Gündem

Tahir Elçi'nin öldürülmesinden 2 ay geçti; içimde bir taş!..

"Tahir abi öldü güzel günler görmeden..."

28 Ocak 2016 19:24

Derya Bozarslan

28 Kasım 2015 Cumartesi: İstanbul’dayım. Misafirim var. Sabah arkadaşımın hazırladığı mükemmel kahvaltıya gözümü açtım. Kahvaltıya oturmaya hazırlanıyorken arkadaşım yüksek sesle haber başlıklarını okuyor; “Diyarbakır’da çatışma çıkmış, Suriçi’nde.”

-Aman ya, okuma artık. Hergün öyle zaten..

Öylesine… Rutin bir günümüz gibi… Biraz sonra “Bir gazeteci yaralanmış sanırım” dedi. 

Kardeşlerim Diyarbakır’da gazeteci. Hemen aradım, ikisine de ulaşamadım. Annemi aradım, “Felat nerede?” Felat’ın orada olma ihtimali çok yüksekti çünkü. “Felat iyi, evde. Merak etme” dediler." Peki Mahmut?

“Konuşamadık Mahmut’la. Telefonu sürekli meşgul. Haber geçiyordur muhtemelen” dediler. “ Tamam. Merak etmeyin. Birileriyle konuşuyordur” dedim. Ama sürekli meşgul sinyali veren bir telefonun başka biriyle konuşmak demek olmadığını 10 Ekim’de deneyimlemiştim. Ankara patlamasında, HDP’de, Ankara’da olan çalışma arkadaşlarımıza ulaşmaya çalışıyorken, Abdülbari Şenci’nin sürekli meşgul sinyali veren telefonunu yakınlarına haber veriyor diye yorumlayıp ilk birkaç saat çok umutlanmıştım. Oysaki aynı anda bir çok kişi arayınca da telefon meşgul çalarmış. 

Arkadaşımız feci şekilde ölmüştü. Mahmut’un telefonu hep meşguldü. Son olarak, sosyal medyadan son paylaşımını ne zaman yaptığına bakmak istedim. Açtım. Tam 1 dakika önce paylaşmıştı. “Diyarbakır Baro Başkanı Av. Tahir Elçi öldürüldü…” Mahmut yaşıyordu.

29 Kasım 2015 Pazar: Diyarbakır’da Tahir Elçi’nin cenazesinde yürüyoruz. Yanımda arkadaşım var. Kolkolayız. 14 Haziran 2013’te Diyarbakır’da babamı gömmeye gittiğimizde aynı arkadaşım kolumdaydı.  Şehitlik mezarlığına doğru yürüyorduk. Babamı gömmeye…

2013 Newroz’uydu. Güzel günler gelecekti. Umutluyduk… Babamı hastalığa sürükleyen en önemli sebeplerden biriydi “şu Kürtler şu Kürdistan ne olacak” ağrısı. Babamın cenazesinde yürüken, en cok da bunu düşünüyordum.

“Ah keşke biraz daha dayansaydın da Kürdistan’ın güzel günlerini görebilseydin.”

2013 Newroz’uydu. Çok inanıyorduk, şavaş bitecekti.

2,5 yıl sonra Yeniköy mezarlığına doğru yürüyoruz. Tahir Abi’yi gömmeye. “Ah babam iyi ki gittin. İyi ki görmedin bu kara günleri diyorum.” Tahir abi geliyor aklıma sonra. O, her an telaşlı halleri, o aydın gülüşüyle Diyarbakır’daki son karşılaşmamız… “ Kız bak tutuklanırsam, İstanbul’da benim için de eylemler yapmazsan, kafanı kırarım” dediği gün... Keşke Bakırköy’e getirildiğin o gecenin sabahında serbest bırakıldığına bu kadar sevinmeseydik. Keşke tutuklansaydın o gece…

“Diyarbakır Baro Başkanı Av. Tahir Elçi öldürüldü!…” Bu haber boyumdan ve ağırlığımdan daha büyük bir taşa dönerek, oturdu kalbimin üstüne. O kadar ağır ve acı ki geçmiyor… kalkmıyor…

Babam güzel bir insandı… hastaydı.. dayanamadı… öldü…

Tahir Elçi sağlıklıydı… güzel bir insandı… dayanamadılar… öldürdüler…

Hayatım boyunca kaybettiğim ilk yakınım babamdı ve babam öldüğünde bu kadar yanmamıştı canım. 

28 Kasım günü anladım, meğer ne kadar da güzelmiş insanın kendi doğasına ölmesi. Ne de güzelmiş bedeninin dayanamayıp kendini bırakması. Ya birileri birgün dayanamazsa senin varlığına ve alıp götürürse seni, öylece çaresizce teslim olursan... Ah babam, meğer ölümlerin en güzelini sunmuşsun bize. 

Bizim bu çaresizliğimiz Tahir Abi… Öylece bir taş bırakıp gittin kalbimizin tam üstüne!..

Babam öldü güzel günler görmeden,

Tahir abi öldü güzel günler görmeden...

Savaş bitmedi!...

24 Ocak 2016 Pazar: HDP 2. Olağan Kongresi Ankara.

Cizre 46, Sur 58 gündür abluka altında

Tahir Elçi katledileli tam 2 ay oldu.

 “Ortak vatan”

“Eşit yurttaşlık” 

Ah iki gözüm Tahir Abim güle güle sana güle güle!..