve faiz politikası nedeniyle zor günler yaşayan yerli ve milli markaya, devletin yardımcı olması gerektiğine dikkati çekti. Yalçın, bu konuda vatandaşa da görev düştüğünü belirterek, "Milli bir değerin yok olmasını sadece seyredecek misin? İstanbul'a döndüğümde hemen bir Hotiç mağazasına gidip ayakkabı alacağım. Hotiç'i azgın krize yem yapmayınız!" diye yazdı.
Konkordato nedir?
Konkordato, "borçların yeniden yapılandırılması suretiyle iflasa tabi borçluların mali durumunun düzeltilerek iflastan kurtulmasını, diğer borçluların ise mali durumunun düzeltilmesini amaçlayan, alacaklıların da belirli bir tenzilatla veya vadede alacağına kavuşmasını sağlayan ve mahkemenin tasdikiyle taraflar açısından bağlayıcı hale gelen bir anlaşma" olarak tanımlanıyor.
"Gelelim asıl konuya; neden Hotiç'i yazdım"
Soner Yalçın'ın "Yerli malı yurdun malı" başlığıyla (07 Eylül 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
"Balkan Savaşları…
Osmanlı, 500 yıllık topraklarından çıkmak zorunda kaldı. 1.5 milyon Türk yollara düştü…
Saraybosnalı Ali Haciç, hamile eşi ve beş çocuğu bu göçmenlerden idi…
Çileli yolculuğun son durağı Manisa oldu…
Salih Haciç bu zorlu göç yolunda, trende dünyaya geldi! Sekiz yaşında ayakkabı kunduracısının yanına çırak verildi. İzmir'deki dört yıllık askerliğinde mesleğini ilerletti; subaylara ayakkabı yaptı.
O artık zanaatkar idi. Mesleğini ilerletmek için 1936 yılında İstanbul'a göç etti. Eminönü'nden Beyazıt'a çıkan Mercan'da küçük ayakkabı atölyesi açtı. Yıl, 1938 idi.
Kadın ve erkek ayakkabısı yapıp sattığı 35 metrekarelik dükkanına “Hotiç” adını koydu. Dört yıl önce çıkan soyadı kanunuyla “Hotiç” soyadını almıştı çünkü…
Salih Hotiç, Fatma Remziye ile evlendi; ikisi kız altı çocukları oldu. Fatih semtindeki Bosna Apartmanı'nda çocuklar derinin kunduranın içinde büyüdü. Büyüdükçe hepsi babalarına yardım etti; mesleği çocukken öğrendiler. Kimi zaman -Serdar Hotiç gibi- falçatayla parmağını keserek…
Çocukların tatilleri köprü altında, semt pazarlarında terlik satarak geçti.
Zaman zamanı kovaladı…
Çocuklar büyüdü…
Gözyaşlarını tutamadı
Babaları Salih Hotiç, “halk tipi” el işi ayakkabı yapıyordu…
Altı çocuktan “dört numara” Serdar işin başına geçti; ve “modern” ayakkabı yapmak için İtalya'dan teknoloji getirdi; büyük atölye ve tasarım ekibi kurdu. Üretim teknolojisini, el işçiliğinin kalitesiyle birleştirdi…
1979'da Bağdat Caddesi'ne ikinci mağazayı açtılar. Ardından Caddebostan mağazası geldi…
Yıl, 1987. Serdar Hotiç, farklı sektörlerde iş yapan Mehmet, Ahmet ve Sermet'e “beraber olalım” çağrısı yaptı. (Örneğin Mehmet Hotiç, Altınyıldız'ın genel müdürlüğünü yapıp “Network” ve “Fabrika” markalarının yaratılmasına katkıda bulundu.)
Kardeşlerin birleşmesiyle Hotiç daha da büyüdü. Hotiç Ayakkabı Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'ni kurdular.
İlk ayakkabı ihracatını Saraybosna ve Üsküp'e gönderdiklerinde Salih Hotiç gözyaşlarını tutamadı…
Hotiç kısa sürede ihracatını yedi katına çıkardı.
Türkiye'den dünyaya çıkan ilk ayakkabı markamız oldu.
Zamanla -Moğolistan'dan İsviçre'ye- dokuzu yabancı ülkede 160 mağazaya ulaştı.
ABD dahil onlarca ülkeye ayakkabı satmaya başladı.
Tüm satın almalarını yurt içindeki tedarikçi partnerlerinden yaparak, Türk ayakkabı ve çanta üretiminin gücünü de arkasına aldılar.
Binlerce çalışanları oldu. Senede 150 bin çift ayakkabı üretmeye başladılar.
Ne yazık ki:
İlk darbeyi 2001 krizinde yediler. Dört gayrimenkullerini satarak atlattılar.
Türk ekonomisindeki kriz kasırgası hiç bitmedi ki…
Yurtseverlik nedir
Krizi 2001 yılında atlatmayı başaran Hotiç bu yıl yine yaşamaya başladı:
– Türk Lirası'nın aşırı değer kaybetmesi…
– Piyasadaki nakit sıkıntısı…
– Faiz politikası…
Birçok perakendeci gibi dünya markası Hotiç'in de ticari faaliyetini etkiledi; kısa vadeli ödeme sıkıntısına düştü.
Lider ayakkabı, çanta, aksesuar markası Hotiç, 80 yaşında konkordato ilan etti. Yani…
Yeni piyasa koşullarına uyum sağlamak, mevcut ödeme yapısında sürdürülebilir değişikliklere gitmek, bazı tedbirler almak ve yasal süreçleri devreye koymak için yeni yapılandırma sürecini başlattı…
Umarım… Bayileri, tedarikçileri ve çalışanlarıyla Hotiç ailesi elbirliğiyle bu zorlu dönemi geride bırakır.
Gelelim asıl konuya; neden Hotiç'i yazdım:
Bundan üç yıl önce Hotiç Paris'te mağaza açmak istedi. Bir binayı beğendiler ve tam el sıkışacakken yerel yönetim izin vermedi. Dediler ki:
– “Bu sokakta bir başka ayakkabı mağazası var; onun cirosunu düşürebilirsiniz, ticaretini etkileyebilirsiniz; siz başka sokakta mağaza bulun!”
Demek istediğim bu:
Serbest piyasa koca yalandır.
Devlet pazarda yer almalıdır. Almakla kalmayıp milli-yerli markalarımıza zor dönemlerinde yardımcı olmalıdır…
Hotiç 80 yılda dünya markası oldu. Bir devlet, “ne halleri varsa görsün” diyemez. Derse, Türkiye üretimini büyütemez.
Şirketlerin daha sağlam ve kararlı adımlar atmasına yardımcı olmak zorundadır devlet…
Sadece devlet mi?
Peki sen değerli vatandaş!
Milli bir değerin yok olmasını sadece seyredecek misin? İstanbul'a döndüğümde hemen bir Hotiç mağazasına gidip ayakkabı alacağım. Yerli markamızı taşıdığım için gurur duyacağım…
Siz de gidin bir ayakkabı, bir çanta ya da bir aksesuar alınız. Hotiç'i azgın krize yem yapmayınız!
Sadece Hotiç değil…
Artık… Tüm yerli markalarımızı satın alınız. Aldığınız için kendinizle gurur duyunuz; yerli malı yurdun malı! Yurtseverlik böyle zor zamanlarda belli olur arkadaş!
Kendine… “devrimci”, “milliyetçi”, “ulusalcı”, “ülkücü”, “Müslüman” diyenler; sağcılar-solcular size sesleniyorum:
Ticaret savaşı verilmeden anti-emperyalist mücadele kazanılamaz."