15 Eylül 2018 13:59
Paris, New York, Londra, Milano moda haftalarında podyuma çıkan ilk uluslararası Türk model Öykü Baştaş, modellerde artık kusursuzluk değil hatta tam tersi kusur arandığını belirterek, “Çok bilinen markaların podyumlarına bakarsanız modellerin Türkiye’dekilerden çok daha farklı olduğunu göreceksiniz” diyor.
"Hep bilinen catwalk artık çok geçerli değil, sadece Victoria Secret’ta devam ediyor. High fashion markalar genelde podyumda sabit bir noktaya odaklanan bakışlarla çok hızlı ve düz bir şekilde yürümenizi, yürüyüşünüze poz vermeden devam etmeni istiyorlar" diyen Baştaş, "Şu an yeni şeyler denemek herkes için moda. Uyumsuz giyinmek moda; insanlar giyinirken kusursuz olmayı bıraktı. Mesela ceket/takım altına sneakers giymek, spor ve daha ciddi kıyafetleri aynı anda giymek gibi" diye konuştu.
Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak Drillat'ın sorularını yanıtlayan Baştaş'ın açıklamaları şöyle:
-Öncelikle sizi tanımayanlar için soralım. Öykü Baştaş kimdir? Kariyeriniz nasıl başladı?
Modellik hep aklımda olan bir şeydi ama nasıl model olunur hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sonra bir gün Instagramda IMG adlı bir ajansın yaptığı bir yarışmayı gördüm, fotoğrafınızı hashtagle paylaşıyordunuz onlar da beğendiklerine geri dönüş yapıyorlardı. Ben de bunu görünce şansımı denemek istedim. Sonra bir anda sadece IMG değil dört ajans geri dönüş yaptı. Instagramdan birçok insan mesaj attı, beni New York’a görüşmeye çağırdılar. Kariyerim 2016 yazında başladı
-“New York’a gel” dediklerinde kendi bütçenizle mi gittiniz?
Kariyerimin son 6-7 ay öncesine kadar yaptığım her şeyi kendim karşıladım. Şu an da çoğunu ben karşılıyorum, çok az iş senin masrafını karşılıyor.
Ben o yaz zaten Amerika’ya dil okulu için gidiyordum, bir buçuk ay orada kalacaktım yani biraz denk geldi. Sonra ben Amerika’ya gittim farklı ajanslarla görüştüm. Şu an çalıştığım ajansla sözleşme imzaladım. Bir yıl öncesine kadar şu an olduğu kadar aktif çalışmıyordum. Son bir yıldır çok daha fazla çalışıyorum ama ondan önce daha az iş alıyordum ve daha yavaş ilerliyordu her şey.
-Futbolcular, popçular, mankenler hep iyi paralar kazanıyordur diye düşünürüz. Öyle değil mi?
Herkes bana aynı şeyi söylüyor ama modellerin çok deli paralar kazandığı sadece bir dedikodu. Modellerin yüzde birlik kısmı iyi kazanıyor. Çok bilinen birkaç insan dışında kimse o kadar büyük paralar kazanmıyor. Özellikle high fashion’da benim gibi moda haftalarına çıkan insanların çoğu çok sıradan paralar kazanıyor. Her şovun bütçesi değişiyor, şov ne kadar iyiyse o kadar daha iyi paralar oluyor. Moda haftaları bir ay sürüyor ve bir ay boyunca kazandığınızın yarısı zaten masraflarınıza gitmiş oluyor. Kazandığımız paranın yüzde ellisini ajansa veriyorsunuz, kalan kısmını uçak bileti, otele harcıyorsunuz. Size kalan para ofiste çalışan bir insan aylık ne kadar alıyorsa o kadar oluyor.
-Bu işin yaş sınırı var mı?
Evet var. Bildiğiniz bütün bu high fashion markalar 25 yaşın üstünde kimseyle çalışmıyor. 25 yaşından sonra devam eden insanlar var tabii ama onlar da o yaşa kadar çok ünlü olmayı başarabilmelerine bağlı.
-Hedefiniz modellik mi?
Hedefim modellikte ilerleyebildiğim kadar ilerlemek. Şu an 20 yaşındayım, üniversitede iç mimarlık okuyorum, bölümümü çok seviyorum ama ilerisi için hiçbir fikrim yok.
-Podyum neden hep “zayıf beden istiyor, kıyafeti sadece zayıf vücut mu gösteriyor?
Bilmiyorum. Ama bana kalırsa zayıflık hiç gerekli değil.
-Kaç kilosunuz? Nasıl besleniyorsunuz?
49 kiloyum. Çocukluğumdan beri zaten hep çok zayıftım, ailemdeki herkes çok zayıf. Metabolizmayla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bir sene öncesine kadar profesyonel olarak ata biniyordum, haftanın beş günü düzenli olarak antrenman yapıyordum ama son bir senedir çok fazla çalıştığım için yapamıyorum.
-Sizin modayla aranız nasıl?
