"Dibe indiğinizde nerede olduğunuzu gerçekten bilmiyorsunuz. Titanik'in orada bir yerde olduğunu bilerek okyanusun dibinde körü körüne çırpındık ama o kadar zifiri karanlıktı ki okyanusun altındaki en büyük şey sadece 500 metre uzaktaydı ve onu aramak için 90 dakika harcadık."
Titanik enkazının bir bölümünün, Batı Sınırı Alt Akıntısı olarak bilinen soğuk, güneye doğru akan bir su akıntısından etkilenen deniz yatağının bir bölümüne yakın olduğu biliniyor.
Bu "dip akıntısının" akışı, okyanus tabanındaki tortu ve çamurda, bilim insanlarına akıntının gücü hakkında fikir veren, göç eden kumullar, dalgacıklar ve şerit şeklinde desenler oluşturuyor.
"Akıntıların Titanik bölgesinde çalışan herhangi bir derin deniz aracı için tehdit oluşturduğunu görmedim. Akıntılar... haritalama projemiz bağlamında, güvenlik için bir risk değil, hassas haritalama için bir zorluk teşkil ediyordu."
Titanik batığı
Deniz dibinde 100 yılı aşkın bir süre kaldıktan sonra Titanik yavaş yavaş bozulmaya başladı.
Geminin iki ana bölümünün deniz tabanına çarpması sonucu oluşan ilk darbe, enkazın büyük bölümünü büküp deforme etti.
Zamanla geminin demirinden beslenen mikroplar buz saçağı şeklinde "pas sarkıtları" oluşturdu ve enkazın bozulmasını hızlandırdı.
Bilim insanlarına göre, geminin kıç tarafı, daha fazla hasar nedeniyle maruz kaldığı daha yüksek bakteriyel aktivite nedeniyle, baş kısmından 40 yıl daha hızlı bozulmuş durumda.
Seiffert, "Enkaz, esas olarak korozyon nedeniyle sürekli çöküyor" diyor.
"Her yıl biraz daha. Ancak güvenli bir mesafeyi koruduğunuz sürece - doğrudan temas yok, açıklıklardan içeri girmek yok - herhangi bir zarar beklenmiyor" diyor.
Tortu hareketleri
Son derece düşük bir ihtimal olsa da, deniz yatağı boyunca ani tortu akışlarının geçmişte okyanus tabanındaki insan yapımı nesnelere zarar verdiği ve hatta onları sürüklediği biliniyor.
1929 yılında Newfoundland kıyılarında transatlantik kabloları koparan olayda olduğu gibi, bu olayların en büyükleri deprem gibi sismik olaylarla tetikleniyor.
Bu olayların yarattığı risk giderek daha fazla anlaşılıyor; ancak Titan denizaltısının kaybolmasında böyle bir olayın rol oynadığına dair herhangi bir belirti yok.
Titanik enkazının bulunduğu deniz tabanı çok daha eski zamanlarda büyük su altı heyelanlarına maruz kalmış.
Devasa hacimlerde tortunun Newfoundland'dan kıta yamacına doğru akarak "istikrarsız koridor" olarak adlandırılan bölgeyi oluşturmuş.
Bu "yıkıcı" olayların sonuncusunun on binlerce yıl önce meydana geldiği ve 100 metre kalınlıkta tortu katmanları oluşturduğu tahmin ediliyor.
Ancak Titanik'in etrafındaki deniz tabanını uzun yıllar boyunca inceleyen Kanada Jeolojik Araştırmalar Kurumu'nda deniz jeolojisi araştırmacısı olan David Piper, bu tür olayların çok nadir meydana geldiğini söylüyor.
Bulanıklık akıntıları olarak bilinen ve suyun tortu ile yüklenerek kıta yamacından aşağı aktığı olaylar daha yaygın olup fırtınalar tarafından tetiklenebilir.
Piper, "Belki 500 yıllık bir tekrarlama aralığı gösteriyor" diyor. Ancak bölgedeki deniz tabanının topografyası, herhangi bir tortu akışını muhtemelen "Titanik Vadisi" olarak bilinen bir özelliğe yönlendirecek, yani enkaza hiç ulaşmayacaktır.
Seiffert ve Piper, böyle bir olayın Titan denizaltısının kaybolmasında rol oynamış olma ihtimalinin düşük olduğunu söylüyor.
Enkaz alanının çevresinde henüz keşfedilmemiş başka jeolojik özellikler de var.
Kayıp denizaltıyı arama çalışmaları devam ederken, Titan ve mürettebatına ne olmuş olabileceğine dair fazla ipucu yok.
Ancak böylesine zorlu bir ortamda Titanik enkazını ziyaret etmenin riskleri, batışından bu yana gemiyi gören ilk insanların 1986'da yaptığı yolculukta olduğu gibi bugün de geçerliliğini koruyor.