Son yıllarda Suriye ve Irak olmak üzere Ortadoğu'da yaşanan içsavaşlar nedeniyle milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye, uzun süredir kaçak çalışan mültecilere "çalışma izni" vermeye başladı. Özellikle sayıları 2 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin başta inşaat, tekstil ve hizmet sektörü olmak üzere pek çok alanda istihdam edilmesi bekleniyor. Hükümetin Suriye’den göç edenlerin barınma ve istihdamına yönelik yayınladığı Geçici Koruma Yönetmeliği ile sektör ve işletmeler için belli oranlarda Suriyeli çalıştırma zorunluluğu da getirilmesi gündemde. Ancak bu zorunluluk yalnızca İstanbul, Gaziantep, Şanlıurfa ve Adana gibi mültecilerin yoğunlukla yaşadığı kentleri kapsayacak.
Türkiye'de işgücü piyasasını ve birçok sektörün üretim kapasitesini etkileyecek yeni dönem, üreticiler tarafından heyecanla bekleniyor. Zira Türkiye'de üretim sektörlerinde ilgi görmeyen pek çok vasıfsız iş için yüz binlerce Suriyeli talip durumda. Öte yandan çalışma ekonomisi ve iş güvenliği uzmanları, mültecilerin Türkiye'deki işçi sınıfının en alt kısmını oluşturacağı ve dil bilmeyenlerin iş kazaları konusunda savunmasız kalacağı uyarısında bulunuyor.
"En ağır ve kötü işlerde çalışacaklar"
Deutsche Welle Türkçe Servisi'ne konuşan Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Aziz Çelik, Türkiye'de mülteci olarak bulunan yabancıların işgücü piyasası içine yasal yollardan girmelerinin önünü açan düzenlemelerin olumlu bir adım olduğunu ancak mevcut yönetmeliğin fiilen uygulanmasının pek mümkün gözükmediğini söylüyor. Özellikle çoğu vasıfsız olan Suriyeli mültecilerin Türkiye'deki işgücü piyasasında "en alttakiler" muamelesi göreceğini öne süren Aziz Çelik, "Suriyeli mülteciler iş buldukları sektörlerde en düşük maaş ve en ağır çalışma koşullarını kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu zaten Türkiye'ye çalışmak için gelmiş Afrikalı, Uzakdoğulu veya eski Sovyet Cumhuriyetlerinden göçmenler için de böyle" diyor. Yüz binlerce Suriyelinin özel sektörün en alt kademesinde istihdam edilerek ülke genelinde çalışma koşullarının daha da aşağıya çekilmesinin önünün açılacağı uyarısında bulunan Çelik, "Bilhassa Türkçe bilmeyenler en kötü ve ağır işleri yapmak durumunda kalacak. Ücret politikası da işin ağırlığına ters oranda belirlenecek. Dolayısıyla göçmenler işçi sınıfının en alt katmanını oluşturacak. Bir zamanlar yasal ya da kaçak yollarla Almanya'ya giden Türk göçmenlerin durumu gibi" diye konuşuyor.
"Kimsenin yapmak istemediği işler var"
İş dünyası ise Suriyeli mültecilerin yasal yollardan işgücü piyasasına girişini sabırsızlıkla bekliyor. Son aylarda Türkiye'de işsizliğin artış trendinde olduğunu hatırlatan İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) Başkanı İsmail Gülle, buna rağmen başta tekstil olmak üzere üretime dayalı sektörlerde eleman açığının gün geçtikçe fazlalaştığına dikkat çekiyor. Binlerce firmanın vasıfsız eleman ihtiyacından dolayı tam kapasite üretim yapamadığını dile getiren Gülle, "Suriyeli mültecilerin bu tür sektörlerde çalışacak olması ekonomi için de olumlu bir durum" diyor. Mülteciler ile yerli çalışanlar arasında iş barışını bozacak bir gerilim oluşup oluşmayacağına ilişkin tartışmalara da değinen İsmail Gülle, "Böyle bir gerilime gerek yok. Çünkü mültecilerin istihdam edileceği pozisyonlar Türkiye'de istihdam açığı olan, kimsenin yapmak istemediği işler olacak" diye konuşuyor. Suriye'den göç etmek zorunda kalan insanların büyük çoğunluğunun vasıfsız işgücü konumunda olduğunu ifade eden Gülle, "Kısa vadede olmasa da uzun vadede kendilerini geliştirip yükselme şansları var. Kalifiye olanlar zaten ona göre değerlendirilecek. Yasalarla koruma altına alındıkları için asgari ücretin altında bir ücret almayacaklar" değerlendirmesinde bulunuyor.
İş güvenliği nasıl sağlanacak?
Öte yandan günde ortalama 3 işçinin iş kazalarında yaşamını yitirdiği Türkiye'de, Türkçe bilmeyen Suriyeli mültecilerin durumu da bir başka tartışma konusu. Çalışma ekonomisi ve iş güvenliğine ilişkin danışmanlık hizmet veren İvme Danışmanlık Genel Müdürü Fırat Şükrü Eker, mülteci işçilerin iş güvenliği ve iş sağlığı eğitiminden nasıl geçeceğinin belirsiz olduğunu dile getiriyor.
İşverenlerin bu eğitimler sırasında tercüman bulundurmasının gerektiğini, ayrıca uyarı ve yönlendirme levhalarına Arapça'nın da eklenmesi gerektiğini vurgulayan Eker, "Nasıl Rusya'daki inşaatlarda çalışan Türk işçiler için Türkçe kılavuzlar basılıyorsa, buna benzer bir uygulama da Suriyeli işçiler için hayata geçirilmeli" diyor. Eker, özel sektörde uygulanacak ücret politikasının da işçiler arasında çatışmaya yol açabileceği konusunda uyarıyor. Türkiye'de özellikle inşaat sektöründe Türk ve Kürt işçilerinin çatışmasının alışıldık bir durum olduğunu dile getiren Eker, "Eğer aynı işe farklı ücret uygulanırsa, buradaki hak kaybı bir şekilde rahatsızlığa ve gerilime yol açacaktır. Bu konuda çok dikkatli ve özenli olmak gerekiyor" diye konuşuyor.