Tarihi mirası korumak isterken katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin ölümüne ilişkin sis perdesi hâlâ aralanamadı. Ailesi bir yandan sorumluların bulunmasını isterken, bir yandan da acı olayın yasını tutuyor. Tahir Elçi'siz günlerin çok zor geçtiğini anlatan eşi Türkan Elçi, daha şoktan kurtulamadıklarını ifade ediyor. Türkan Elçi, "Tahir'in katledilmesini Hrant Dink cinayetine benzetiyorum. Hrant öldürülmeden önce sözleri yanlış anlaşıldı ve linç kampanyası başlatıldı. Tahir'in de öyle oldu, medyada yine linç edildi. Kimse ‘Tahir ne demek istiyorsun' deme ihtiyacı hissetmeden medya üzerinden saldırdı" diyor.
Eşinin katledilmesinden dört gün sonra Diyarbakır'daki hafiften bir kar yağışını hatırlatan Elçi, “Ondan önceki zamanlar, günler bulanıktı, gelgitler vardı. Soğuk toprakta yatan Tahir'in ne yapacağını düşündüm. Uyuyamadım. Yaşadığımız acısının rüya olduğunu sandım bazen… Sonra anladım ki hiçbir rüya bu kadar uzun sürmez. Bir gerçeklikmiş. O kar beni uyandırdı ve bir daha uyuyamadım. Şimdi hap içerek uyuyorum” diyor.
Türkan Elçi, eşinin CNN Türk'teki bir programda söylediği sözden ötürü linç kampanyasına uğradığını da hatırlatıyor. Bu linçten ötürü eşinin kendisini anlatamadan öldürüldüğünü belirterek, eşini hedef gösteren medyaya şu tepkiyi gösteriyor: “Vefatından bir hafta önce İstanbul'daydık. Onu görenler ona yaklaşıp ‘Sizi basından tanıyoruz siz PKK terör örgütü değil demiştiniz onu hangi manada söylediniz' diye sorduklarında o onlara açıklama yapıyordu. O sözü, Türkiye'de her türlü şiddetin yok edilmesi için söylediğini uzun uzun anlatırdı ve insanları ikna ederdi. Zamana ihtiyacı vardı, eğer böyle bir şey olmamış olsaydı kendisini anlatacaktı. Burada beni medyanın tutumu çok üzdü.
Tahir'in (bu sözünden ötürü) gözaltına alındığı dönemde taraflı gazetelerde onu manşetlerde gösterip hedef yaptılar. Linç kampanyasına sebep oldular. O manşetler Tahir'in çok canını sıkıyordu ve bizi tedirgin ediyordu. O manşetleri görünce şöyle düşündüm; ya bu adamların yaşadığı yerlerde, manşet yapan gazete sahiplerinin yaşadığı yerde, hiç yağmur yağmıyor mu? Bir yağmur yağsa da onlar da yağmura çıksa, diyordum. Gökyüzünden bir yağmur yağsa bunların üzerine Allah'ın rahmetiyle biraz ıslansalar. Belki ruhları kirden arınır. Arınmadıkları müddetçe düzelmezler ve yarın başkalarını linç ederler.”
Zaman'dan İsmail Avcı'nın haberine göre, Türkan Elçi, eşi ve onun öldürülmesi hakkında düşüncelerini anlatmaya şöyle devam ediyor:
'Tahir için dökülen gözyaşları boşa gitmez'
Tahir'in neyin sembolü olduğunu vefatından önce anlamlandırmak biraz zordu. Bence kendisi de bu kadarını bilmezdi. Onun Türkiye'nin her tarafından ve dünya genelinde yankısının bu kadar büyük olacağını bence kimse tahmin bile edemiyordu. O tetiği çeken parmağın da tahmin edip etmediğini merak ediyorum. Ama etkisi çok büyük oldu. Cenaze törenindeki katılımdan da belli oldu. Uçak seferlerinin iptal edilmesine rağmen. Türkiye'nin sosyal hayatının her alanındaki kişilerden, farklı tabakalardan, her gruptan insana taziye dileklerini bildirmesiyle etkisinin çok büyük olduğunu gördüm. Bütün acıma rağmen, onun ölümünün bence iyi bir gidişata vesile olacağına içtenlikle inanıyorum. İçimde öyle bir his var. Yani gösterilen teveccühün, bu kadar insanın döktüğü gözyaşının boşa gideceğine inanmıyorum.
Bütün toplumun her kesimin üzüntülerini dile getirmesi Tahir Elçi'nin Türkiye toplumuna mal olduğunu gösteriyor. Tahir'in hak mücadelesi noktasında o gönüller bir araya geldi. Türkiye için büyük bir kazanım olan, ileride de Türkiye için kazanımlara vesile olacak Tahir'i neden katlettiler anlamıyorum. Türkiye'de onu anlayamayanların da anlamak istemeyenlerin de sonunda Tahir'i anlayacaklarına ben inanıyorum. Çünkü o kendini anlatmayı seven biriydi.
