İtalya ve Malta'nın Akdeniz'de kurtarılan yüzlerce Afrikalı göçmene limanlarını kapatması Avrupa Birliği ülkelerinin iltica politikasında içine düştükleri anlaşmazlığın daha da tırmanacağına işaret ediyor. Süddeutsche Zeitung Almanya'nın iltica politikasında yapılması öngörülen düzenlemeleri konu alan yorumunda şu görüşlere yer vermiş:
"Avrupa'da giderek azalan devlet düzeyindeki acıma duygusu ve iyi niyetliliğin karşı örneğini veren İspanya boğulmaktan kurtarılan 629 göçmene limanlarını açarak, ülkesinde mülteci görmek istemeyen yeni İtalya İçişleri Bakanına insanlık dersi verdi. İspanya'nın jesti ve iyi niyetli davranışlar olmadan mültecilerin korunması mümkün değildir. Almanya İçişleri Bakanı Seehofer'in hazırladığı ve Başbakan Merkel ile ihtilafa düştüğü için ertelemek zorunda kaldığı 63 maddelik iltica ajandasının sadece mültec, karşıtı değil mülteci yanlısı yönlerinin de bulunması, iltica işlemlerini yokuşa sürmek yerine iyileştirmesi umulur. Sınırdan çevirmeler sonuç getirmez, sadece komşu ülkeleri kızdırır. Önemli olan, mültecilerle mülakat prosedürünün iyileştirilmesidir. Bu yüzeysel bir şekilde yapıldığı için sistem işlemiyor. Mültecilerin aylarca kamplarda alıkonması da çözüm olamaz. Almanya İçişleri Bakanı'nın çözülmesi imkânsız gibi görünen soruna basit çözüm yolu olarak sunduğu mülteci adaylarını kamplarda toplama formülü sorunları ortadan kaldırmaz, aksine daha da büyütür.”
Frankfurter Allgemeine Zeitung Avrupa'da yayılmakta olan mültecileri ret etme anlayışına şu satırlarla değiniyor:
"İtalya ve Malta'nın yardım gemisine verdikleri karşılık akla iki soru getiriyor. İnsani olanını yanıtlamak kolay. Hiçbir Avrupa ülkesi hele sağlık söz konusu olduğunda, insanları siyasi anlaşmazlıklarda koz olarak kullanmamalıdır. Yeni başbakanın her zaman aynı insani jestte bulunacağına ihtimal verilmese de, İspanya'nın ahlâk pusulası doğruyu göstermiştir. Buna karşılık, bir ülkenin düzensiz göçe karşı önlem alma hakkının olup olmadığı da sorulabilir. Ne de olsa İtalyanlar kısıtlayıcı göç politikası uygulayacağını duyuran bir hükümet seçtiler. Diğer Avrupa başkentlerinde de dış sınırların daha iyi korunmasının sözü ediliyor. Son olay, mülteci gemilerinin son çare olarak geldikleri yere geri gönderilebileceğini akla getiriyor. İtalya'daki sağ popülistlerin bunu göze alıp almayacaklarını bekleyip görmek gerekecek. Çünkü göçmenleri kurtaran "Aquarius” adlı gemiyi nicelerinin izleyeceği kesindir.”
Almanya'da gün geçmiyor ki, dizel motorlu araçların emisyon skandalına yenileri eklenmesin. Savcılık Audi yönetim kurulu başkanı hakkında hilekârlık yaptığı zannıyla soruşturma açtı. Daimler'in yönetim kurulu başkanı ikide bir hesap vermek üzere Ulaştırma Bakanlığına çağrılıyor. Neue Osnabrücker Zeitung sonu görünmeyen dizel skandalıyla ilgili yorumunda şu görüşlere yer vermiş:
"Daimler'in CEO'si Dieter Zetsche skandal patlak verdiğinde kıvançla kendi motorlarının temiz olduğunu duyurmuştu. Zamanla test sonuçlarının normlara uygun olmadığı ortaya çıkmış ve hükümet Daimler'e baskı yapmaya başlamıştı. Şirket egzoz sistemi manipüle edilen yüz binlerce Mercedes'i geri çağırmak zorunda kaldı. Daimler şimdi rakibi Volkswagen'in durumuna düştü. Şirket yönetiminin gerçekleri taksitle duyurması imaj kaybına da yol açıyor. Holdingler azami şeffaflığa zorlanmalıdır. Devlet geri çağırtma yetkisi ve motorlu taşıtlar dairesinin testleri sayesinde güçlü bir silaha sahiptir. Bu silahı kullanması iyi olmuştur. Gereksiz yere başkalarının durumunu düşünmenin yeri yoktur.”
Süddeutsche Zeitung trafiğe çıkmasına izin verilen milyonlarca yüksek emisyonlu aracın insan ve çevre sağlığına zarar verdiğini vurguladığı yorumunu şöyle sürdürüyor:
"Skandalın Almanya'daki bilançosu şimdiye kadar yüz kızartıcı oldu, denebilir. Holding yöneticileri devlet ses çıkarmadığı için bildiklerini okuyabileceklerini sandılar. Audi yönetim kurulu başkanına soruşturma açılması ve Daimler'e yöneltilen manipülasyon suçlaması, şirketlerin marifetlerini bütün açıklığıyla masaya yatırma sürecinin henüz başında olduğunu gösteriyor. Yargı ve yürütmeden gelen baskının artması rahatlarını kaçıracaktır. Hükümet bu önemli sanayi branşına duyulan güvenin hızla kaybolmasına seyirci kalamaz. Harekete geçmekte geç kalmış da olabilir. Daimler'in yasa dışı faaliyetlerde bulunduğu şüphesi doğru çıkarsa, Volkswagen'in neden olduğu egzoz skandalı bütün Alman otomotiv endüstrisini saran bir sistem krizine dönüşebilir.”
DW, dpa, afp/AG, BK
© Deutsche Welle Türkçe