Kültür-Sanat

Türk dizileri dünyada neden bu kadar ilgi gördü?

Yerli dizileri inceleyen Antropolog Tayfun Atay’a göre, konunun temelindeki 'oryantalist' bakış açısı ihraç edildiği ülkelerde dizi isimlerinde yapılan değişikliğe de yansıyor

28 Aralık 2014 19:19

Birçok dizi iç piyasada erken final yaparken bir dönemin popüler Türk dizileri Ortadoğu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve ABD’den sonra Latin Amerika pazarında da yükselişini sürdürüyor. Son olarak Fransız haber ajansı AFP pembe dizilerin beşiği Latin Amerika ülkelerinden Şili’de “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin billboardlarını görüntüledi.

Hale Aydoğmuş’un Al Jazeera Türk’teki haberine göre, “Sultan” ismiyle hazırlanan afişlerde dizinin başrol oyuncuları Halit Ergenç ve Meryem Uzerli’nin fotoğrafları var. Son dönemde yerli ve yabancı dizileri antropolog gözüyle değerlendiren Okan Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Tayfun Atay, Türk dizilerinin yurt dışında yakaladığı başarıyı anlattı.

 

'Önce Ortadoğu'da popüler oldu'

 

Tayfun Atay, Türk dizilerine önce Ortadoğu’da ilgi gösterildiğini, ilginin birçok ülkeden sonra Latin Amerika’ya kadar kaydığını anlattı. Atay, 90’larda başlayan dizi furyasının, 2000’li yılların ortalarına gelindiğinde hem oyunculuk hem teknik açıdan başarılı sonuçlar vermeye başladığı görüşünde:

“Türk dizilerinin ilk ilgi gördüğü yer Ortadoğu, Arap ülkeleri oldu. Pembe dizilerin ilk çıkışı Gümüş üzerinden başladı, Ihlamurlar Altında ile devam etti ve gerisi de geldi. Sonra ilginç bir şekilde çevremizdeki ülkelere; Akdeniz ülkelerine, Balkanlar’a, Yunanistan’a sıçradı. Tabii Yunanistan’ın Türkiye ile çekişmesi düşünüldüğünde bu çok ilginç. Orada da diziler popüler oldu. Mesela Kürt coğrafyasında, Kuzey Irak’ta ve Pakistan’da bile bu dizilerin izlendiğini görüyoruz. Latin Amerika’ya uzanması biraz daha yakın bir zamanda oldu. Sonuçta pembe dizilerin beşiği olan Latin Amerika ülkelerinde de Türk dizilerini görebiliyoruz.”

 

'2000’li yıllarda profesyonelleşti'

 

“Kaynanalar ile başlayan Türk dizi tarihi, 90’ların başında; yönetmen, senaryo ve oyunculuk açısından 2000’lerin ortasından itibaren dünya ölçeğinde temsil edilebilecek bir kültürel performansla karşımıza çıkıyor. Bunda öncelikle Arap ülkelerinde bu dizilerin seyredilmesinin öneminin vurgulanması gerekiyor. Esas olan bu tür pembe dizilerin, Türk ve Latin Amerika kökenli dizilerin, bambaşka bir kültürel iklimde, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede gerçekleştiriliyor olması. Bizim Arap dünyasında rağbet gören pembe dizilerimizin bu dünya açısından çekici yanı seküler hayatın İslami bir kültür içerisinde var edilebilmesinin örneğini oluşturması. Özellikle Arap kadınına hitap eden; geleneklerine bağlı, özgür kadın tipinin Arap dünyasındaki ataerkil örüntünün içinde bir yeni seçenek, model olmasıyla ilişkili. Bu aynı zamanda bir kültür ihracı. Bu ihraç, sektörü daha da kamçıladı. Daha iyi, profesyonel ürünler ortaya çıktı.”

 

'Format belli: Aşk, entrika, çekişme...'

 

Tayfun Atay örneğin, Pakistan’da bazı dizilerin 4 civarı reyting alırken Muhteşem Yüzyıl’ın yaklaşık 10 reyting aldığını, bunun bir ülkede yerel dizi piyasasını çökertebilecek etkileri olduğunu söyledi.

Atay'a göre, başta Muhteşem Yüzyıl olmak üzere Türk dizilerinin yurt dışında rağbet görmesinin birkaç sebebi var. Asıl üzerinde durulması gereken faktör ise “oryantalizm”:

“Sonuçta format belli. Bugüne dair bir ilişki kalıbını ister tarih öncesinde, ister olmayan bir zeminde mitolojik zamanlara, isterseniz gelecekte dünya tasarımı içine yerleştirebiliyorsunuz. Kalıp aynı; entrika, insan ilişkileri, kadın-erkek ilişkileri, aşk, tutku, ihtiras ve çekişme. Bu temalar pembe dizilerin bünyesinde usturuplu bir şekilde ortaya çıkar. Uç noktalarda değil, izleyeni rahatsız edecek bir seviyeye varmayacak şekilde yani muhafazakâr, statükocu formatta ortaya çıkar. Radikal yapımlar değillerdir hiçbir zaman. Bu model zaten bir klişe. Bu klişeye Ortadoğu’dan oryantal olandan bir içerik kattığınızda bu işin beşiği olan yerlerde bile yeni ve hoş bir fantezi duygusu yarattı. Latin Amerika’da da bunu yarattı mesela. Tabii bu pazara yeni girildiği için henüz varsayım aşamasındayız. Ama oryantal tat, üzerinde durulması gereken bir faktör.”

