ABD Başkanı Donald Trump'ın dün açıkladığı Orta Doğu planı, Amerikan basınında geniş yer buldu.
Washington Post gazetesinin dış politika muhabiri Ishaan Tharoor "Yüzyılın anlaşması" olarak duyurulan mutabakatın aslında bir anlaşma olmadığını savunuyor.
Başkanlığının ilk yıllarında Trump gibi kendine özgü bir kişinin, Orta Doğu'nun kördüğümünü çözmesinin imkansız gözükmediğini belirten Tharoor, Trump yönetiminin bunun yerine İsrail'e art arda tavizler verip Filistin'i ezdiğini aktarıyor.
Tharoor bunun olası bir anlaşmadan çok Filistin'in teslim olması için hazırlanan bir şartnameye benzediğini söylüyor.
Tharoor'a göre İsrail'e bölünmemiş bir Kudüs'te başkent, Ürdün sınırının kontrolü, Filistin topraklarına yapılan İsrail yerleşimlerinin egemenliği verilirken Filistinlilere "pek bir şey verilmiyor."
Planda savaşlar nedeniyle bugün İsrail'de kalan topraklarını terk etmek zorunda kalmış Filistinli sığınmacıların haklarından vazgeçmesinin ve Filistin'in başkenti olarak, uluslararası toplumun ve önceki ABD yönetimlerinin beklentisinin aksine, Doğu Kudüs yerine Kudüs'ün doğusunda bir yerleşim biriminin düşünüldüğünü aktaran Tharoor, planın açıklanmasından kısa süre sonra Netanyahu hükümetinin parlamentoda Batı Şeria'nın yüzde 30'unun ilhak edilmesini öngören bir oylama yapmayı düşündüğüne dair haberler çıktığına dikkat çekiyor.
Tharoor'un analizi şöyle devam ediyor:
"Bütün bu pazarlıklar tabii ki Filistinlilere danışmadan yapıldı. Filistinliler, yaklaşımlarının ne kadar tek taraflı olduğunu gördükten sonra Trump yönetimiyle görüşmeyi reddetmişti.
"Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas diz çökmeyeceklerini ve teslim olmayacaklarını söyledi. Fakat Trump'ın bu planı Abbas için bir çıkmaz sokak. Abbas'ın esas rolü, iki devletli bir çözümle sonuçlanması gereken fakat şimdilerde ölüm döşeğinde olan bir barış sürecinin koruyuculuğunu yapmaktı. Trump'ın önerdiği, İsrail'in güvenlik çekincelerine tabi kılınacak ve bir dizi İsrail yerleşimiyle bölünen Filistin toprakları, Filistin'in talep ettiği devlet değil.
"Trump ve planını destekleyenler ise bunun sahadaki gerçekliğe daha uygun olduğunu, Batı Şeria'daki İsrail yerleşimleri ve Ürdün sınırının kontrolünün çoktan masadan kalkmış konular olduğunu düşünüyor. Trump'ın Orta Doğu'daki temsilciliğini yapan damadı Jared Kushner, Filistin'in siyasi taleplerinin ekonomik talepleri kadar önemli olmadığını söylüyor. Filistinliler ise eşit haklara sahip olma umutlarını para karşılığı satmayacaklarını belirtiyor.
"Planı eleştirenler, Trump'ın İsrail ile Filistin arasındaki güç dengesizliğini Netanyahu'nun çıkarına kullandığını belirtiyor. Haaretz yazarı Gideon Levy, Trump'ın sadece yeni bir İsrail yaratmakla kalmadığını, aynı zamanda yeni bir dünya yarattığını ve bu dünyada uluslararası hukukun, uluslararası anlaşmalara itibarın ve hattı adalet görünümünün bile olmadığını belirtiyor.
"Zamanlama da dikkat çekici. İki lider de ülkelerinde siyasi hayatları için mücadele veriyor. Senato'da Trump'ın azil yargılaması sürerken İsrail Başsavcılığı da Netanyahu hakkında yolsuzluktan iddianame hazırladı.
"Filistin yönetiminin İngiltere'deki temsilcisi Husam Zomlot "Bu anlaşma barış hakkında değil Trump ve Netanyahu hakkında bir anlaşma" diyor."
'Bu plan iki kirli lider için mi?'
New York Times'ın dış siyaset yazarı Thomas L. Friedman da bugünkü köşe yazısında Trump'ın planı hakkında "Bu plan iki halk ve iki devlet için mi yoksa iki kirli lider için mi?" diye soruyor.
