ABD’nin saygın göç uzmanlarından Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Elizabeth Ferris, Türkiye ile AB arasında varılan mülteci anlaşmasını "fiyasko" olarak tanımladı. "Uluslararası mülteci hukukuna göre mültecilere karşı sorumluluklarınız var, bu insanları geri gönderemezsiniz" diyen Ferris, "Evet, bu politik bir mesele. Almanya’nın mülteci sayısını azaltması gerek, Türkiye’nin de ihtiyacı olan bazı şeyler var. Ama yasal perspektiften çok kötü. Hukuk ihlal ediliyor" görüşünü dile getirdi.
Brookings Enstitüsü’nden Prof. Kemal Kirişci ile "Kaosun sonuçları" isimli ortak bir kitap yazan Ferris, "Herhangi bir yaptırım yok. Düzenleyici bir kurum yok. Sen yasaya uymuyorsun diyecek bir organ yok. İhlal ettiğinizde dünyanın gözünde ahlaken kaybediyorsunuz. Almanya ve Türkiye şimdi bu durumdalar" ifadesini kullandı.
Hürriyet Washington Temsilcisi Tolga Tanış'ın sorularını yanıtlayan Ferris ve Kirişçi'nin açıklamaları şöyle:
1- AB’yle mülteci anlaşmasını hukuken nasıl tanımlamalı?
Ferris: Bir fiyasko. Çünkü uluslararası mülteci hukukuna göre mültecilere karşı sorumluluklarınız var, bu insanları geri gönderemezsiniz. Evet, bu politik bir mesele. Almanya’nın mülteci sayısını azaltması gerek, Türkiye’nin de ihtiyacı olan bazı şeyler var. Ama yasal perspektiften çok kötü. Hukuk ihlal ediliyor.
2- İhlalin sonuçları var mı?
Ferris: Herhangi bir yaptırım yok. Düzenleyici bir kurum yok. Sen yasaya uymuyorsun diyecek bir organ yok. İhlal ettiğinizde dünyanın gözünde ahlaken kaybediyorsunuz. Almanya ve Türkiye şimdi bu durumdalar.
3- Anlaşma uygulama açısından gerçekçi mi?
Ferris: Hayır, çünkü mülteciler Yunanistan yerine başka yollar bulacaklar. Bu yollar daha tehlikeli olacak. Ve Akdeniz’de daha fazla insan ölecek.
4- Anlaşmanın ömrü ne kadar?
Ferris: Hemen çökmez. Belli bir ölüm oranına ulaşılıncaya kadar yürürlükte kalacak. Tüm sistem çürümüş. Balkanların, Batı’nın sınırda kapılarını mültecilere kapatmaları kabul edilemez.
5- Türkiye’nin Suriye’de güvenli bölge önerisi bir çözüm olabilir mi?
Ferris: Güvenli bölge son derece tehlikeli bir proje. Birincisi güvende olacaklar mı? Kim onları koruyacak? Eğer oraya Türk, ABD askerini koyarsanız, iyice meşru bir hedef olacaklar. Eğer askerden arındırır, insani yardım kuruluşlarının kontrolünde yürütürseniz ve egemenlik ihlali yaşanmazsa belki. Dışarıdan asker koyarsanız şiddeti çekersiniz.
6- Kitap Marshall Serisi kapsamında çıktı. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın yeniden inşasında olduğu gibi Suriye için de bir Marshall Planı’na ihtiyaç var mı?
Kirişci: Olacak. İç savaşın bir gün biteceğini varsayarak sonraki günü planlamak lâzım. Eski bir Suriyeli hükümet yetkilisi, ‘Suriye’nin yeniden inşası için 300 milyar dolar gerekiyor’ dedi. 2.1 milyon ev, ülkedeki hastanelerin yarısı, 7 bin okul yıkılmış durumda.
7- Bu faturayı kim ödeyecek?
Kirişci: Uluslararası camia beraber ödeyecek. Ama büyük ihtimalle ABD bunun liderliğini yapmak zorunda. Zaten bunun için şu anda eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley liderliğinde bir çalışma grubu kuruldu.
8- Para toplanmaya başlandı mı?
Kirişci: Bazı sivil toplum kuruluşları bir araya gelip Ortadoğu Kalkınma Planı adıyla bir belge oluşturup en son kasımdaki G-20 Zirvesi’nde bunu gündeme getirmek istediler. Ama Paris’te yaşanan saldırılar her şeyi altüst etti.
9- Paris’in mülteci sorununa ne etkisi oldu?
Kirişci: Çok kötü oldu. Paris’ten önce Amerika ve Avrupa, Bodrum sahillerine vuran Aylan Kurdi’nin dramını konuşuyordu. Suriyeli mültecilere yardım için önemli bir kamuoyu oluşmuştu. Mesela Obama Yönetimi bile ABD’ye alınacak Suriyeli mülteci kotasını artırmaya karar vermişti. Ama 13 Kasım’da Paris oldu. Mülteci konusu otomatik bir şekilde terörizm ve şiddetle bağlantılandırıldı. Amerika’da valiler eyaletlerine mülteci almayacaklarını açıklamaya başladılar. Avrupa’da da hava değişti. Sonra iş Türkiye’yle yapılan göç anlaşmasına kadar vardı.
10- Ülkelerin hem Suriye’deki savaşa silah ve lojistik sağlamaları hem de aynı anda savaşın sonucu mülteci sorununu çözmeye çalışmaları bir saçmalık değil mi?
Kirişci: Türk ve Amerikan tarafında durum tam öyle. Bir tarafta 10 hükümet yetkilisi insani krizi ele alıyor, diğer yanda başka 10 hükümet yetkilisi savaşı yönetiyor. Ama İran’da, Rusya’da, Şam’da sadece 20 hükümet yetkilisi var ve hepsi savaşı yönetiyor.