Suriye hükümeti, Kazakistan'ın başkenti Astana'da Pazartesi başlayacak olan ve iki gün sürmesi beklenen görüşmeleri "vekalet savaşına taraf olan ülkeleri en azından ortak zeminde buluşturabilecek bir süreç" olarak görüyor.
Bu nedenle, görüşmelere katılacak gruplardan çok, Türkiye dahil bazı ülkelerin politika değiştirmesini sağlamak daha fazla önem taşıyor.
Bu çerçevede, Astana başarılı olursa vekalet savaşına taraf olan ülkelerin desteklediği gruplarla ateşkes yapılabileceği ve bazılarının Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Nusra Cephesi gibi radikal örgütlere karşı ortak mücadeleye dahil edilebileceği savunuluyor.
Ayrıca, Donald Trump'ın başkanlık görevine resmen başlaması sonrası ABD dış politikasının Astana sürecini etkileyebileceği, bu nedenle kesin yorumlar için erken olduğu belirtiliyor.
Astana'ya Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Rojava yönetimi davet edilmedi.
Suriye'deki Rojava bölgesinin fiili yönetimini elinde bulunduran çatı oluşum Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Yönetim Kurulu Üyesi Eldar Halil, "Çözüm aradıklarını söylüyorlar ancak Suriye'nin yaklaşık yüzde 30'unu kontrol ettiğimiz halde biz yokuz. Bizim katılmadığımız süreçlerden çözüm çıkmaz" dedi.
"Astana'ya Türkiye'nin baskısı nedeniyle davet edilmediklerini" söyleyen Halil'e göre, "rejim de hem askeri gücü hem de siyasi projesi olan demokratik yönetimin Astana'da olmasını istemiyor."
Şam'da da Rusya'nın vekalet savaşında Türkiye'nin politika değiştirmesinin önemini dikkate alarak, PYD ve özerk yönetimin davet edilmemesine yeşil ışık yaktığı öne sürülüyor.
Gazeteci Fehim Taştekin, PYD ve özerk yönetimin Astana'ya davet edilmemesini şöyle değerlendiriyor:
"Türkiye, ABD-Körfez ittifakının bir parçasıyken Şam ve Moskova, Ankara'nın hassasiyetlerini rahatlıkla göz ardı ediyordu. Şimdi Türkiye, mecburen Rusya ve İran'ın çizgisine kayınca Ruslar da Kürtlerin sürece dahil edilmesi yönündeki talepten vazgeçti. Şimdi ABD Kürtleri istiyor."
Şam'ın YPG ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) haricindeki bütün silahlı grupları 'terörist' saydığı ve ülke dışındaki sivil muhalefet ile birlikte vekalet savaşının uzantıları olarak gördüğü söylenebilir.
Bu grupların iç siyasi sürece katılımlarının ancak vekil ülkelerle pazarlıklar sonucu olabileceği belirtiliyor. Yerel güç olarak görülen YPG-SDG, PYD ve özerk yönetimin iç siyasi süreçlere katılacaklarına mevcut şartlar değişmezse kesin gözüyle bakılıyor.
Şam'ın Rojava yönetimine bakışını "sorunumuzu aramızda ve savaşmadan halledelim, dışarıya taşırmaya gerek yok. İkimiz de zarar görürüz" şeklinde özetlemek mümkün. Bu çerçevede, PYD, YPG ve Rojava yönetimi ile Şam arasında karşılıklı 'elini güçlendirme' çekişmesi devam ediyor.
Taştekin'e göre, "Suriye de Kürtlerin ya da Rojava'nın uluslararası bir pazarlık konusu haline gelmesini istemiyor. Taktiksel olarak Kürt meselesini bir iç mesele olarak görmekten yanalar. Böyle yaparak hem Suriye genelindeki sorunun boyutunu küçülten hem de Kürt meselesinin uluslararası aktörlerin elinde bir koza dönüşmesini önlemeye çalışıyorlar. Özellikle ABD'nin Kürt kartını kullanması Ankara, Moskova, Tahran ve Şam'da aynı dalga boyunda hassasiyet yaratıyor."
Rusya'nın Rojava konusunda nötr ve arabulucu bir tavır sergilediği söylenebilir.
Haseke'deki çatışmalar Rusya'nın Hmeymim askeri üssünde yapılan anlaşma ile sonlandırılmıştı. Yine Rusya, Hmeymim'de yapılan iki toplantıya PYD'yi ve birlikte hareket ettiği oluşumları da davet etti.
Ancak Rusya'nın Rojava, PYD veya YPG konusunu "Suriye'nin iç meselesi" olarak değerlendirdiği ve Türkiye ile dengeyi de gözeterek bu konuya mesafeli durduğu söylenebilir. Rusya mevcut tavrını, Trump sonrası ABD dış politikası ve Suriye Kürtleri ile ilişkilerine göre değiştirebilir.
Türkiye, "Suriye'nin kuzeyinde bağımsız Kürt Devleti kurulacağı ve PKK bağlantısı" tezi üzerinden PYD ve YPG'yi 'terörist yapılanmalar ve tehdit' olarak değerlendiriyor.
Şam'da ise siyasi ve askeri çevrelerin Kürtlere bakışının 2011 öncesine göre büyük ölçüde değiştiği söylenebilir.
