Yaşam

'Transparan tesettür çağı'

Süreyya Su: Kapitalizmin İslamileşmesinin bedeli, tesettürün şeffaflaşmasıdır

Niran Ünsal

15 Temmuz 2015 14:17

Cumhuriyet yazarı Süreyya Su, şarkıcı Niran Ünsal'ın "dindarlıkla püriten ahlakçılığı birbirine karıştırdığını" ileri sürerek "güpürlü transparan bir örtüyle" başını örtmesini, çocuklarını ninniyle değil duayla büyüttüğünü söylemesini "kafa karışıklığı" olarak niteledi.

Ünsal'ın kullandığı başörtüyü "transparan tesettür" olarak tanımlayan Su, "Tesettürün işlevi artık kadının güzelliğini saklamak değil, ortaya çıkartmak. Örtme işlevi sadece vücuttaki kusurlu yerlerin saklanmasıyla ilgili" diye yazdı. Süreyya Su, şunları söyledi:

"Kapitalizmin İslamileşmesinin bedeli, tesettürün şeffaflaşmasıdır. Başka deyişle, İslami bir burjuvazinin ortaya çıkması İslami bir tüketim kültürünü ortaya çıkarmıştır."

Süreyya Su'nun Cumhuriyet'te "Transparan tesettür çağı" başlığıyla yayımlanan 14  Temmuz 2015 tarihli yazısının tamamı şöyle:  

"Pop müzik şarkıcısı Niran Ünsal, son zamanların hidayete erip dine yönelenlerinden... Ve, kafası karışık bir tavır sergiliyor. Bir yandan dini vecibeleri yerine getirmeye çalışıyor, ama diğer yandan egzotik olmayı da ihmal etmiyor. Ayrıca bazen dindarlıkla püriten ahlakçılığı birbirine karıştırıyor. Örneğin bir yandan başını örtüyor, ama güpürlü transparan bir örtüyle. Diğer yandan, çocuklarını ninniyle değil, duayla büyüttüğünü söylüyor. Sanki ninni söylemek günahmış gibi. Bazen mübalağa da yapıyor: “Evlenmeden kocamın eli elime, gözü gözüme değmedi” diyor bir yerde. Bu söylediği 1930’lu-40’lı yılların Anadolu’sunda kaldı. Görücü usulü bile yokmuş o zaman; büyükler evlendirir, çiftler birbirini gerdek gecesi görürlermiş. Artık nasiplerinde ne çıkarsa.

Niran Ünsal’ın başörtüsünü görünce, bundan tam on yıl önce, 2000’li yılların başında ortaya çıkan yeni tesettür modası üzerine yazdığım bir yazıyı hatırladım. Yazının başlığı “Şeffaflaşan tesettür”dü. O yazıda yeni tesettür biçiminin kadının dişiliğini ve güzelliğini örtüp saklamayan, bilakis açıp teşhir eden özelliğine vurgu yapmıştım. O zaman sosyolojik olarak tesettürün anlamında değişimi ifade etmek için kullandığım “oksimoron” tabiri, bugün Niran Ünsal’da tecessüm ediyor.

 

Tesettürlü daha güzelim!

 

Niran Ünsal da neden tesettüre girdiğini açıklarken “transparan tesettür”ün tanımını yapıyor: “Tesettüre girdikten sonra kendimi daha güzel hissettim. Bundan sonra bir yerim görünecek, bir sakil görüntüm ortaya çıkacak tedirginliği yaşamıyorum Allah’a şükür” diyor. Yani tesettürün işlevi artık kadının güzelliğini saklamak değil, ortaya çıkartmak. Örtme işlevi sadece vücuttaki kusurlu yerlerin saklanmasıyla ilgili.

Küreselleşme, Müslüman toplumdaki ortodoks din adamları ve onları takip eden kitleler ne kadar direnç gösterseler de seküler hayat tarzını ve tüketim kültürünü yayıyor. Çünkü bir yandan küresel kapitalizme entegre olup, ama diğer yandan geleneksel kültürü, milli ve manevi değerleri korumak mümkün olmuyor. Kapitalizm bütünlüklü bir sistem; ekonomik yapıyı kapitalist sisteme göre düzenleyip, toplumsal ve kültürel yapıyı dinsel bir sisteme göre düzenleyemiyorsunuz. Zira ekonomik indirgemecilik olarak tek başına açıklayıcı olduğunu kabul etmesek bile, altyapının üstyapıyı büyük ölçüde belirlediği de yadsınamaz.

Kapitalizmin kültürel mantığının bir ürünüdür. Kapitalizmin İslamileşmesinin bedeli, tesettürün şeffaflaşmasıdır. Başka deyişle, İslami bir burjuvazinin ortaya çıkması İslami bir tüketim kültürünü ortaya çıkarmıştır. Sermaye biriktirmek çekici geldiği gibi o sermayeyi harcayıp keyifle yaşamak da çekici geliyor. Bu süreçte kadınlardaki dönüşüm dikkat çekiyor ama erkekler de bundan uzak değil. Yine de kadınlardaki dönüşüm sadece şekilde değil, aynı zamanda zihinde. Tesettürün şeffaflaşması, yaşayışın sekülerleşmesi anlamına geliyor.

Günümüzde artık, bakımlı, feminen, kendine özgü modası olan, marka giyinen, makyaj yapan, iş ve toplum hayatında karma ilişkilere açık, kültürel ve sanatsal etkinlikleri takip eden, gece mekânlarına takılan, sevgilisi olan bir tesettürlü kuşağı var. Onlar anne ve ablaları gibi ne “munis” bir zevce, ne de “mutekit” mücahide olmak istiyorlar. Artan Selefileşmeye inat, (yıllar önceki o yazımda da kaydettiğim üzere, bir türbanlı genç kadının ifadesiyle) “hayatı doya doya, bir şeylerin bilincinde olarak ve içinden gelerek yaşamak” istiyorlar. Artık bunu ifade eden tesettürlü üniversite öğrencileri, öğrenci kulüplerinde salsa dersleri alıyor, çağdaş sanat galerilerini geziyorlar.

Kimi yeni hidayete ermişlerin püriten ahlakçılığına ve artan Selefilerin hınç ve öfkesine rağmen, neşeli ve bilinçli bir neslin geldiğini görmek umut verici. Sadece seküler bir toplum adına değil, hayatı olumlayan bir İslam etiği adına da."