İkinci ihtimalin daha ağır bastığını belirten Friedman, iki liderin de haklarındaki suçlamalar nedeniyle gündem değiştirmeye ihtiyacı olduğunu söylüyor ve "Jared Kushner'in yerinde olsaydım ve bu planın taraflarca adil bir şekilde tartışılmasını isteseydim böyle bir zamanda duyurmazdım" diyor.
Friedman'a göre Orta Doğu'da barış görüşmelerinin ciddi ve sürdürülebilir bir etki yaratması için bölgedeki ülkeler tarafından başlatılmasının doğru olacağını belirtiyor ve buna örnek olarak İsrail ve Mısır tarafından başlatılan Camp David ile İsrail ve Filistin tarafından başlatılan Oslo süreçlerini örnek gösteriyor.
Yine de Amerika'nın bu kadar detaylı bir teklifle geldiğinde bunun görmezden gelinemeyeceğini savunan Friedman, Filistinlilerin ABD'li yetkililere "Biz bu planı İsrailli yetkililerle bundan sonraki pazarlıklarımızda bir başlangıç noktası olarak kullanacağız" diyebileceğini düşünüyor.
Friedman bu anlaşmanın "yüzyılın anlaşması olmak yerine yüz yıldır başarıya ulaşamayan anlaşmalardan birine dönüşmemesi için" gereken iki şartı şöyle sıralıyor:
- Trump Netanyahu'nun Batı Şeria'nın tümünde iddia ettiği haklardan vazgeçmesini sağlamalı,
- Filistinli liderler Gazze ve Batı Şeria arasındaki derin siyasi uçurumu aşacak bir şekilde tek bir siyasi yapının altında buluşmalı ve halkları adına "evet" diyebilecek bir otorite haline gelmeli.
Wall Street Journal: Sıra dışı bir diplomasi
Wall Street Journal gazetesi konuyla ilgili başyazısında Trump'ın sıra dışı diplomasi anlayışının İsrail'de bir kere daha görüldüğünü aktardı.
Anlaşmanın iki devletli bir çözümü savunduğunu ve bunun İsrail Başbakanı Netanyahu'yu nasıl etkileyeceğinin bilinmediğini belirten gazete, anlaşmanın tarihsel açıdan bakıldığında İsrail yanlısı olduğunu vurguladı.
Anlaşma Filistin'de protesto edildi, Netanyahu ve Trump'ın fotoğrafları ateşe verildi
Plana göre Filistin 1967 sınırına kıyasla çok daha az toprağı kontrol edecek, Batı Şeria'daki topraklarının yüzde 80'inden vazgeçecek.
Batı Şeria'da işgal altındaki Filistin topraklarına yerleşen İsraillilerin yerleşim yerleri de İsrail sınırlarında kalacak.
Hamas silahsızlandırılacak, Filistin'in Ürdün ile sınırı da İsrail kontrolünde olacak.
Washington Post'a göre buna rağmen planda İsrailli yerleşimcilerin taleplerinin aksine Batı Şeria'da yeni yerleşimler dört yıllığına dondurulacak.
Gazete, planın temelinde yatan iki devletli çözüm ise Netanyahu'nun seçmenleri tarafından desteklenmediğini ve Batı Şeria ile Gazze arasında öngörülen hızlı tren bağlantısının da İsrail'deki sağcılar tarafından eleştirileceğini aktarıyor.
Gazete yeni plana dair şu yorumlarda bulunuyor:
"İsrail'in 1967 sonrası bazı sınır genişlemelerini tanımak basitçe, Filistinlilerin o günden beri art arda barış tekliflerini reddetmesiyle değişen siyasi gerçekliği yansıtıyor.
"Öte yandan İsrail, eşi benzeri olmayan bir şekilde Körfez'deki Arap ülkelerinden destek alıyor. Bu ülkeler İran'a karşı İsrail'i destekliyor ve Filistin reddiyeciliğinden bıkmış durumda.
"Bu diplomatik yaklaşım sıra dışı. ABD'nin bugüne kadarki normu İsrail'i zorlamak, Filistin'e ise para sunmaktı. Trump yönetimi bu anlayışı terk ederek İsrail'i tamamen ve pişmanlık duymadan destekledi. Öyle ki, ABD Büyükelçiliği'ni Kudüs'e taşıma kararı aldı ve dünyanın geri kalanının Filistinlileri gerçekle yüzleşmeye ikna etmesini istiyor.
"Bu girişim de bugüne kadarki pek çokları gibi başarısızlıkla sonuçlanabilir. Fakat bazen, sıra dışı diplomatik yöntemleri denemeye değer."