Herkes modayı eğlence, alışverişe gidip mutlu olunan bir şey olarak görüyor ama benim için tamamen iş odaklı. Hiçbir zaman modaya düşkün olmadım. Hatta model olmaya başlamadan önce topuklu ayakkabı bile giymemiştim! Yürümeyi asla bilmiyordum, hepsini burada öğrendim.
-Bugünün podyumu nasıl bir model arıyor?
Hep bilinen catwalk artık çok geçerli değil, sadece Victoria Secret’ta devam ediyor. High fashion markalar genelde podyumda sabit bir noktaya odaklanan bakışlarla çok hızlı ve düz bir şekilde yürümenizi, yürüyüşünüze poz vermeden devam etmeni istiyorlar.
-Bugün gülmeyen model mi moda?
Bunun gülmemekle bir ilgisi yok aslında. O bir iş olduğu için orada öyle durmak zorundasın. Hiçbir zaman modellerden çekimlerde veya podyumda gülmeleri istenmiyor, mümkün olduğu kadar düz ve sıradan ilerlemeniz bekleniyor. Sadece kıyafeti göstermeniz isteniyor. Şov, artık modellerin kendini göstereceği bir şeyden ziyade, kıyafet ve tasarımların gösterildiği daha çok bir performansa, sanata dönüştü. Mekan, müzik, kareografi her şey ona göre ayarlanıyor bir performansa dönüşüyor.
-Podyumdaki kıyafetlerin çoğunu günlük hayatta giyemiyoruz. Podyum, tasarımcının ‘benim yaratıcılığım maksimum bu’ dediği bir alan mı?
Mekân, müzik, seçilen modellerle birlikte bir tasarım fikri ortaya konuluyor podyumda. Orada sokakta giyilecek bir kıyafet yapmaktan çok daha fazlası var. Bir ressamsanız işlerinizi sergiyle gösterirsiniz, müzisyenseniz konserinizle ya da albüm çıkararak gösterirsiniz. Moda tasarımcısı orada kendi sergisini yapıyor.
-2018 kış modasında bizleri neler bekliyor?
Bu ara çok fazla neon renkler kullanılıyor. En son Frodo’nun kreasyonunu çıkarmasıyla herkes ona döndü. Moda sürekli kendini tekrar ediyor galiba.
-Sosyal medyanın etkisiyle moda yavaşladı mı?
Herkes her şeyi çok hızlı tükettiği için markalar sürekli yeni bir şey yapmak zorundalar. Markaların sürekli göz önünde olmaya ihtiyaçları var, bunu yaparken bir yandan da sürekli kendilerini tekrarlıyorlar. O kadar kısa sürede yeni bir tasarım çıkarmak zor olduğu için high fashion markalar kendini tekrarlıyor.
-High fashion markaların modası geçti diyebilir miyiz? Uygun fiyatlı ve raf değişimi hızlı olan markalar daha çok rağbet görüyor gibi.
Bence modası geçmedi. Sosyal medyayı kullanmak göz önünde kalma açısından çok fazla işlerine yarıyor. Bu çok dengede ilerleyen bir durum. Biraz da bütçe meselesi olduğu için herkes için devam ediyor bu sektör. Şu an dünyada en çok kazanan marka Gucci sonra da Balenciaga.
-Büyük moda haftalarında yer almak nasıl bir deneyim?
Bir yandan çok eğlenceli, diğer yandan da çok yorucu. Bir ay boyunca; bir hafta New York, bir hafta Londra, bir hafta Milano, bir hafta Paris’te olmak çok yoruyor insanı çünkü sürekli yer değiştiriyorsunuz. Uçaktan iniyorum ve ‘şu saate kadar gitmen gereken beş tane casting var’ deniyor. Uçaktan inip koşmaya başlıyorum, castinge gidip orada saatlerce bekliyorum. Çok fazla seçme oluyor, seçmelerde sadece ‘teşekkürler’ diyerek gönderiyorlar sizi. Günde 10 tane castinge gidiyorsanız belki bir tanesinden iyi bir geri dönüş alıyorsunuz hatta belki onu bile almıyorsunuz. Diğer yandan ise çok eğlenceli çünkü işinde en iyisi olanla tanışıyorsunuz. Beni en çok mutlu eden yanı tasarımcılarla tanışmak. Çünkü işi hayali kurduğum için bana çok ilham veriyor. Tasarımcılarla tanışmak, onların üretim sürecini görmek, o şovun tüm arka planını görmek bana çok ilham veren şeyler oluyor. Farklı ülkelerden çok farklı insanlarla tanışıyorsunuz, bu görüş açınızı çok değiştiren bir deneyim okuyor.
-Eskiden çok olumlu bir gözle bakılmayan mankenliğe bakış artık değişti sanki...
Türkiye’de hâlâ profesyonel bir iş gibi görülmese de yurt dışında kesinlikle bir iş. Türkiye’de profesyonel modellik yapmak maalesef çok zor. Herkes sizi kullanmaya çalışıyor. Bunu gerçekten iş olarak yaptığınızı anlamıyorlar ama yurtdışında durum tam tersi. Çok yorucu bir iş ama bir yandan da çok eğlenceli.
- Moda size ne katıyor?
