Başbakan Erdoğan’ın, öğrenci evleri ile ilgili açıklamasının ardından Salı günü İstanbul Tophane’deki evi polis ve zabıtalar tarafından basılan üniversite öğrencisi Özge Altın yaşananlarla ilgili olarak, “Erdoğan’ın konuşmasının ertesi günü (5 Kasım) üniversitede olduğum sırada evime otuz kadar polis, sivil polis, zabıta ve maliye memurunun geldiğini öğrendim. Ben olmadığım için ev sahibimle görüşen polisler, burada ‘iki üniversiteli kadının’ yaşadığı ihbarını aldıkları için(!) buranın apart olup olmadığını kontrol edeceklerini söylemişler” dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kız-erkek öğrenci aynı evde kalamaz. Muhafazakar demokrat yapımıza bu ters. Talimatını verdik, denetimi yapılacak” sözlerinin ardından Tophane’de yaşadığı evi basılan öğrenci Özge Altın, yaşananları Evrensel’e yazdı.
Özge Altın’ın Evrensel’de yayımlanan “Apart baskınlarına maruz kalan evlerden biri benimdi” başlıklı yazısı şöyle:
Salı günü Beyoğlu’ndaki öğrenci evi ve apart baskınlarına maruz kalan evlerden biri de benim evimdi. Tophane’ye lisans öğrenciliğim esnasında taşındım ve yüksek lisans öğrenimim süresince de burada oturmaya devam ediyorum. Kültürlerine ve inançlarına karşı sürekli dikkatli ve saygılı olduğum/olmak durumunda kaldığım mahalleliyle bu beş yıllık süre içinde herhangi önemli bir sorun yaşamadığımız gibi, tüm farklılıklarımıza rağmen Tophane benim için İstanbul’da ender görülen komşuluk ilişkilerini edinebildiğim bir yer olmuştu; ta ki Erdoğan’ın öğrenci evleriyle ilgili açıklama yaptığı güne kadar.
Erdoğan’ın konuşmasının ertesi günü (5 Kasım) üniversitede olduğum sırada evime otuz kadar polis, sivil polis, zabıta ve maliye memurunun geldiğini öğrendim. Ben olmadığım için ev sahibimle görüşen polisler, burada ‘iki üniversiteli kadının’ yaşadığı ihbarını aldıkları için(!) buranın apart olup olmadığını kontrol edeceklerini söylemişler. Tophaneli ev sahibimin benim kiracı olduğumu ve beş yıldır herhangi bir sorun yaşamadığımızı söylemesi üzerine kira sözleşmemiz kontrol edilmiş. Onu da gördüğü halde tatmin olmayan fakat buranın apart olmadığını ‘anlayan’ polisler, özel hayatıma dair onlarca soru (benim ailemin hangi şehirde yaşadığına ve ailemi ne kadar sıklıkla ziyaret ettiğime kadar) sorduktan sonra evden ayrılmış. O anda arama veya kontrol için herhangi bir belge sunulmadığı gibi bana da herhangi bir tebligat bırakılmamış. Ayrıca, gelen polisler kendilerinin ilçe emniyet şubesinden değil, ‘merkez’den gönderildiğini söylemiş.
Olayın aslını ve şikayet eden kişiyi öğrenmeye çalıştığım bu iki gün sonunda öğrendiğim, 5 Kasım günü yalnız bana değil, Tophane ve Galata çevresinde bir çok öğrenci evi ve apart işletmeye baskın düzenlenmişti ve aynı otuz kişilik polis ekibi ellerinde izin belgesi olmadığı halde bir çok hane ve işletmeye zorla girmeye kalkmıştı. Basılan ev sahiplerinden dinlediğim, ev olduğu gayet bilinir olan öğrenci evlerine apart olarak kullanıldığı iddiasında ısrar edilerek zorla girilmeye çalışılmış, kira kontratı ve tapuları sorulmuştu. Polislere arama belgeleri sorulduğundaysa ellerinde sadece yönetmelik olduğunu söylemişlerdi. İnsanlar polisleri evlerine almayı reddettiğindeyse polislerle ev sahipleri arasında tartışma çıkmıştı. En sonunda ulaşabildiğimiz bilgiyse tüm bu şikayetlerin Tophane’nin muhafazakar olan yerel dernekleri tarafından yapılmış olduğu söylentisiydi. Şikayetin kimin tarafından yapıldığı açıklık kazanmasa da, Beyoğlu bölgesindeki öğrenci evlerinin, apartların ve ‘olası’ apartların listesi çıkarılmış ve bu liste Beyoğlu Belediyesi’ne değil, Tophanelilerin AKP ile kurduğu yakın ilişkiler vesilesiyle -Ev Turizmi Derneği Başkanı Ali Danış’ın da verdiği bir röportajda söylediği gibi- direkt olarak Başbakanlığa iletilmiş ve operasyon başlatılmıştı. Kapatılan apartlar için memurlar tarafından yapılan açıklamaysa “emirin büyük yerden” olduğuydu.
Erdoğan’ın kendisinin arkasında olduğunu iddia ettiği kesimlerden olan Tophanelilerin bu baskınlardan sonra verdiği tepki neredeyse benimkiyle aynı oldu. Muhafazakar ve dindar komşularım, kimsenin bir başkasının hane içine bu şekilde karışmaya hakkı olmadığını, herkesin kendi evinde kendi tercihi doğrultusunda yaşayabileceğini, özellikle ortada herhangi bir rahatsız edici durum yokken bunun yapılmasının ne kadar yanlış olduğunu söylediler. Bir sorun olursa bile insanların komşusuyla konuşarak çözmesi gerekirken, aradan tüm insani ilişkileri kaldırarak insanları bir kuruma şikayet etmeyi alenen teşvik etmenin -hatta kışkırtmanın- insanları kutuplaştırıp birbirine düşman edecek kadar tehlikeli bir tutum olduğu konusundaki kaygılarını dile getirdiler. Bizler gibi “marjinallerin” Erdoğan’ı eleştirmesi zaten alışagelmiş olduğum bir şeyken, AKP destekçisi ve inancı gereği çarşaf giymeyi tercih etmiş bir kadının “bu adam (Erdoğan) artık evlerimizin içine kadar girdi, bir insanın hayatına bu kadar müdahale edilir mi, vallahi ben korkuyorum artık yakında bu ülkeye şeriatı da getirecek” diyerek kaygılanması, sanıyorum ki bu durumun vehametini gösteren son nokta olabilir.
Beden ve özel yaşam üzerinden yürüttüğü biyo iktidarını oldukça akıl dışı bir yere evirmeye devam eden Erdoğan, artık kendi tabanının desteğini de her geçen gün kaybediyor. Kendisinin bir an evvel başbakan olduğunu hatırlamasını ve bir başbakan gibi davranmasını umuyoruz. Yoksa bizlerin de birer vatandaş gibi davranmayı bırakması çok uzak bir ihtimal değil.Tabi bunları konuştuğumuz süre içinde gündemimize gelemeyen ekonomi, sağlık, çevre ve eğitim alanında ‘acele değil ama çabuk çabuk’ yapılan ve bizleri (Erdoğan destekçisi olan/olmayan diye ayırmaksızın) mağdur eden yasa değişiklikleri ve yeni projeler onaylanmış bulunmakta, hepimize geçmiş olsun.