* İsmail Özcan
Türkiye’nin dünyada en çok cinayet işlenen, en çok adam yaralanan, en çok kavga edilen ülkelerden biri olduğunda hiç şüphe yoktur. Toplumumuzda böyle olayların yaşanmadığı gün hemen hemen hiç olmuyor. Bunların kıyıda köşede cereyan edip de basına yansımayanları, kamuoyunun bilgisi dışında kalanları da az değildir. Yaşanan bütün bu olaylarda dikkat edilmesi gereken nokta; korkaklığın, namertliğin, hilekârlığın, kahpeliğin çok öne çıkması; başka toplumlarda görülmeyen boyutlara tırmanmasıdır. Başka bir ifadeyle işlenen bütün cinayetlerin, yaralamaların, vurup kırmaların tamamına yakınının gayrimeşru yol ve yöntemlerle gerçekleştirilmiş olmasıdır.
11.12.2017 tarihli Hürriyet’te konumuzla ilgili yeni bir haber vardı ve şöyleydi:
"Karaman’da 26 yaşındaki Mustafa Aktaş, Külhan Mahallesi İstasyon Caddesinde gezdirdiği pitbull cinsi köpeğinden korktuğunu iddia eden kişilerle tartışmaya başladı. Tartışma büyüyünce kimliği belirsiz kişiler, önce köpeğini, ardından da Mustafa Aktaş’ı çeşitli yerlerinden bıçaklayarak kaçtı. Mustafa Aktaş hastaneye, köpeği ise tedavi için Karaman belediyesi hayvan barınağına götürüldü."
Aynı günün akşamı bazı TV kanallarının ana haber bültenlerinde şöyle bir haber yer aldı:
"Konya’da güvenlik görevlisi genç bir hanımın yüzüne tanımadığı bir erkek tarafından zararlı bir sıvı atılmış; yüzü ve gözleri yanan kadın hastaneye kaldırılmış ve doktorlar tarafından gözlerinde kalıcı hasar oluşabileceği değerlendirmesi yapılmıştır."
Değişik yer ve zamanda ortaya çıkmış böyle yüz tane saldırı, öldürme, yaralama haberi ele alsak bunların çok büyük çoğunluğunun yasa dışı, kural dışı zorba yöntemlerle gerçekleştirildiğini görürüz: Arkadan vurma, pusu kurma, baskın yapma ve benzeri hileler ve tuzaklar… Düşmanıyla, hasmıyla, öfke duyduğu kimseyle dürüstçe, yiğitçe, mertçe karşı karşıya gelmeyi; kozunu pay etmeyi göze alan yok denecek kadar azdır. Bunlar kadar kötü olan bir şey de, bu tür eylemlerin faillerinin eylemden hemen sonra, “Kaçanın anası ağlamamış”, “Mertliğin on dokuzu kaçmaktadır” şeklindeki ilkel avam felsefesine uyarak anında sıvışmaları, ortalıktan toz olmalarıdır. Er veya geç polis tarafından yakalandıktan sonra da hiçbir doğruyu itiraf etmeyip bin türlü kıvırmaları, her riyakârlığı yapmalarıdır.
Bu kadar açık korkaklık, namertlik gerçeğine, tenezzül edilen bayağılıklara rağmen bizim insanımız kadar yiğitlikten, cesaretten, kahramanlıktan bahseden toplum çok azdır. Böyle bir tutumun tıptaki, psikiyatrideki karşılığı herhalde ciddi bir ruh hastalığını ifade eden bir kavramdır.
İki yıl önce, 88 yaşında bu dünyaya veda eden Çetin Altan’ın birçok yazısında değindiği gibi Batı’da hasımlar veya rakipler arasında düello geleneği vardır. Çıkarlar er meydanına, şansların eşit olduğu koşullarda mertçe ya öldürürler, ya ölürler. Kovboy filmlerindeki gibi eli çabuk olan, daha hızlı silah çeken genellikle hayatta kalan taraf olur. Ama buradaki ölme ve öldürmede hile hud’a yoktur. Bizde görüldüğü üzere arkadan vurma, pusuya düşürme, bir kişiyi on kişi birden haklamaya kalkışma gibi dürüstlüğe, delikanlılığa uymayan yöntemlere tenezzül edilmez.
Kimi cinayetlerin gerekçesi tipik bir ilkel ve feodal zihniyetin aynası gibidir: “Bana yan baktı, işini bitirdim!”, “Oy verdiğim partiye, tuttuğum takıma hakaret etti, çektim vurdum!”, “Trafikte yol istedim, vermedi, bir de tantana yaptı; ben de haddini bildirdim!” Böyle bir sürü dokunulmazlık kibir ve ilkelliği! Diyalog ve uzlaşma kültüründen nasipsizlik, magandalık!
Kriminolojideki gelişmeler sayesinde polis günümüzdeki cinayetlerin yüzde yüzüne yakınını aydınlatıyor, faillerini yakalayıp adalete teslim ediyor. Fakat bu yeterli değil. Niçin bu kadar çok, bu kadar pervasız cinayet işleniyor? Niçin bu kadar şiddet yaşanıyor? Niçin bu öldürme, yaralama ve diğer şiddet olaylarında failler tam bir namertlik ifadesi olarak kendilerini gizliyorlar? İlgililerin, yetkililerin, psikologların, sosyologların üzerinde düşünüp cevap bulmaları gereken öncelikli soru budur!
* Eğitimci