Benim çocukluk hayallerimden biri dünyayı gezmekti. Bana en büyük katkısı bu oldu, modelliğe başladığımdan beri 12 farklı ülkeye gittim. Çok fazla insanla tanıştım, bir sürü arkadaşım oldu, hayatım boyunca tanışmayı hayal edemeyeceğim bir sürü insanla tanıştım. Ben eskiden çok daha utangaç çekingen bir insandım, bunu kırmama çok yardımcı oldu. Artık kendime daha çok güveniyorum.
-Bugünkü modeller moda dünyasına dair neler konuşuyor?
Bazı markalar, sosyal medya çok fazla popülerleştiği ve kullanımı arttığı için iyi modellerle çalışmak yerine çok fazla tanınan modellerle ve çok takipçisi olan insanlarla çalışmayı tercih ediyor. Bazen çok fazla çalışıyorsunuz ve sizden istenen her şeyi yapmanıza rağmen bir anda iptal oluyor işiniz çünkü sizin yerinize çok tanınan birini tercih etmiş oluyorlar; çok takipçili Instagram fenomenleri gibi.
-Modanın şu an başkenti neresi?
Paris ve New York arasında gidip geliyorum aslında. En eski ve iyi markalar hâlâ Paris’te. Moda sektöründe en eski markalar Paris’te, bu markalar çoktan kendi yolunu bulmuş ve o şekilde ilerliyor. New York ise bu konuda çok daha yeni olduğu için ve yeni şeyler denediği için daha yeniliklere açık duruyor.
-Size göre bugünün stil ikonu kim?
Benim için Frances Bean Cobain. Kurt Cobain’nin kızı. Onu çok beğeniyorum. Ancak insanların ilgisi 90’ların modellerine kayıyor, Kate Moss gibi.
-Megan Markle şu an çok popüler, giyim tarzı yakından takip ediliyor, siz ne düşünüyorsunuz?
Kıyafetlerinin bu kadar popüler olması bana çok ilginç geliyor. Ünü, insanların Royal Family’e duyduğu ilgiden kaynaklı bana göre.
-Bugünün moda dünyasında ne öne çıkıyor? Risk almak mı, zıtlıklar mı?
Şu an yeni şeyler denemek herkes için moda. Uyumsuz giyinmek moda; insanlar giyinirken kusursuz olmayı bıraktı. Mesela ceket/takım altına sneakers giymek, spor ve daha ciddi kıyafetleri aynı anda giymek gibi... Şu an trend olan şeylerden biri de ‘no make up’ akımı. Daha doğal görünümler moda.
- Model olmak isteyenlere söylemek istediğiniz şeyler var mı?
Öncelikle gerçekten model olmak istiyorsanız çok iyi araştırmalısınız ve yurtdışında çalışmalısınız. Pes etmemelisiniz. Çok fazla zorluk çıkıyor önünüze, bu işi yapmak isteyen çok fazla insan var, çok fazla reddedileceksiniz. Pes etmeyin.
-Türkiye’de belli bir güzellik algımız var; mavi gözlü, sarışın... Uluslararası markaların nasıl bir güzellik algısı var?
Dört büyük moda haftasındaki (Paris, New York, Londra, Milano) modellerin akılda kalıcı olmaları bekleniyor; kusursuz olmaları beklenmiyor hatta tam tersi kusur arıyorlar. Benzeri olmayan farklı insanları istiyorlar. En çok bilinen markaların podyumlarına bakarsanız oradaki modellerin Türkiye’dekilerden çok daha farklı olduğunu göreceksiniz.
-Bizim güzellik tanımımız dünyaya göre biraz arabesk mi kalıyor?
Güzellik kişiden kişiye değişen bir şeydir. Ben asla sarışın, mavi gözlü insanların çirkin olduğunu düşünmüyorum, sadece bunların dışında kalanların da güzel olduğunu söylüyorum. Ben güzellik tanımını çok fazla kısıtlayan biri değilim, herkes benzersiz şekilde güzel.
Türkiye ile yurtdışı arasındaki en büyük farklardan biri de bu aslında. Yurtdışında çok kesin ölçüler var ve onlara uymadığında seninle çalışmıyorlar. Türkiye’de 36-38 bedende insanlarla da çalışılırken yurtdışında 36 beden kimseyi göremezsiniz. Tasarımcılar, kıyafetlerini en iyi gösterecek ölçünün 32 veya 34 beden olduğunu düşünüyor. Modeller 32-34 beden. Bu konuda çok katılar, benim tanıdığım bir sürü insan moda haftalarından önce kilo vermeye çalışıyor.
-Bu bir çelişki değil mi? Yurtdışında kusursuz güzellik aranmıyor, güzellik tanımını kusura açık tutuluyor ancak fizik olarak neden ‘kusursuz’, süper zayıf olan aranıyor?
Büyük ölçülere sahip modellere olan ilgi de arttı. High fashion modeli olacaksan zayıf olmak zorundasın ya da “plus size” modeli olabilirsin. O yönden çok anlayış göstermiyor kimse.
© Tüm hakları saklıdır.