Şubat başında Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD-Türkiye ilişkilerinde "kritik bir aşamaya" gelindiğini söylemişti. Çavuşoğlu bağların ya iyileşeceği ya da "tamamen kopacağı" uyarısında bulunmuştu. Çavuşoğlu iki ülke arasındaki ilişkilerin kasvetli durumunu ortaya koyarken birkaç sıkıntıya işaret etti: (Türkiye'nin PKK ile bir tuttuğu) YPG'ye devam eden ABD desteği, tartışmalı Menbiç'te (Ankara'nın askeri müdahale tehditlerine rağmen YPG tarafından ele geçirilen bölge) özel ABD birliklerinin konuşlandırılması ve Washington'ın Türkiye'nin Temmuz 2016'daki darbe girişiminden sorumlu tuttuğu Fethullah Gülen'i iade etmemesi. Bunu izleyen günlerde ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson Ankara'yı ziyaret ederek endişelere cevap verdi. Ziyaret sırasında da iki bakan ilişkileri normalleştirmeyi hedefleyen bir çalışma grubu kurulmasına kararı aldı.
Çavuşoğlu'nun açıklamalarının yarattığı drama ve endişelere rağmen, ABD ve Türkiye arasındaki ilişkilerde pek fazla değişen birşey olmadığı görülüyor. Mevcut göstergelere göre, çalışma grubunun ilk toplantısında kesin bir anlaşma veya izlenecek yolla ilgili bir ilerleme kaydedilmedi. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın görevden ayrılmasıyla müzakerelerin durumu daha da belirsiz hale geldi. Ankara, ABD ve Türkiye'nin Menbiç'i ortak işgal etme planında genel bir anlaşmaya vardığında ısrar etse de, ABD Dışişlerinden konu ile ilgili herhangi bir ayrıntı verilmedi. Mike Pompeo'nun ABD Dışişleri Bakanlığına atamasının ne zaman onaylanacağı bilinmese de, çalışma grubunun tekrar toplanması zaman alacak gibi görünüyor.
Şu anki diplomatik girişimlerin seyri uzun vadede somut neticeler verir mi kimse tahmin edemez. Geçtiğimiz yıl içindeki örneklerden yola çıkarsak, Suriye'de sahadaki durumun değişkenliği şu anda ABD ve Türkiye'nin ulaştığı herhangi bir anlaşmayı muhtemelen sınayacak veya zayıflatacaktır.
Bu yüksek seviyedeki belirsizlik ve Tillerson'ın ayrılma haberleri göz önüne alındığında, Türk-Amerikan ilişkilerinin gerçekten "kritik bir aşamada" olup olmadığı ya da ufukta tam bir kopuşun olup olmadığı sorusunu daha da anlamlı hale geliyor. Mevcut eğilimler, hiçbir önermenin olası veya doğru olmadığını gösteriyor. Bununla birlikte Amerikan-Türk ilişkileri hakkında büyük bir güvenle konuşmak da zor.
"Erdoğan bu çıkmazdan faydalanacak gibi görünüyor"
Ankara, ABD ile müzakerelerde sert taktiklere başvururken kendine güvenli görünüyor. Türk yetkililer, Menbiç ve diğer YPG bölgelerinde ABD'nin pozisyonunun uzun vadede savunulamaz olduğunu görme eğiliminde. Birçok Türk yorumcu, IŞİD'in yenilgiye uğratılmasının ardından, ulusal ve uluslararası baskının ABD'yi Suriye'de Kürtlerle ittifakını gözden geçirmeye iteceğini düşünüyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak, Türk müzakerecilerin Washington'ın Türkiye'yle olan gerginlikleri azaltmak için ciddi şekilde çalışacağından emin oldukları görülüyor. Erdoğan'ın Menbiç ve Rojava'daki Amerikan askerlerine saldırma ve öldürme yönündeki üstü kapalı tehditlerine rağmen, Washington'ın Ankara'nın taleplerini karşılama konusunda istekliliğinin devam etmesi bu varsayımı doğrulayacak gibi duruyor. Mevcut müzakereler başarısız olsa bile, Erdoğan bu çıkmazdan en azından kısa vadede faydalanacak gibi görünüyor. Anketlerde oy oranları düşerken ve 2019 cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken Erdoğan, ihanete uğrayan kurban rolünü oynamak ve Amerikan karşıtı duyguları kendi lehine kullanmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacaktır.
