27 Kasım 2019 12:55
Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, 4 yıl önce 28 Kasım’da Dört Ayaklı Minare’nin önünde basın açıklaması yaptıktan hemen sonra öldürüldü.
Yarın ölüm yıl dönümü.
Üzerinden 4 yıllık bir süre geçmesine rağmen, Diyarbakır’ın ortasında, güpegündüz işlenen cinayete yönelik soruşturma dosyasında tek bir şüpheli yok.
Ancak neden tek bir şüphelinin bile bulunamadığını açıkça ortaya koyan çok önemli bir tanık ifadesi Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dosyasına girdi. 3 Ağustos 2016’da verdiği ifadede Elçi dosyasındaki bazı kanıtların karartıldığı iddiasını ortaya atan Adli Tıp Kurumu çalışanı Mehtap Altuğ’un bu beyanlarının kamuoyuna yansımasının ardından yeniden ifadesinin alındığı ortaya çıktı. Altuğ, 11 Ekim 2019’da İstanbul Emniyeti’ne tanık sıfatıyla verdiği ifadede, çalıştığı kurum olan Adli Tıp Kurumu’nun, "Yalan, iftira, suç duyurusunda bulunacağız" açıklamasına karşılık, "2016’da alınan ifadem doğrudur, bana aittir. Arkasındayım" dedi. Altuğ’un bu ifadesi, Elçi cinayeti soruşturma dosyasına girdi. Diyarbakır Barosu avukatları, Altuğ’un ifadesinin sadece somut olarak ortaya attığı iddia açısından değil, Elçi cinayetiyle özel olarak uğraşıldığını, başka kanıtların da karartılmış olabileceğini gösterdiğinden dolayı büyük öneme sahip olduğunu söyledi.
TIKLAYIN - Tahir Elçi cinayetinde savcılık Adli Tıp’tan yeni rapor istedi |
Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin önünde yaptığı basın açıklamasından hemen sonra kim tarafından ateşlendiği hala belirsiz bir kurşunla yaşamını kaybetti. Ancak aradan geçen 4 yılda Diyarbakır’da 2 başsavcı, 3 savcı, 4 müfettiş görevlendirildiği halde Elçi’nin katileri hâlâ bulunamadı. Cinayetten sonra olanları, katilin neden hala bulunamadığını gösteren süreci şöyle özetleyebiliriz:
* Cinayet öncesinde inanılmaz olaylar yaşandı. Diyarbakır gibi devletin sürekli teyakkuzda olduğu bir kentte bunca 'ihmalin' bir araya gelebilmesi ve bununla ilgili hiçbir yaptırım uygulanmaması da anlaşılmazdı. Elçi cinayetinden hemen bir gün önce polise saldırı düzenleyen 2 YDG-H'linin bindiği taksiyi polis durdurdu. Taksidekiler kendilerini durduran iki polisi öldürerek basın açıklaması yapılan sokağa girdi ve burada çıkan çatışmada Elçi öldürüldü. Avukatların çabası ve alınan ifadeler, o taksinin zaten takipte olduğunu, Balıkçılarbaşı gibi kentin en yoğun bölgelerinden birine gelene kadar trafik yoğunluğu gerekçesiyle müdahale edilmediğini, trafiğin kesilerek müdahale yolunun seçilmediğini açığa çıkarttı.
*Elçi ise tüm bunlar yaşanırken, operasyonlarda ve çatışmalarda zarar gören Dört Ayaklı Minare’nin ve kültürel mirasın korunması konusunda basın açıklaması yapıyordu. İddiaya göre, bölgedeki onlarca kamera, Elçi’yi vuran silahı kayda alamadı. Polislerin olaydan sonra verdiği ifadelerin özü de aynıydı: "Ben ateş etmedim, başka ateş edeni de görmedim."
* Olaydan sonra ilk keşif, aynı gün saat 15.00'te gerçekleştirildi ama yarım kaldı. İkinci ve kapsamlı keşif olaydan tam 110 gün sonra yapıldı.
