Gündem

Türk Tabipler Birliği raporu: Cezaevlerinde sağlığa erişim keyfi bir hal aldı, iktidarın çözüme ilişkin çaba göstermiyor!

"Hapishaneler insanların sadece sağlığa erişiminin sıkıntılı olduğu yerler değil aynı zamanda hastalandığı yerler"

21 Kasım 2024 09:55

T24 Haber Merkezi

Türk Tabipler Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu Yürütme Kurulu Üyesi Murat Ekmez, İnsan Hakları Derneği’nin temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu’nda yer alan mahpusların sağlık alanında yaşadığı 360 ihlale ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Ekmez, “Sağlığa erişim keyfi bir hal almış durumda. Bazı mahpuslar sadece günde bir saat havalandırma hakkına sahip. Temiz havaya ulaşamıyor insanlar. Sağlık meselesini sadece hastalık oluştuktan sonra değil, hastalık oluşturan bir sistem olarak da görmek gerekiyor. O yüzden alınan gıdadan, tutuldukları hapishanelere kadar her şeyin bütünlüklü değerlendirilmesi ve bunlara çözüm bulunması gerekiyor ama mevcut siyasi iktidarın buna uzaktan yakında bir çabasının olmadığı çok açık” dedi.

İnsan Hakları Derneği (İHD), temmuz, ağustos ve eylül aylarını kapsayan Marmara Bölgesi Hapishaneleri Hak İhlalleri Raporu’nu yayımladı. Raporun, Marmara Bölgesi'nde bulunan hapishanelerden İHD İstanbul Şubesi’ne 2024 yılının Temmuz, Ağustos, Eylül aylarında yapılan ihlal başvuruları ve bu aylara ilişkin basın taraması yolu ile tespit edilen vakaların derlenmesi ile oluşturulduğu belirtildi.

Raporda, Marmara Bölgesi hapishanelerinden 984, Marmara Bölgesi dışındaki hapishanelerden 221, basın yoluyla elde edilen bilgilere göre Marmara Bölgesi hapishanelerinden 320, toplamda ise bin 525 ihlal tespit edildi. Başvurulardan yaşam hakkına yönelik 15; işkence, darp, kötü muamele, onur kırıcı davranış 256; sağlık hakkında 360; yeterli ve sağlıklı beslenme, temiz suya erişim, öz bakım ihtiyaçların karşılanmaması alanından 105, iletişim/ tecrit alanından 131; haksız tutukluluk, adil yargılanma talebi, ceza infazı sürecinde yaşanan 74; adalete erişimde 41; açlık grevlerinde 2 ihlal olduğu vurgulandı.

Derneğin nisan, mayıs ve haziran aylarını kapsayan raporunda, basın taraması ile Marmara Bölgesi hapishanelerinden nisanda 365, mayısta 829, haziranda 189 olmak üzere bin 389; Marmara Bölgesi dışındaki hastanelerden yapılan başvurulardan elde edilen 882; basın taraması ile de Marmara Bölgesi hapishanelerinden 651 ihlal olmak üzere 2 bin 916 ihlal tespit edildi.

Nisan, mayıs ve haziran raporlarında, “siyasi mahkumlar” tarafından derneğe gönderilen mektup ve başvurularda cezaevleri yönetimleri tarafından kendilerine “savaş politikası” uygulandığı, mahpusların birçok hak ihlaline maruz kaldıkları bilgisine yer verildi. Yine gelen başvurulardan en çok şikayet edilen konunun “sağlık sorunu” olduğu belirtilirken; yemeklerin kötü olduğu, kelepçeli muayenenin dayatıldığı ifade edildi.

Raporda, 20 Temmuz 2024 tarihinde Tekirdağ 2 no’lu F Tipi Cezaevi’nde kalan M.E. isimli mahkumun derneğe yazdığı mektupta, çıplak arama ve kötü muamelenin keyfice uygulandığı ve bu durumun bitmek bilmediğini belirttiğine yer verildi.

“Mahpusa yönelik keyfi, iyi niyetli olmayan uygulamalar da devreye sokuluyor”

Türk Tabipler Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu’ndan Murat Ekmez, önceki raporda 210 olan ihlalin 360’a çıkmasını ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Ekmez, bu artışın kalitesiz gıdalardan ve bozuk yemeklerden de kaynaklandığını söyledi. Cezaevlerindeki ‘sağlığa erişim hakkı’nın keyfi bir hal aldığını belirten Ekmez, Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın hizmetlerinin eksik planladığını ve bu hizmetlerin yetersiz kaldığını ifade etti. Cezaevlerinden gelen başvurularda olmamasına rağmen acil hizmetinin de yetersiz kaldığını, bu yüzden birçok mahkumun hayatını kaybettiğini dile getiren Ekmez, şunları kaydetti:

“Belli bir yaş üstündeki mahpusların kalp krizi geçirme, tansiyona bağlı beyin kanaması geçirme gibi riskleri var. Birçok acil durum var ama bu acil durumlara göre yapılanmamış hapishanelerdeki sağlık hizmeti. Halihazırda sürdürülen sağlık hizmeti, aile hekimliği sisteminin bir parçası. Revirlerde çalışan hekimler aile hekimleri aslında. Hapishanelere haftalık rotasyonlar şeklinde hekimler gidip geliyor. Oysaki eski ceza evi hekimliği döneminde hekimler uzun süre orada çalışmış oluyorlardı, hastaların sağlığıyla ilgili uzun vadeli verilere sahip oluyorlardı. Şimdi ise belli yerlerde haftalık rotasyonlarla gelip aslında kendisine başvuran mahpusun sağlık durumuyla ilgili yeterli veriye sahip olmayan bir sistem yürütülüyor. Sadece bu da değil, işin içine mahpusa yönelik keyfi, iyi niyetli olmayan uygulamalar da devreye sokuluyor. O yüzden hapishanelerden ölüm haberleri alıyoruz.”