Ankara'nın müzakere çağrısı karşısında yumuşak başlı görünmekle birlikte, Amerikalı yetkililer hiçbir şekilde zayıf bir noktadan hareket ettiklerini düşünmüyor. Erdoğan'ın Menbiç'teki Amerikan birliklerine yönelik tehditlerinin hayata geçirilmesinin Ankara için sonuçları şüphesiz felaket olurdu.
ABD ile doğrudan silahlı çatışmaya girmek kesinlikle Türkiye için ciddi siyasi, ekonomik ve askeri sonuçlar doğuracaktır. Mantıklı olan, Erdoğan'ın seçim dönemine girerken bu tür tehlikelerden kaçınmayı tercih etmesi. Ancak Türk tarafının tehditleri Washington için kayda değer bir rahatsızlık yaratıyor. Suriye'nin kuzeyinde yaşanan çatışmalar, dikkatleri ABD liderliğindeki IŞİD ile mücadeleden başka yöne çekiyor ve Suriye'deki ABD politikasını daha da karmaşıklaştırıyor. Ankara'nın Suriye ya da diğer konulardaki endişelerini yatıştırmak için bazı yollar bulmak, gerilimi daha çok tırmanmaktan daha iyi bir tercih.
"Uzun vadeli gidişat sıkıntılı"
Mike Pompeo'nun göreve seçilmesinin Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceği için ne anlama geldiği net değil. Geçmişte yaptığı kışkırtıcı açıklamalar dışında CIA başkanı olarak Türk yetkilerle resmi temaslarının detayları hakkında çok az şey biliniyor. ABD dışişlerini yutan bu kaos içinde Türk Amerikan ilişkilerinde henüz "ya batacağız ya çıkacağız" noktasına gelinmediğini söylemek yerinde olacaktır. Ancak uzun vadeli gidişat sıkıntılı.
Çavuşoğlu'nun Şubat ayındaki uyarısı, iki ülkeyi güvenlik ve işbirliği konularında ayıran derin uçurumun göstergesi. Amerikalı ve Türk temsilciler Menbiç'in statüsüyle ilgili şartlar konusunda anlaşsalar bile, diğer çetin konular göze çarpmayı sürdürecek. Fethullah Gülen'i iade etmek bir yana Washington'ın Suriyeli Kürtler ile olan bağlarını tamamen koparması da oldukça ihtimal dışı görünüyor. Daha da kötüsü, Türk politikacıların YPG'ye olan desteğinden ötürü ABD'yi asla affetmeyecekleri neredeyse kesin.
Ankara'nın El Kaide ile bağlantılı cihatçılara açık desteği bir yana, Erdoğan'ın Amerikan birliklerine saldırı tehdidinde bulunması da Washington'daki politikacılar tarafından yakın zamanda unutulmayacaktır. İlişkilerde mutlak bir kırılma en azından yakın vadede olası değil. Ancak, hiç kimse iki ülke arasındaki ilişkilerin ne kadar hızlı bir şekilde ve ne oranda bozulabileceğini gerçekten bilemez. Bütün işaretler bozulmanın azalmadan devam ettiğine işaret ediyor.
Ryan Gingeras
© Deutsche Welle Türkçe
Yrd. Doç. Dr. Ryan Gingeras ABD Donanmasına ait Naval Postgraduate School'da Türkiye tarihi konusunda ders veriyor.