Eşim hak tarafındaydı, anısı da öyle yaşatılmalı
Tahir, ömrü boyunca hak arama, mağdurun yanında olmayı seçti. Faili meçhul davalara bakarken mağdur aileler için çok üzülürdü. Mesela, Cizre'ye giderdi, Cizreliler onu gerçekten bir elçi olarak görürdü ve dertlerini ona anlatırdı. O da hak arama noktasında onlara sahip çıkardı. Tahir'in bu hak arama anısını yaşatmamız gerekiyor. Yoksa yaptıkları ve verdiği insan hakları mücadelesi boşa gider. Buna sahip çıkacağız. O çizginin o düşüncenin Türkiye'nin geleceği açısından Türkiye'ye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Türklerle Kürtlerin bir arada yaşamasını isterdi
Eşim, Türklerle Kürtlerin bir arada mutluluk içinde yaşamasını isterdi. Bunun hayalini kurar ve bunun için çırpınırdı. Kürtlerin de haklarının verildiği bir Türkiye istiyordu ve bunu sürekli dile getiriyordu. Özellikle anadil konusu onu çok üzerdi. Bu düşünce, bir yeri bölmek ya da parçalamakla alakalı değil. Bu tamamen insani yönüdür işin. Nasıl bir Türk nasıl Türkçe konuşurken kendini iyi hissediyorsa bir Kürt'ün de kendisini Kürtçe ifade etmesi muhabbetini daha da tatlandırabiliyor. Bu talep bölücülükle hangi noktada bağdaştırılabilir ki? Nasıl böyle bir şey düşünülüyor o kısmını ben hiçbir zaman anlayamadım.
Olay aydınlatılırsa
faili meçhuller için milat olur
Tahir'in katledilmesi bir milat olabilir. Tahir'in katilleri ortaya çıkarılıp ve geçmişteki faili meçhullerle yüzleşerek yeni bir dönem başlatılabilir. Bu yüzleşmeyi tetiği çeken ve tetiği çektirenlerin arkasında olanlarının ortaya çıkarılmasıyla olur ancak. Çünkü toplumun her kesimi o acıyı hissetti ve ortaklaştı. Bu bir fırsata dönüştürebilir. Geçmişle yüzleşebilir. Tahir bu manada milat olabilir.
'Her gün uyarıyordum'
Tahir'i her gün uyarıyordum dikkat etmesi gerektiğini anlatıyordum. Onun böyle bir risk almasına bir taraftar değildim. O konuda onu eleştiriyordum. Onu kesinlikle havaalanına bile göndermezdim kızımızı almaya. Kendim gider alırdım sırf korumak adına. Her gün giderken de ben onu ‘Tahir dikkat et' diye uyarırdım.
Cenaze töreninde Tahir için ‘kınalı güvercin' tabirini kullandım. O ifadeyi, Tahir'in daha iyi anlaşılması için kullandım. Tahir'in kendini anlatamadığını biliyordum ya da toplumun onu anlamadığını biliyordum. Çünkü en yakınında ben vardım. Onun düşüncelerini hiç kimse benim kadar bilemezdi. 21 yıllık eşimdi. Bizim evliliğimiz sıradan değildi. Fikirsel olarak, hayata bakış açımız olarak, her konuda bir rol ikizi gibiydik. Bizi ayıran tek nokta onun daha cesaretli ve olayların üzerine giden biri olmasıydı. Ben ise bir annelik duygusundan olsa gerek korkaktım.
Cinayetin karanlıkta
kalacağından endişe ediyorum
Soruşturmayla ilgili yeterli ve gerekli hassasiyet gösterilmiyor. Şu ana kadar hiçbir bilgilendirme yapılmadı. Orada bulunan şüpheli polislerin ifadesi, sanık olarak alınabilirdi. Cinayetin karanlıkta kalacağından endişe ediyorum. Çünkü geçmişten üzerimde kalan korkular var. Ve çok karanlık bir dönem var. (Eşimin öldüğü) olaydan sonra bir kişinin yaptığı saptansaydı ya da bireysel bir saldırı olduğu saptansaydı bu katillerin bulunabileceğine umutla bakardım. Ama öyle değil. Bireysel değil yani organize olduğunu düşünüyorum.
Yüzlerce tehdit aldı ama koruma vermediler
Tahir, CNN Türk'teki programdan sonra yüzlerce tehdit aldı. Çok tehdit ediliyordu. Bütün tehditleri benimle paylaşıyordu. En son dayanamadı ve tehdit edildiğini sosyal medya hesabından paylaştı. Ama kimse ‘Koruma verelim mi?' diye sormadı. Zaten Tahir yapısı gereği koruma da kabul etmeyecekti.
Tahir Elçi'yi anma törenine kol kola katılan Türkan Elçi ve Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, mezara karanfil bırakmıştı.
Eşimin katledilmesi Dink cinayetine benziyor
Tahir'in katledilmesini Hrant Dink cinayetine benzetiyorum. Hrant öldürülmeden önce sözleri yanlış anlaşıldı ve linç kampanyası başlatıldı. Tahir'in de öyle oldu, medyada yine linç edildi. Kimse ‘Tahir ne demek istiyorsun' deme ihtiyacı hissetmeden medya üzerinden saldırdı. Çıkış noktaları itibarıyla birbirine benziyorlar. Aynı zamanda sonuçlar da birbirinin aynısı. Sadece ben değil herkes o konuda hemfikir. Her şey birbirine benzerken acaba tetiği çektirenler de aynı kişiler mi diye merak etmiyor değilim.
Kutsal mekânın
tahrip edilmesi Tahir'i yaralamıştı
Eşimi Kurşunlu Camii ve Dört Ayaklı Minare'nin önüne götüren his, onun sadece insanlar değil toplumun hafızası olan eserlere hassasiyet göstermesi ve onun toplumsal bilincini bize gösterir. Sürekli diğer ülkelerle karşılaştırırdı ve tarihi eserlerin Türkiye'de önemsenmediğini ve sahip çıkılmadığını söylerdi. Avrupa'yı gezdiğimizde orda tarihi eserlere verilen önemi gördüğünde buradaki eserlerin ne kadar sahipsiz olduğunu belirtirdi. Tarihi eserlerin önünde basın açıklaması yapmak bir ani refleks değil bilinçli bir tepkisiydi. Sabah çok heyecanlı bir şekilde gitmişti. Böyle kutsal bir mekânın dünyada örneği bulunmayan bir mekanın tahrip edilmesi onu yaralamıştı.