*Taner Akçam
Elimizde, Bahaettin Şakir’e ait, 4 Temmuz 1915 tarihinde, İttihat ve Terakki Elâzığ (Harput) Müfettişi Nazım Bey’e iletilmek üzere, Vali Sabit Bey’e çekilmiş bir telgraf var. Telgrafın amacı Ermenilerin sürgün ve imhalarını koordine etmektir. Telgrafta şunlar yazıyor: “Oradan sevk olunan Ermeniler tasfiye olunuyor mu? Nefy ü tagrîb [sürgün ederek uzaklaştırma] olduğunu bildirdiğiniz eşhas-ı muzırra [zararlı unsurlar] imha ediliyor mu yoksa yalnızca sevk ve i’zâm mı [gönderilme] olunuyor muvazzahan [açık olarak] bildiriniz kardeşim” denmektedir.
Antete dikkat!
Telgrafın sağ üst köşesinde, İçişleri Bakanlığı Umur-ı Mülkiye Müfettişliği anteti var. Belgenin alt tarafında, metnin, Arapça rakamlarla yazılmış, ‘dört rakam’ gruplarından oluşan şifreli hali de bulunmaktadır. Bu dörtlü şifre rakam gruplarının üzerinde her bir rakam grubunun karşılığı olan sözcük de (kelime veya ek) yazılmıştır. Belgenin üzerindeki antet, telgrafın orijinal olduğu kuşku götürmez biçimde kanıtlamaktadır.
Aslında bu belgenin içeriği, araştırmacılar ve konuyla ilgilenenler tarafından daha önce de biliniyordu. Yani bilinmez ve çok yeni ortaya çıkmış bir belge değil bu. Belgenin ve içeriğinin doğru anlaşılabilmesi için, Bahaettin Şakir’in kişiliği, onun görev ve yetkileri konusunda temel bazı temel bilgileri aktarmakta fayda vardır.
Şakir kimdir?
Bahaettin Şakir, hem İttihat ve Terakki Partisi Merkez Komitesi üyesi hem de Teşkilat-ı Mahsusa örgütünün ana sorumlularından birisidir. Osmanlılar resmen savaşa girmeden önce, Şakir Teşkilat-ı Mahsusa faaliyetlerini yürütmek amacıyla (Ağustos 1914) Erzurum’a ana sorumlu olarak gitmiştir. Öncelikli görevi, Kafkasya içlerinde Müslüman ayaklanmalarını organize etmektir. Şakir’in Teşkilat-ı Mahsusa’nın bölgedeki faaliyetlerini koordine ettiğine ilişkin elimizde çok sayıda Osmanlı belgesi mevcuttur. Bu belgelere Osmanlı Arşivinde ulaşmak mümkündür. Bazı belgeler kendisinden açık olarak ‘Erzurumda Teşkîlât-ı Mahsûsa’ya me’mûr Bahaddin Şakir’ olarak söz eder. Kafkas seferlerinin başarısızlıkla sonuçlanması ile birlikte, Şakir tüm enerjisini Ermenilerin imha edilmesine yoğunlaştıracaktır. Altında araba vardır; haberleşmelerinde İçişleri ve Savunma Bakanlıklarının şifrelerini kullanmaktadır.
Şakir, savaş sonrası 1919-21 yılları arasında, İstanbul’da İttihat ve Terakki Parti yöneticileri aleyhine açılan davalarda sanık olarak yargılanır; hem ‘Ana Dava’ dediğimiz İttihatçı yöneticiler davasında, hem de ‘Mamüretülaziz (Elazığ-Harput) Davası’nda sanıktır. Her iki davanın iddianamesinde, Şakir’in faaliyetlerinden ve sıfatlarından sıkça bahsedilir. Şakir, ‘Mamüretülaziz Davası’nda yokluğunda idam cezasına çarptırılır.
Dava delili
4 Temmuz 1915 tarihli telgraf bu davalardaki en önemli delillerden bir tanesidir. ‘Ana Dava’ iddianamesinde, ‘Mamüretülaziz Davası’ iddianame ve karar suretinde belgeden söz edilir ve alıntı yapılır. ‘Ana Dava’ iddianamesinde, Savcılık makamı telgrafı aynen aktarır ve ‘şifreli telgraf’ olarak tanımlar. Belgenin ‘fotoğrafının’ mahkeme evrakı içinde ‘dokuzuncu tertîbde’ bulunduğunu söyler.