“Ağır hastalara iyi niyetli, vicdani tutum sergilenmiyor”

Mahpusların ilaç erişiminde sorun yaşamaları dolayısıyla tedavi olmak için İnsan Hakları Derneği’ne ve Türk Tabipler Birliği’ne başvurduklarını aktaran Murat Ekmez, ağır hasta mahpuslar konusunda iyi niyetli ve vicdani bir tutum sergilenmediğini söyledi. Ekmez, “Bu sadece sağlık sistemiyle ilgili değil, Türkiye’nin siyasal iradesiyle de ilgili. Bu durum Adalet Bakanlığı ve Adli Tıp Kurumu ile de ilgili aynı zamanda. O yüzden yaşamla ilgili kritik eşikte olan birçok mahpus hala tek başına hapishanede hayatını sürdürmek zorunda bırakılıyor” diye konuştu.

“Problemin en büyük kaynağının idari yönetim”

Sağlığa erişimde sistemde bir sorun olduğunu vurgulayan Ekmez, “Eskiden cezaevlerindeki hekimler Adalet Bakanlığı’na bağlı çalışırlardı, şimdi Sağlık Bakanlığı’na bağlı çalışıyorlar. Mahpuslar Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde tedavi edilmek üzere cezaevlerinden alınıp oradaki hastanelere yönlendiriliyor, oralarda tedavi görüyorlar. Bütün basamaklarda çok çeşitli sıkıntılar var. Mahpusun revire çıkması, revire ulaşması, revirden hastaneye ulaşması ile de ilgili birçok sorun var. Hastaneye gittiğinde de sorun bitmiyor, kelepçeli muayenenin dayatılması da söz konusu. O yüzden muayene olamayıp geri dönen, bunu insan haklarına aykırı bulup kişilik haklarına bir saldırı olarak görüp geri dönen mahpuslar oluyor” ifadelerini kullandı.

Tedavi aşamasında tanı koyma sürecinin de uzadığını dile getiren Ekmez, bu sorunun çözümünün mahpusların sağlığa erişiminde dezavantajların görülerek iyi niyetle çözülebileceğini vurguladı. İyi niyetten kastının “herkesin kendi işini yapması” olduğunu söyleyen Ekmez, problemin en büyük kaynağının idari yönetim olduğunu belirtti.

Sorunun çözüm sürecinde, sağlığa erişimi engelleyen bütün basamakların masaya yatırılıp bunlarla ilgili neler yapılması gerektiği üzerinde durulması gerektiğini dile getiren Ekmez, bu süreçte sadece devlet ve kurumlarıyla değil, insan hakları, sağlık, hukuk alanında çalışan sivil toplum örgütleriyle de iş birliği yapılması gerektiğini söyledi.

“Siyasi iktidarın bu konuda bir çabası yok”

Cezaevlerindeki sağlık hakkına erişiminin sadece “hastaneye gitmek” olarak düşünülmemesi gerektiğini aktaran Murat Ekmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Mahpusların neden hastalandığı meselesi de önemli. Hapishaneler insanların sadece sağlığa erişiminin sıkıntılı olduğu yerler değil aynı zamanda hastalandığı yerler. İnsanlar hastanelerde niçin hastalanıyorlar? Uzun süre hapishanelerde kalıp hastalanmayan kimse yok. Bu sadece ‘kapalı olmak’la açıklanabilecek bir şey değil. Nitelikli gıdaya ulaşmakta zorlanıyor mahpuslar. Sağlık için en önemli şeylerden biri gıda. Mahpuslar devlet tarafından çok düşük ücretler ödenen, nitelik açısından zayıf gıdalar tüketiyor. Bunun dışında cezaevlerinin mimarisiyle ilgili ciddi problemler var, insanlar güneş görmeden yıllarını geçiriyorlar.

“Sağlığı, hastalığı oluşturan bir sistem olarak da görmek gerekiyor”

İnsanların sosyalleşmesiyle alakalı birçok alan devre dışı bırakılıyor, tecrit meselesiyle ilgili. İnsanlar tecrit edildiği için sosyalleşemiyorlar. Bunlar da insanların psikolojilerine, psikolojilerinden sağlığına yansıyor. Bazı mahpuslar sadece günde bir saat havalandırma hakkına sahip. Temiz havaya ulaşamıyor insanlar. Sağlık meselesini sadece hastalık oluştuktan sonra değil hastalık oluşturan bir sistem olarak da görmek gerekiyor. O yüzden alınan gıdadan, tutuldukları hapishanelere kadar her şeyin bütünlüklü değerlendirilmesi ve bunlara çözüm bulunması gerekiyor ama mevcut siyasi iktidarın buna uzaktan yakında bir çabasının olmadığı çok açık.” (ANKA)


'Görünmeyen Cemaat: Mürideler'in yazarı ve ‘Kızıl Goncalar’ dizisinin danışmanı Filiz Gazi, tarikatlarda kadınlara biçilen hayatları anlattı