Suriyeli ressam Azza Abo Rebieh, ülkedeki iç savaş sırasında hapishaneye atılan yüzbinlerce kişiden biriydi. Demir parmaklıkların arkasındaki ilk resmini, 15 kişiyle paylaştığı pis bir hücrede çizdi, kendisini sorgulayan memurun zoruyla...
“Nefreti çiz” diye buyurdu memur.
Önüne konan kağıt ve kalemi kullanarak, titreye titreye elindeki kuşu sıkan dişsiz bir yaşlı adam çizdi Rebieh.
Memur, etkilenmişti: "Bu biziz; biz yapıyoruz bunu.”
Rebieh ise korktu: "Bu siz değilsiniz, bir başkası...”
Onu sorgulayan adam ise halinden memnundu. “Hayır" dedi, "Bu bizim yaptığımız iş. Biliyoruz ve bununla mutluyuz...”
Ve yaşlı adamın elindeki kuşu gösterdi:
“Bu da sensin...”
Azza Abo Rebieh, Şam’daki Adra hapishanesinde 30 kadınla aynı hücreyi paylaşıyordu. Tutuklu olmasının sebebi, sanatı ve aktivist olması idi. Suriye’nin hukuk sisteminin içinde kaybolmuş, kendini hapishane hücresinde bulmuştu.
Rebieh, Suriye’de iç savaşın başladığı günden itibaren başı dertte olan sanatçılardan biriydi. Duvarlara protest grafitiler çiziyor, kendi bakış açısından ‘yozlaşmış’ bir devlet yapısını eleştiriyordu.
Henüz tutuklanmadan önce yaptığı ve yine tutukluluğundan önce British Museum’un satın aldığı 'Still Singing' isimli tablo, Suriye’deki isyanın sembollerinden biri oldu. Resimde bir kadın, “Hadi yallah Beşar!” diye bağırıyordu.
Savaş sırasında şehir değiştirmek zorunda kalmış insanlara yemek ulaştırılmasına ve ilaç kaçakçılığı yapılmasına da yardım etmiş, Suriye yönetiminin silahlı güçlerinin arkasından iş çevirmişti.
Bir 'arkadaş'tan gelen telefonla değişen hayat
2015’in eylülünde, kendisi gibi aktivist olan bir arkadaşından telefon aldı; buluşmak için bir kafeye çağırılıyordu. Ancak bu, yalnızca 'bir arkadaşın buluşma isteği’ değildi. Kafeye gittiğinde karşısına güvenlik güçleri çıktı. Tuzağa düşmüş, gözaltına alınmıştı.
Pis, tuvalete çıkılmasına doğru düzgün izin verilmeyen, karanlık bir gözaltı sürecinin ardından Adra’ya, yani gerçek bir hapishaneye geçtiğindeyse koşulların ‘bir nebze iyileştiğini’ söylüyor Rebieh. ‘İyileşmiş koşullar’ şöyleydi:
“Hapishanede ayna yoktu. O yüzden yaptığım resimler, içerdeki kadınlara nasıl gözüktüklerini de gösteriyordu. Benim çizdiklerimden daha güzellerdi. Yapacak hiçbir şey yoktu; o yüzden insanlar makyaj yapıyor, saçlarıyla uğraşıyorlardı. Bazı genç kızlar ailelerinden kendilerine makyaj malzemeleri almalarını bile istiyordu. Geceleri dans ediyor, bazen dans yarışması düzenliyor, bazen ise dans ederken ağlıyorlardı.”
“Siz hanım değil, teröristsiniz...”
Orta sınıftan, eğitimli bir kadındı Rebieh. Aynı hücreyi paylaştığı diğer kadınlarsa çoğunlukla eğitimsiz, alt sınıftan insanlardı. Hücrenin ‘sözcüsü’ olması uzun sürmedi. Mahkumlar adına gardiyanlarla konuşmaya, ihtiyaçları bildirmeye ve hücreyi – bir anlamda – yönetmeye başladı.
İçerde, beraber yattığı kadınların resimlerini yapmaya başlaması da uzun sürmedi. Siyah-beyaz portrelerini ağır gölgelerle çizdi. Kadınların vücut ve yüz hatları, Rebieh’in Goya’dan etkilendiğini gösteriyordu; en sevdiği sanatçılardan biri gibi çizmeye çalışıyordu...