* 17 Mart 2016'daki yapılan bu keşiften sonra bilirkişi raporu ise sadece iki günde yazıldı. Ve rapor yazılırken, tıbbi belgeler, otopsi bulguları, fotoğraf ve videolar dosyada yoktu, hepsi Adli Tıp’ta bekliyordu.
* Eksik belgelere rağmen, raporda çok iddialı bir yorum yapıldı, dosya kapatılmak istendi: "Ölümüne neden olan atışın, hangi silahtan, hangi açıyla, kişinin hangi vücut pozisyonuyla gerçekleştiğinin tıbben ve fiziken bilinemeyeceği..."
* Bu arada bazı görüntülerin kayıp olduğu da anlaşıldı. Yenikapı Sokak’ta yer alan PTT Şubesi’nin 5 nolu güvenlik kamerası kayıtlarında olay günü saat 11.34 ile 11.51 saatleri arasında 17 dakikalık bir kesintinin olduğu saptandı. Foto Film Şube Personeli’nce çekilen görüntü kayıtlarında yaklaşık 13 saniyelik bir kesintinin olduğu da tespit edildi. Bu görüntülerle ilgili suç duyurusunda bulunuldu ama sonuç elde edilmedi.
* Cinayetin üzerinden zaman geçtikçe, gizli tanıklar ortaya çıktı. "Elçi’yi biz vurduk, merkezden talimat geldi, ortalığı karıştırmak istedik" ifadeleri bazı gazetelerin manşetlerini de süsledi. Gerçek olmadığı çok belliydi.
* Aylardır hiçbir ilerlemenin olmadığı dosya açısından İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu’nun hazırladığı rapor büyük önem taşıyordu. Tüm görüntüleri aylarca izleyen, Adli Tıp’tan görüş alan müfettişlerin tespitleri düğümü çözebilirdi. Diyarbakır Barosu ve avukatlar, raporun akıbetini sürekli sordu. Bakanlıktan, raporun tamamlandığı, Diyarbakır Başsavcılığı’na ve ilgili mülki idareye gönderildiği ancak adli nitelik taşıması nedeniyle avukatlara verilemeyeceği söylendi. Savcılık ise buna rağmen ısrarla raporun dosyaya gönderilmediğini bildirdi. Raporun akıbeti hala belirsiz.
* Diyarbakır Barosu ve avukatlar, bunun üzerine harekete geçti. İngiltere’deki Londra Üniversitesi Adli Mimari Bölümü ile anlaşıldı, eldeki tüm kayıtlar buraya gönderildi. Uzman kuruluş, saniye saniye, bilimsel yöntemlerle görüntüleri inceledi.
* Londra Üniversitesi Goldsmith Koleji bünyesindeki Forensic Architecture (Adli Mimarlık) tarafından hazırlanan rapor aydınlatıcıydı. Rapora göre Elçi’nin öldürülmesi esnasında olay yerinde bulunan YDG-H mensuplarından ikisi de öldürücü atışı yapmadı ancak polis memurlarından üçünün Elçi’ye yönelik doğrudan ateş hattı vardı ve eşkali raporda verilen bir tanesi açık ve engelsiz bir ateş hattıyla silahını ateşleyen tek memurdu. Olay sonrasında ifade veren bazı polislerin beyanının aksine raporda, uzak bir mesafeden uzun namlulu bir silahın ateşlendiğine dair herhangi bir işitsel delile ulaşılamadığı da belirtildi. Savcılık, belirlenen isimlerin ifadesini "şüpheli" sıfatıyla almadı. Dosyayı yeniden Adli Tıp Kurumu’na gönderdi.
TIKLAYIN - Tahir Elçi’yi öldürmüş olabilecek 30 kurşun İngiltere'de incelendi: Üç polisin doğrudan ateş hattı vardı; biri silahını açık, engelsiz şekilde ateşledi |
* Adli Tıp’tan gelen yanıt, önceki rapordaki görüşlerinin sürdüğü yönündeydi. Uzman kuruluşun raporuyla ilgili ise herhangi bir beyan içermiyordu.
