Karar yazarı Taha Akyol, Barış bildirisine imza atan akademisyenler hakkında hah ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyelerine hakkında yapılan eleştirilere karşı çıktı. Akyol, "Yargıçlarının vatanseverliğini sorgulamak kimsenin haddi değildir" dedi.
Anayasa Mahkemesi, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiri nedeniyle mesleklerinden ihraç edilen, haklarında disiplin cezaları verilen, “terör örgütü propagandası” suçundan dava açılarak hapse mahkûm edilen ve bazıları cezaevine konulan akademisyenlerin bireysel başvuruları hakkında ‘hak ihlali’ kararı vermişti. Kararın ardından bazı gazeteler AYM üyelerini suçlamış bir grup akademisyen de karşı bildiri yayınlamıştı.
Akyol verilen karara dönük tepkilere karşı çıktı. Karar gazetesinde, "Anayasa Mahkemesi hain mi?" başlığıyla bir yazı kaleme alan Akyol şunları kaydetti:
Anayasa Mahkemesi’nin ‘Barış Akademisyenleri’ denilen grubun bildirisi hakkındaki kararını biliyorsunuz. 8 üye bildirinin suç sayılmasını hukuka uygun buldu; diğer 8 üye “hak ihlali” olarak gördü.
Başkan Zühtü Arslan da “hak ihlali” deyince, karar bu yönde çıktı.
Önce şunu belirteyim; öteden beri çeşitli kararlarını eleştirdiğim Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin en temel kurumlarından biridir. Yargıçlarının vatanseverliğini sorgulamak kimsenin haddi değildir.
AYM’nin kararları hukuk diliyle elbette eleştirilir fakat yargıçları hakkında “terörle mücadeleyi sekteye uğratma ve ülkemizi karalama” imasında bulunmak fevkalade yanlıştır, ağır bir bühtandır. Bir hukukçu olarak bunu reddediyorum.
"Çözüm süreci"
‘Çözüm Süreci’ denilen dönemde, PKK silah ve patlayıcı yığınağı yaptı, hendek ve tüneller kazdı, “şehir örgütlenmesi”ni kökleştirdi. Böylece Suriye’deki “Rojava Devrimi”ni Türkiye’ye taşıyacaktı! PKK bu silahlı altı yapıyı ve militan örgütlenmesini o süreçte hükümetin göz yummasıyla yaptı! Bu benim iddiam değil, o zamanki yetkililerin resmî açıklamalarıdır.
Bugün Anayasa Mahkemesi’ni neredeyse ihanetle suçlayanlar o zaman bir eleştiri, bir uyarı yaptılar mı bilmiyorum ama ben şöyle yazılar yazmıştım:
“Süreç bozulmasın diye devletin bir ölçüde hareketsiz kaldığı bugünkü ortamda, evet çok şükür şehit cenazeleri gelmiyor, gençler ölmüyor ama PKK’nın daha büyük bir tehdit haline gelmeye yöneldiğini gözden kaçırmamak gerekir…”(Hürriyet, 16 Temmuz 2013)
Nihayet devlet, elbette haklı olarak 24-25 Temmuz 2015’te operasyon başlattı.
Maalesef şehitler ve sivil kayıplar verildi, sokağa çıkma yasağı ilan edildi, yerleşim birimleri boşaltıldı, büyük mağduriyetler oldu...
Fakat silahlı, bombalı, bubi tuzaklı, hendekli, tünelli terör yapılanması başka nasıl çözülebilirdi?!
Unutmayalım ki devletin bu operasyonlarının “tedbiren durdurulması” için yapılan başvuruları hem AYM hem AİHM reddetti; devlet hiçbir hukuki engelle karşılaşmadı…
Talihsiz bildiri
Öyle bir dönemde, Barış İçin Akademisyen İnisiyatifi 10 Ocak 2016’da bildiri yayınladı. “Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını açlığa susuzluğa mahkum etmekte” diyorlar, “ağır silahlarla saldırarak… başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı katliam ve bilinçli sürgün” politikası izlediğini ileri sürüyorlardı.
Böyle bir bildiriyi hoş görmek mümkün değildir. Hiç olmazsa o silah ve patlayıcı yığınaklarını, PKK’nın terör metotlarını da eleştirmeleri gerekirdi, bunu yapmamışlardı.
Fakat siyasi ve etik bakımdan kesinlikle yanlış olan bu bildiri kanunlara, Yargıtay, AYM ve AİHM içtihatlarına göre cezalandırılması gereken bir “suç” muydu?
Buna kim karar verir? Sen ben değil, yargı…
Ağır Ceza mahkemesi 1 yılla 3 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırdı.
AYM ise, AİHM içtihatlarını esas alarak, bu cezalandırmanın “hak ihlali” olduğuna karar verdi.
İkinci bildiri
Bu kararından dolayı AYM’yi suçlayan 1071 akademisyenin isimlerine baktım. Anayasa hukukumuzun önde gelen isimlerinden kimler var? Ergun Özbudun, Kemal Gözler, Necmi Yüzbaşıoğlu, Osman Can gibi, hayır yoktu.
Ceza hukukumuzun önde gelen isimleri var mı? Adem Sözüer, İzzet Özgenç, Ahmet Gökçen gibi bu iktidar döneminde Ceza Kanunu yazan isimler? Hayır yoktu.
Zaten imzacılar arasında hukukçu sayısı bir elin, hadi diyelim iki elin parmağı kadardı; ama suçlayıcı ifadelerle eleştirdikleri karar, bir AYM kararıdır!
Elbette akademisyenler ve herkes AYM’nin bu kararı kararını eleştirebilirler ama AYM’yi suçluyorlar.
Ülkeyi karalamak!
AYM’nin bu kararını “terör örgütlerine karşı etkin operasyonların gerçekleşdiği dönemde almasını” dikkat çekici bulmuşlar.
AYM kaç yıl bekleseydi? Üstelik devlet hendekleri kapatırken AYM verdiği kararlarla güvenlik güçlerimizin önünü açmıştı.
Hele AYM hakkında “terörle mücadeleyi sekteye uğratma ve ülkemizi karalama” iması yapılmasını anlamak mümkün değildir.
Oysa öyle bir çağda yaşıyoruz ki bir devletin maruz kalabileceği en tahripkar “karalama”, hukuksuzluk görüntüsünün yoğunlaşmasıdır! Bunu önleyerek ülkeye en iyi hizmeti yapacak kurumların başında evrensel hukuka göre kararlar veren bağımsız yargı organları gelir!
Eleştirin ama aşağılamayın.
İhlal kararını AYM değil de AİHM verseydi “ülke karalanmış” olmayacak mıydı?!
Ben hukuki değerlendirmemi AYM’nin gerekçeli kararı yayınlandıktan sonra
yazacağım.