Gardiyanlar, bir yılbaşı gecesinde parti düzenlemelerine izin verdiğinde de, onlara üzerine ‘4 numaralı hücrenin hanımları yeni yılınızı kutlar’ yazılı bir kart hazırladıklarını anlatıyor Rebieh:
“Cevapları şu oldu; siz hanım değil, teröristsiniz...”
Gözaltına alındığında reşit değildi, bütün kadınlardan annesi olmalarını istiyordu...
Hücredeki 'hanımlardan' biri: Rama al-Eid. Esad’a karşı ayaklanmanın başladığı Dera kentinden. Ülkesinin badminton şampiyonu.
Suriye yönetimine karşı aktivizm suçlamasıyla gözaltına alındığında henüz reşit değilmiş. 18’ine bastığında zaman yargıç, 6 yıl 8 ay mahkumiyetine karar vermiş:
“İçerdeki bütün kadınlardan annesi olmalarını istiyordu. Kocaman gözleri ile çok güzel bir kızdı.”
Takma adı, ‘çikolata’ imiş.
Meryem’in durumu ise, belki de içlerindeki en trajik hikâyeye tekabül ediyor. Altı çocuk annesi. Halep’te, hükümetin gizli bir hapishanesinde aylarca yatmış; çocuklarının ‘isyancı olma ihtimali’ ile sorgulanmış ve Şam’a, terör suçlamasıyla götürülmüş.
Şam’daki mahkemede şansı bir nebze dönmüş, ‘anlayışlı’ bir yargıcın önüne düşmüş. Yargıç, Meryem’in “delirdiğini” fark ederek derhal serbest bırakılmasını istemiş. Fakat hukuk, işlemesi gerektiği gibi işlemeyince, bir başka istihbarat örgütü tarafından ‘geri tutuklanmış’ ve Şam’da hapse konmuş.
Hapishanede, o 30 kadının paylaştığı hücrede, sürekli “Ben neden buradayım” diye sorup duruyormuş.Rebieh, bir gün kendisinin de kontrolünü kaybettiğini ve Meryem’e bağırmaya başladığını anlatıyor:
“Bana daha fazla sormamasını haykırdım ve gözyaşlarına boğuldum...”
Rebieh, Meryem’in resmini salıverildikten sonra, aklından yapmış.
O hücredeki kadınlardan bir diğeri ise Hiam. 65 yaşında. Okuma-yazma bilmiyor; ama resim yapmayı öğrenmek istiyor. “Tavşanlara bayılıyordu; ben de ona önce tavşan çizmeyi öğrettim” diyor Rebieh. “Sonra evini ve evinin etrafına çiçekler çizmeye başladı.”
Rebieh hapishaneden çıktıktan sonra, başkasının kaleminin aracılığıyla bir mektup yazmış Hiam, kendisine resim yapmayı öğreten kadına: “Okuma-yazma öğrenmeme gerek yok. Sen bana resim yapmayı öğrettin ve bu, benim için en iyi kendimi ifade etme yolu. Artık bir ev de çizebiliyorum; hayallerimi de...”
Hapishaneden çıktıktan ve Lübnan’a kaçtıktan sonra da İspanya’da Goya üzerine çalışmak için bir sanat programına kabul edildi ama İspanya hükümeti, Rebieh’e vize vermedi.
Fakat resim yapmayı da kendi mücadelesini de bırakmadı. Kendi sergilerini hazırlamaya başladı ve hücre arkadaşlarını çizmeye, hapishanedeyken çizdiklerini dallandırıp budaklandırmaya devam etti.
“Onları çiziyorum, çünkü unutulmamalarını istiyorum...”
Aklı, bir türlü kaldığı hapishane hücresinden çıkamamıştı ressamın. Gittiği bir psikoloğun kendisinden ‘artık hapishaneden çıktığına inanmasını’ istediğini söylüyordu Rebieh: “Bütün bu resimleri yaptıktan sonra, rahatlamış hissettim. Sanki hepsini içimde tutuyordum ve artık çıktılar.”
Ressam, New York Times’a verdiği mülakatta “Onları çiziyorum, çünkü unutulmamalarını istiyorum” diyor:
“Kendimin dışarda ve onların hâlâ içerde olduğunu hatırlamaya devam ediyorum.”