Bu noktada dosyaya giren yeni bir ifade büyük önem taşıyor. Bu ifade 11 Ekim 2019’da İstanbul Emniyeti tarafından alındı ve Diyarbakır Başsavcılığı’na gönderildi. İfade dosyaya birkaç gün önce girdi.
Adli Tıp Kurumu’nda çalışan Mehtap Altuğ’un, 3 Ağustos 2016’da verdiği ifadede Tahir Elçi cinayeti ile ilgili delilin UYAP’tan silindiğini söylediği açığa çıkmıştı. Açıkça delil karartıldığını söylüyordu. Alındıktan 3 yıl sonra, geçtiğimiz aylarda ortaya çıkan bu ifadeyle ilgili olarak Diyarbakır Barosu, suç duyurusunda bulundu. Aynı zamanda Diyarbakır Başsavcılığı’ndan olayın araştırılmasını istedi. İfade, doğrudan dosyaya girmemişti ve nedense dosyaya gönderilmemişti. FETÖ soruşturması kapsamında alınan ancak cinayetle ilgili önemli bilgiler içeren 2016 tarihli ifadenin cinayet dosyasına neden gönderilmediği sorusunun yanıtı belirsiz.
Altuğ, bu ifadesinde şunları söyledi:
"En son yaklaşık 4 ay önce Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin ölümü ile ilgili olarak delil torbaları içerisinde kovan, Eküvyon çubukları vardı, kamera cihazları vardı. Bu dosya uzman olan Arif Bingöl’e zimmet verildi. Dosyanın diğer partnerleri ben ve Turgay Kandemir idik. Polisin yapmış olduğu incelemede bir eküvyon çubuğunda DNA bulunamadı şeklinde belirtilmişti. Ancak Arif Bingöl erkek DNA profiline ait tespit yaptı. Bu durum rapor olarak UYAP projesine girildi. Arif Bingöl yazıyı e-imzalı olarak bana gönderdi. Ben yazıyı sistem üzerinden imzaladım. 3. partner de imzaladı. Evrak biyoloji bölüm başkanı Bestami Çolak’ın imzasına sunulmak üzere sistemden gönderildi. Bölüm Başkanı Bestami Çolak benim de bulunduğum bir ortamda Arif Bingöl’e kurum başkanı Yalçın Büyük’ün ve Başkan Yardımcısı Ömer Müslümanoğlu da dosyadan o maddeyi çıkartın şeklinde talimat verdi dedi. UYAP yargı ağı sisteminden ise Bestami Çolak dosyayı reddetti. Dosya içerisinde DNA analizlerinin yer aldığı kurum içi laboratuvar programı ALİS isimli program içerisinde yer almaktadır. Bu husus sabittir. Kurum Başkanı Yalçın Büyük, Başkan Yardımcısı Ömer Müslümanoğlu ve bölüm başkanı Bestami Çolak’ın talimatı ile bulunan DNA örneği dosyadan çıkartıldı. Yukarıda da izah ettiğim gibi dosyanın sahibi Arif Bingöl DNA örneğini dosyadan çıkartarak yeni bir dosya hazırlandı ve bu yeni dosya imzalanarak Diyarbakır’a gitti."
Adli Tıp Kurumu, kurum çalışanının açığa çıkan bu ifadesi ile ilgili olarak, geçen Eylül’de yaptığı açıklamada, "iddialar tamamen yalan ve iftiradan ibarettir. Suç duyurusunda bulunacağız" ifadelerini kullandı.