İddianameye göre, merkezi İstanbul’da bulunan Teşkilat-ı Mahsusa örgütü, Erzurum’a gitmeden önce Bahaettin Şakir’e külliyetli miktarda para, patlayıcı madde ve otomobil gibi şeylerin yanı sıra haberleşmede kullanmak üzere özel şifre anahtarları da vermiştirBahaettin Şakir’e verilen şifre anahtarlarından bir tanesinin, İçişleri Bakanlığı’na ait olduğu bilgisini, Erzurum Valisi Tahsin Bey de verir. ‘Mamuretülaziz (Harput) Davası’nda şahit olarak dinlenen Tahsin Bey, 2 Ağustos tarihli oturumda, “Bahaeddin Şâkir Bey’in hem Bâb-ı Ali ve hem de Harbiye Nezareti ile görüşmek için iki şifreye malik olduğunu” söyler. Telgraf aynı davanın 10 Ocak 1920 tarihli oturumunda da okunacaktır.
Bu bilgilerden de anlaşılacağı gibi, elimizdeki belge, hiç bilinmeyen ve daha önce hiç duyulmamış bir belge değildir. Belgenin üzerindeki, hangi makama ait olduğunu gösterir resmi antet, belgenin orijinal olduğunu kanıtlamaktadır. Ama bu belgenin orijinal olduğunu kanıtlayan çok önemli bir başka bilgiye daha ulaşmış bulunuyoruz.
Belgenin şifresi
Resimde de görüleceği gibi, belgenin üzerinde dörtlü rakam gruplarından oluşan rakamlar mevcuttur. Bu rakam grupları, söz konusu metnin şifrelenmiş halidir. Her rakam grubunun çözülmüş hali, doğrudan rakam grubu üzerine yazılmıştır.
Osmanlı Arşivinde, Dahiliye Nezareti’ne ait çok sayıda şifreli belge vardır. Bunlar çoğunlukla vilayetlerden İstanbul’a çekilmiş telgraflardır. 1915 Temmuz ayına ait telgrafların önemli bir kısmı ‘dört rakam’ grupludur. ‘Dört rakam’ gruplu telgraflarda, dokuz ayrı şifreleme tekniği kullanılmıştır. Her telgrafın başında hangi tekniğin kullanıldığı çoğunlukla belirtilmiştir; (bir numara, iki, numara, üç numara vb. biçiminde) Bahaettin Şakir’in telgrafında kullanılan, üzerinde de yazıldığı gibi beş numaralı şifreleme tekniğidir.
Şakir’in telgrafını, elimizde var olan beş numara ile şifrelenmiş, dört rakam gruplu arşiv belgeleri ile kıyasladık. Kıyaslama çok kolay bir işlemdir. Çünkü şifrelerin çözümü, belgelerin üzerinde yapılmış ve çözüm her rakam grubunun üzerine ayrı olarak yazılmıştır. Bu kıyaslama sonucunda tespit ettiğimiz büyük gerçek şudur: Bahaettin Şakir, Dahiliye Nezaretine ait beş numaralı şifre anahtarını kullanmıştır. Kontrol ettiğimiz telgrafların 25 tanesinde, Şakir’in telgrafında kullanılan kelime ve eklerin 34 defa kullanıldıklarını tespit ettik. Tespit ettiğimiz kelime ile ekler ve hangi rakam grubu ile şifrelendiği aşağıdaki gibidir:
Sevk [4889]: 18 belge;
Yalnız [4632]: 3 belge;
Bey [2469]: 5 belge;
leri [çoğul eki- 9338]: 3 belge
Oradan [7837]: 1 belge;
İzam [3962]: 1 belge
Kardaş [8299]: 1 belge;
im/ım eki [kardeş-im: 7749]: 1 belge;
Ermeni (8519): 1 Belge;
Eklenmesi gereken son önemli bilgi de şudur: Osmanlı Arşivinde bulduğumuz bu belgeler 2010’lu yıllarla birlikte araştırmacıların hizmetine sunulmaya başlanmıştır. Yani bu tarihten önce bu şifrelerin varlığından kimse haberdar değildi.
Belgenin orijinal olduğu, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek kadar açıktır. Ve belge, İttihatçı yöneticilerin Ermenileri sistemli olarak imhaya tabi tuttuklarını açık olarak göstermektedir. Artık anlamsız ve sadece kendine zarar vermekten başka bir sonuç doğurmayan inkarcılığa son vermenin zamanı gelmiştir ve geçmektedir!
Bu yazı ilk olarak Agos'ta yayımlanmıştır.