 

'Sultan adı tam da oryantal olanı bize anlatır'

 

Atay, oryantalist bakış açısının ihraç edildiği ülkelerde dizi isimlerinde yapılan değişikliğe de yansıdığını düşünüyor. “Muhteşem Yüzyıl” dizisinin Kuzey Irak’ta “Sultan’ın Kadınları” adıyla yayınlandığını, çünkü burada doğrudan Harem’e bir vurgu olduğunu örnek veren Atay’a göre, aynı durum diziyi “Sultan” adıyla gösteren Şili için de geçerli. Atay, “Bu başlık bile Latin Amerika açısından oryantal bir fantezi arayışına hitap ettiğini bize düşündürmeli. ‘Sultan’ adı tam da oryantal olanı bize anlatır” dedi.

 

'Kanuni döneminin tartışılacağı belliydi'

 

Prof. Dr. Atay, Muhteşem Yüzyıl’a sadece yurt dışında değil Türkiye’de de oryantalist bir bakış açısıyla yaklaşıldığını savundu.

“Diziyi başlangıçta yerli oryantalizm gösterisi olarak değerlendirdim. Türkiye’de bunun AB grubu açısından hemen karşılığını alacağını da düşünebiliriz. Çünkü Türkiye’nin Batılılaşma süreci bir bakıma oryantalistleşme sürecidir. Muhteşem Yüzyıl’ın eski AB grubunda alıcı bulacağı çok büyük bir olasılıktı ama dizi total izleyicide de çok başarılı oldu. Çünkü çok iyi bir yapımdı. Entrika, çekişme, özellikle de kadın çekişmesi toplumun her kesiminde fantezi arayışlarına önemli bir karşılık olarak belirdi. Toplumsal ve kültürel hayatımızda en etkili tarihsel dönem olan Kanuni Sultan Süleyman döneminin işleniyor olması, dizinin adı, simgeler bunların hepsi toplumda karşılık bulacak yaratıcılık ve zeka ile ortaya çıktı. Kanuni döneminin zaten tartışılacağı belliydi. Tartışma ve polemiğin olumlu ya da olumsuz diziye reyting olarak döneceği belliydi. Çünkü o dönem hava Osmanlıcılık havasıydı. 2010-2011’lerde Türk dış politikasındaki yeni Osmanlıcılığın, kendisini Arap baharına müdahil olma çabasını gösterdiği günlerde popüler kültürde de bir şekilde bundan istifade edilme yoluna gidildiğini görebiliriz. Bunun çok önemli bir örneğidir Muhteşem Yüzyıl.”

Tayfun Atay’a göre diziyi asıl popüler hale getiren ise hükümet kanadından gelen tepkiler. Atay, “Diziyi esas patlatan siyasi otoritenin meydanlarda doğrudan dizinin üstüne gitmesi oldu. Bu da dizinin izlenilirliğine olumsuz değil olumlu katkı yaptı” dedi.

 

'Muhteşem Yüzyıl'ı da Tudors gibi izleyecekler'

 

Peki, Muhteşem Yüzyıl şimdiye kadar gösterildiği ülkelerde gördüğü rağbeti Şili’de de görebilir mi? Atay, Muhteşem Yüzyıl’ın kalite ve içerik açısından pembe dizi birikimi olan bu ülkelerde boy ölçüşebileceği görüşünde. Burada Britanya’daki Tudor Hanedanlığı dönemini anlatan dünyaca ünlü ‘Tudors’ dizisini örnek göstererek, “Tudors’u nasıl izlediyse Şili ya da Latin Amerika halkı Muhteşem Yüzyıl’ı da öyle izleyecek” diye konuştu.

“Doğu ve İslam dünyasından yansıma olarak ilgi çekecek ama asıl kurgusal dinamizm etkili olacak. Sonuçta bu dizi tarihsel gerçeğe büyük oranda bağlı kaldı. Sultan’ın evlat katli, şehzadelerin birbirini katli tarihimizin genelde üzeri örtülen yanlarıdır. Dizi doğrudan bunları da işledi ve Türkiye’de tepki gördü. Ama bunlar tarihsel gerçekler olarak var. Hatta tarihsel gerçeklik daha bile fazlası. Dizi bu açıdan çok titiz ve dikkatliydi. Bugünün insanına hitap edebilmeniz için bugünün insanının hayatında karşılığı olanları var etmek zorundasınız. Gözlerinizi kapadığınız zaman bugünün dünyasına ait bir diyaloğu duymak zorundasınız. İster geçmişte ister gelecekte geçen biz dizi olsun, değişmez. Muhteşem Yüzyıl’ın yaptığı da bu. Pembe dizi birikiminin çok yüksek olduğu Latin Amerika’da da bu karşılığını bulacaktır. Ümitvarım.”

 

'İhraç ürünü dizilerin Türkiye’deki kitlesi kayboldu'

 

Son dönemde birkaç bölüm sonra final yapan Türk dizilerinin yurt dışına ihracı sürer mi? Tayfun Atay bunun “apayrı bir söyleşi konusu olduğu” şerhini düşerek değerlendirme yaptı ve yeni reyting sistemiyle ortaya "garip" bir durum çıktığını ekledi:

“Dizi enflasyonunun zirve yaptığı 2010-2011 sezonu. 2012’den itibaren reyting ölçüm sistemi değişti. Türkiye’de yapılan dizilerin izleyici kitlesi olan Gümüş, Binbir Gece gibi dizileri tüketen kitlenin ortadan kalktığını gördük. Reytinglerde etkili olacak yeni bir kitle ortaya çıktı. Reyting ölçümü yapan şirketin bazı yapım şirketleriyle bağlantılı olduğu iddiaları vardı, sonra reyting ölçüm işi TNS şirketine verildi. Böylece 2012 sonrası dizilerde farklılaşma var. İhraç ürün olan dizilerin Türkiye’deki izleyici kitlesi kayboldu. Ortaya garip bir durum çıktı.”

Haberin tamamını okumak için tıklayın.


 

İlgili Haberler