Dünya
Deutsche Welle

Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması'na eleştiri

Berlin'deki bir toplantıda AB'nin göç ve mülteci politikaları tartışıldı. Toplantıya katılan uzmanlar AB ile Türkiye arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması'nı DW'ye değerlendirdi.

21 Mart 2014 14:04


BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, dünya genelinde mülteci sayısının son yıllarda hızla arttığını açıkladı. BM, 2014 yılı sonuna kadar özellikle Suriye'deki savaştan kaçan mültecilerin sayısının 4 milyonu aşmasını bekliyor. Artan mülteci sayısına karşılık AB ülkelerinin 2013 yılında kabul ettiği mültecilerin sayısı ise sadece 55 bin. Avrupa Parlamentosu İstihdam ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan Yardımcısı Nadja Hirsch, AB ülkelerinin göç ve mülteciler konusunda ortak kuralları olduğunu, ancak bazı boşluklar nedeniyle ortak bir tutumun sağlanamadığını belirtiyor:

"Şu anda var olan durum, ne yazık ki sadece belirli ülkelerin mültecilere sahip çıktığı gerçeğidir. Yani 28 üye ülkeden sadece 10'u, mülteci başvurularının yüzde 90'ını kabul ediyor. Dolayısıyla AB'nin kabul edebileceği mülteci sayısı da sınırlı kalıyor. Bu nedenle AB'nin acilen mülteci dağılımında ülkeler arasında bir denge sağlaması gerekiyor."

'Rakamlara değil insan haklarına odaklanalım'

Nadja Hirsch, ayrıca AB'de yürütülen göç ve mülteci politikalarının rakamlardan ziyade insan haklarına odaklanması gerektiğini belirtiyor. Hirsch, bu noktada asıl amacın insanların ülkelerini terk etmelerini önlemek olduğunu ifade ediyor:

"Bence AB'de mülteciler için hayata geçirilecek göç politikaları son derece önemli. Ancak öte yandan onları göçe ihtiyaç duymayacak bir hale getirebilmek daha da önemli. Başka bir deyişle izlenecek doğru barış politikalarıyla çatışma ortamları sonlandırılmalı ve çatışmaların doğması önceden bertaraf edilmelidir. Ayrıca etkin kalkınma ve tarım politikalarıyla insanlar için doğabilecek olanaklar bulundukları bölgelerde de sağlanabilir. Mesela Afrika, kendi tarım ürünlerini yetiştirmesi için desteklenerek bölgenin dışarıdan ucuz ürünleri ithal etmesi önlenebilir."

Uluslararası Af Örgütü'nün Almanya temsilciliğinden mülteci politikaları uzmanı Fransizka Vilmar ise yetersiz imkanlarına rağmen mültecilere kapılarını açan ülkeler olduğunu belirterek gerek Almanya'nın gerek diğer AB ülkelerinin daha fazla mülteciyi kabul etmesi gerektiğini savunuyor. Vilmar, Avrupa kapılarında cereyan eden mülteci dramlarını önlemek için uzun vadeli politikalar yerine acil somut adımlar atılmasını talep ediyor:

"Mültecilere kapıları kapatma politikasından vazgeçmemiz ve yerine mültecilerin himaye edilmesini içselleştiren ve pratiğe döken bir anlayışı getirmemiz gerekiyor. Akdeniz'de kurtarma ekipleri kurulmalı, insanlar yardım çağrılarıyla hayatlarını kaybetmemeli. Mesela Yunanistan'ın zor kullanarak mülteci teknelerinin motorlarını parçalaması, teknelere el koyması ve onları Türkiye'ye geri yollaması ne insan haklarına ne de AB değerlerine uymaktadır. Bu dramların önüne geçmek için kotayı yükselterek mültecilerin daha teknelere binmeden bize başvurmalarını sağlamalıyız."

Anlaşmalarda şeffaflık şartı

Türkiye ve AB arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması'na da değinen Fransizka Vilmar, Uluslararası Af Örgütü'nün bu tür anlaşmalara karşı olmadığını kaydediyor. Geri kabul anlaşmalarının şeffaf ve insan haklarına aykırı noktalar taşımamasını göz önünde bulundurduklarını belirten Vilmar, aksi halde bunların uygulanmamasından yana olduklarını söylüyor. Vilmar, Türkiye ile yapılan anlaşmayı ise şöyle değerlendiriyor:

"Türkiye bu anlaşma ile sadece kendi vatandaşını değil, üçüncü bir ülkenin vatandaşını da geri kabul etmekle yükümlü. O zaman da 'geri kabul edilenin durumu ne olacak?' sorusu gündeme geliyor. Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'ne göre mültecilerin Türkiye gibi AB üyesi olmayan ülkelere geri gönderilmesi halinde bu ülkelere sığınma hakkı doğmamaktadır. Bu durumda da 'söz konusu ülkelerde sığınma prosedürünün yürütülmesi ve bu süreçte korunma sağlanması mümkün müdür?' sorusu akla geliyor. Aksi halde yaşamını tehdit altında görerek ülkesini terk eden mültecinin tekrar ülkesine geri gönderilmesi tehlikesi söz konusu. Ve görünen o ki, bu böyledir. Bu nedenle söz konusu anlaşmaya son derece eleştirel yaklaşıyoruz."

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştirDeutsche Welle