Açıklamada, "Üzerinde şarjör, kabza, tetik, sürgü ve fişekler yazılı toplam 5 (beş) adet bulgu zarfı içinden daha önce yapılan inceleme amaçlı uç kısımları kesik eküvyon çubukları ile kan örneği üzerinde DNA incelemesi yapılmış ve eküvyonlardan sadece sürgü olarak isimlendirilmiş olan eküvyonda mukayeseye elverişli olmayan nitelikte DNA elde edilmiş, diğer örneklerde ise DNA tespit edilmemiş ve buna yönelik hazırlanan rapor 15.01.2016 tarihinde Başsavcılığa gönderilmiştir. Dolayısıyla iddia edildiği üzere, tespit edilmiş olup da rapora geçirilmemiş herhangi bir DNA verisi söz konusu değildir. Bu DNA analizlerine ait izolatlar mevzuatımız çerçevesinde laboratuarımızda muhafaza edilmekte olup, gerektiğinde yeniden inceleme imkanı bulunmaktadır. Ayrıca kanıtlar her türden yeniden inceleme ve denetime imkan sağlayacak şekilde muhafaza edilmektedir. İncelemelerin tümü bilimsel standartlar çerçevesinde, büyük bir titizlikle yapılmış olup; haber kaynağı olan ilgili çalışanın ifadesi başından sonuna kadar yalan ve iftiradan ibarettir. Adli Tıp Kurumu olarak ilgili hakkında adli soruşturmayı ve kamuoyunu yanlış yönlendirme, iftira, Kurum ile çalışanlarını zan altında bırakması nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacağı ve idari açıdan da gereğinin yapılacağı hususlarını kamuoyunun bilgisine saygı ile sunarız" denildi.
Ancak halen Adli Tıp’ta çalışan Altuğ, geri adım atmadı. Diyarbakır Başsavcılığı’nın talebi üzerine Ekim ayında yeniden ifadesi alındı. Tanık sıfatıyla alınan bu ifadesinde Altuğ, önceki ifadesinin arkasında olduğunu söyledi. Savcılık dosyasına birkaç gün önce giren ifadede Altuğ, şunları söyledi:
"Halen İstanbul Adli Tıp’ta … uzman olarak görev yapmaktayım. Bana gösterilen 3 Ağustos 2016 tarihli Güvenlik Şube Müdürlüğü tarafından alınan ifadem doğrudur. Uzmana gelen mühürlü torba açıldığı andan itibaren bütün deliller tek tek fotoğraflarıyla birlikte ALİS sistemine kaydedilmektedir. İlk DNA incelemesinde DNA profillerinde birkaç bölge eksik çıktığı için ikinci çalışma istek yapıldı. DNA miktarı arttırılarak ikinci PCR-DNA yüklemesi istendi ve tüm DNA profilleri eksiksiz olarak başarılı şekilde elde edildi. Hatta başka kurumlarca yapılan incelemede elde edilemeyen delili bulduğumuz için kendimizi başarılı bulduk. Çünkü eser miktarda bir biyolojik delilden tam bir DNA profili elde etmek büyük bir başarıdır ve laboratuvarımızın başarısını göstermektedir. Zaten Biyoloji İhtisas Dairesi’nde adli bir dosyanın bir uzmana zimmet edilişinden rapor hazırlanana kadar geçen DNA çalışmaları ALİS sisteminde incelendiğinde beyanlarımın doğru olduğu görülecektir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir."
Diyarbakır Barosu ve Elçi ailesinin avukatları, Altuğ’un iddialarının arkasında durmasını önemsiyor. Sözünü ettiği kanıtın tek başına cinayeti aydınlatmaya yetecek seviyede olmasa bile kanıtlarla özel olarak uğraşıldığını göstermesi açısından önem taşıdığını gösteriyor. İfadenin, başka kanıtların da karartılmış olabileceğini gösteren çok önemli bir veri olduğu görüşündeler.
Elçi cinayetinin üzerinden 4 yıl geçti ve dosyada tek bir şüpheli yok. Teftiş Kurulu raporu ortada yok, Adli Tıp raporu kuşkulu, uzman kuruluşun raporu dikkate alınmıyor, görüntüler eksik…
Cinayeti aydınlatma niyetinin olmadığı da açıkça ortada.
© Tüm hakları saklıdır.