Bu çerçevede, on yıllarca baskın olan Araplaştırma politikalarından farklı olarak "Kürtler bizim vatandaşımız veya bizim gibi vatandaş" söylemine sıkça rastlanıyor.
Ana dil hakkı, demokratik haklar gibi ifadeler televizyon programlarında da dile getiriliyor.
YPG'nin 'ortak ve öncelikli tehdit' IŞİD, Nusra Cephesi gibi radikal örgütlerle mücadele ettiği ve Suriye içindeki büyük bir bölgeyi savaştan uzak tuttuğu belirtiliyor.
Suriye ordusu ve YPG, Haseke'de çatıştığında dahi durum, "PYD, YPG'nin ABD'ye fazla yaklaştığı, ABD'nin Kürtler üzerinden Kuzey Suriye askeri üs edinmek ve asker bulundurmak istemesi nedeniyle ilişkilerin gerildiği" tezi üzerinden ve dikkatli bir dille aktarıldı.
Yine Kuzey Suriye'de uygulanan model ile bölgede kaosa engel olunduğu, uygulanan modelin ülkenin geri kalanı için faydalı bir tecrübe olduğu değerlendirmeleri yapılıyor.
Şam'da bir süredir Suriye Anayasası'nda yer alan ancak uzun süredir askıda olan Mahalli İdareler Kanunu'nun yeniden düzenlenebileceği ve gücün merkezde toplandığı yönetim anlayışının değiştirilebileceği konuşuluyor.
Yeni anayasada Kürtler dahil ülkedeki grupların demokratik ve kültürel haklarının teminat altına alınması gerektiği siyasi partiler tarafından da savunuluyor.
Şam'a göre, "Kürtler dahil Rojava modeli bu süreçten kazanımla çıkacak ancak ABD ile yakınlaşarak bu kazanımlarını riske sokuyorlar. Federasyon ilanının amacı ise ülke içindeki siyasi süreçlerde masaya daha güçlü oturmak."
Şam'da yapılan değerlendirmelerde 'Federasyonun, Kürt esaslı ve bağımsız bir yapı' olarak algılandığı anlaşılıyor.
Şam'a göre, Suriye'nin kuzeyinde federasyon ilan edilse bile mevcut demografik, siyasi ve coğrafik şartlar nedeniyle yapının yaşatılması imkansız.
Federasyon tartışmalarına Kuzey Suriye'nin yaklaşımı ise tamamen farklı. Süryani Birlik Partisi Başkanı ve Suriye Demokratik Meclisi Üyesi İşo Gawriye, "Bir ulus devlet kurmak gibi bir düşünce başından beri yoktu. Bu proje içinde Süryani, Arap, Kürt, Türkmen herkesin olduğu coğrafi bir projedir. Etnik bir proje değildir" diyor
Gawriye, Mahalli İdareler Yasası'nın sorunu çözmeyeceğini savunarak şunları söylüyor:
"Benim bir Süryani olarak merkezdeki haklarım nedir? Mahalli İdareler kanunu haklarımı garanti ediyor mu? Yine üstünde Arap yazan kimliğim mi olacak? Adımızı Suriye'ye vermişiz ama kendi haklarımızdan mahrumuz."
Eldar Halil de, "federasyon projesinin bölgedeki bütün halkı kapsadığını, mevcut kanton sisteminin aynı şekilde muhafaza edileceğini, federasyon ile bu kantonların birbirine bağlanacağını" ifade ediyor.
Gawriye, "Biz 'gelin oturup konuşalım' diyoruz. Şimdiye kadar cevap gelmedi. Biz herkese açığız ve esneğiz" diyor.
Halil, "uluslararası garanti olursa rejimle de görüşebiliriz" diye konuşuyor.
Taştekin de hem federasyon sisteminin hem de Şam'ın Mahalli İdareler Kanunu önerisinin tartışılması gereken birçok noktasını olduğuna dikkat çekerek, şunları söylüyor:
"(Federasyon) Yönetimin içeriği ve Suriye'deki sisteme entegrasyonu ile ilgili bir sürü boşluk var. Kürt yoğunluklu bölgelerde sistemi işletmek kolaydı. Genişlemeye paralel olarak zorluklar arttı. Kültürel ve sosyolojik bir dönüşümü de gerektiriyor.
"Ayrıca mevcut pratiğin Suriye'deki sisteme aktarılmasıyla ilgili taraflar henüz bir tartışma safhasına geçilebilmiş bile değil. Güvenlik şemsiyesi (Asayiş, SDG, YPG-YPJ), yerel parlamentolar ve hükümetler, bütçe ve kaynakların paylaşımı gibi son derece çetin meseleler var. Suriye şimdi bütün bunların karşısına yanıt olarak yerel idareler yasasıyla meseleyi halletme önerisiyle çıkıyor.
"Bu yasa buradaki modele karşılık gelmediği gibi mücadelenin asıl mihengi noktalarını da ıskalıyor. Kültürel kimlik, etnik kimlik ve anadilin tanınması gibi çok temel talepler var ki bu sistemin yerelleştirilmesinin ötesinde anayasal garantileri gerektiriyor. Bu mesele sadece Kürtlerin sorunu da değil."