Fehim Taştekin yazdı: Türkiye ve BAE'nin 'eksen savaşı'nın arka planında ne var?
Beyaz Saray'ın Trump yönetiminin "Müslüman Kardeşler'i terör örgütü ilan etmeye hazırlandığını" açıklaması, Orta Doğu'da yeni hesapları da beraberinde getirdi
05 Mayıs 2019 12:56
Türkiye'nin Arap Baharı ile birlikte Müslüman Kardeşler (İhvan) kuşağına desteği yüzünden Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır'ın başını çektiği eksenle yaşadığı "soğuk savaş" yeni eşiklere ilerliyor. ABD'de yeni Ortadoğu politikasını bu eksen üzerine bina eden Trump yönetiminin İhvan'ı "terör örgütleri" listesine alma niyeti, Türkiye'nin sadece Araplarla değil Washington ile ilişkilerini de etkileme potansiyeli taşıyor.
Ankara bu eksendeki Türkiye karşıtlığından özellikle BAE'yi sorumlu tutuyor. BAE adına casusluk yaptıkları ve Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bağlantılı oldukları şüphesiyle 9 Nisan'da 2 Filistinlinin tutuklanması ve zanlılardan Zeki Hasan'ın 9 gün sonra hapishanede ölmesi meseleyi daha da karmaşık hale getirdi.
"Hücresinde intihar etti" açıklamasını reddeden ailesi, Hasan'ın işkence sonucu öldüğünü öne sürüp uluslararası soruşturma istedi. Casusluk suçlamasının muhatabı BAE sessizliğini korurken, Körfez medyasında Türkiye'nin işkence siciline dair yorumlar öne çıkıyor.
Devlet olarak 48 yıllık ömrü olan BAE'nin pek çok alanda Türkiye ile bir eksen kavgasına tutuşacağı tahayyül edilemezdi. Türkiye'nin 1979'da, BAE'nin 1983'te elçilik açarak ikili ilişkileri başlatmasından bu yana ticari ilişkiler inşaat, gıda ve savunma sektörlerinde gelişse de, bu ülkenin Türk dış politikasındaki yeri gayet mütevazıydı.
Katar hariç Körfez ülkelerinin alarm pozisyonunda karşıladığı İhvan'ın Arap Baharı sürecinde Türkiye'den himaye görmesi dostluğu husumete çevirdi. Geçmiş dönemlerde belli yerlerde iki ülkenin rakip aktörlere el vermesi sorun teşkil etse de taraflar bunu ilişkilere yansıtmaktan kaçınıyordu.
Örneğin, Türkiye'nin Hamas'a desteğine karşın BAE, Hamas'ın darbeyle Gazze Şeridi'nden attığı El Fetih'ten Muhammed Dahlan'a kucak açmıştı. Dahlan, Yemen Savaşı dahil birçok yerde yürütülen gizli operasyonlarda Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid'in güvendiği kişi haline geldi.
Müslüman Kardeşler'den neden korkuyorlar?
BAE'nin İhvan hassasiyetinin uzunca bir geçmişi var. İhvan 1970'lerde BAE'nin eğitimli kadro açığını kapatmış, özellikle selefi eğilimin barındığı Ras el Hayma Emirliği'nden himaye görmüş, 1979'da İran İslam Devrimi'nin etkisiyle siyasi talepler artınca bu örgütün önüne set çekilmiş, 1983'te Adalet ve Eğitim Bakanlığı ellerinden alınmış, 2000'lerde Muhammed bin Zayid'in ifadesiyle "Kültürel bir savaş yürütülmüş", Arap Baharı sonrası iyice alarma geçilmiş, Ocak 2013'te rejimi yıkmaya teşebbüs suçlamasıyla 94 kişi tutuklanmış ve 2014'e gelindiğinde İhvan artık devletin nezdinde "terör örgütü" oluvermişti.
İddiaya göre 2013'te tutuklananlar, İhvan'ın BAE uzantısı Islah hareketiyle bağlantılıydı. Bunlardan 11'inin Mısır vatandaşı olması Muhammed Mursi yönetimiyle de ipleri germişti. Tartışmalı üç adayla ilgisi aniden nükseden İran'ı dış tehdit, İhvan'ı iç tehdit olarak gören BAE'nin güvenlik kaygıları savunma harcamalarını da katladı. BAE 2013 sonrası İhvan'la savaşını bütün Orta Doğu ve Kuzey Afrika'ya yaydı.
Türkiye ile ilişkilerdeki asıl kırılma da Temmuz 2013'de Mısır'da Cumhurbaşkanı Muhammed Nursi'ye yapılan darbeyle yaşandı. Türkiye tepkisini "Rabia" işaretiyle bütün platformlara taşırken darbeci Mareşal Abdulfettah el-Sisi'nin ana finansörlerinden biri BAE idi.
Mısır'dan kaçan İhvan liderlerine platform sunan El Cezire kanalı yüzünden 2014'te Katar-Körfez gerilimi ayyuka çıkarken Türkiye, Doha'yla ortaklığını ilerletmede kararlıydı.
BAE'nin 15 Temmuz darbe girişimini finanse ettiği iddiası örtülü gerilimi açık atışmalara dönüştürdü.
Ankara, "darbe girişimine çanak tutan yayın yapmakla suçladığı", Sky News Arabia ve Al Arabiya kanallarına büyük tepki göstermişti. Bu restleşme etkisini Suriye'de de gösterdi. Fırat Kalkanı Harekâtı'ndan sonra Türkiye'yi "işgalci ve sömürgeci" olarak resmeden BAE bir aşamadan sonra Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) de destek verdi.
BAE, Libya'da da Ankara'nın tuttuğu Trablus merkezli güçlere karşı ülkenin doğusunu tutan General Halife Hafter'e destek vererek eksen savaşını büyüttü.
Türkiye de 2017'de Katar'a yönelik ablukayı delmekle kalmayıp bu ülkede askeri üs kurarak keskin bir duruş sergiledi. Katar'a sunulan 13 maddelik talep listesinde beşinci madde şuydu:
"Türkiye'nin Katar topraklarındaki askeri varlığına son vereceksiniz."
Koşul buyken Katar, Türkiye'den askeri alımlarla ilişkileri daha da derinleştirdi.
Benzer bir rekabet Somali ve Sudan'dan da kendini gösterdi. Türkiye'nin Somali'nin başkenti Mogadişu'da üs edinip yatırımlara girişmesine karşın BAE, Aden Körfezi'ni kontrol etme stratejisinin bir parçası olarak (Somali'den 'de facto' bağımsız) Somaliland'da bir üs (Berbera) ve liman (Hargeisa) edindi.
BAE, 2016'da 2,5 milyar dolarlık yardımla Sudan'ı Yemen Savaşı'na ortak ederken, Türkiye 2018'de Hartum'la 22 anlaşma yapıp Sevakin Adası'nın tahsisini sağladı. Sudan'da 11 Nisan'da Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'i devirip yetkiyi ele alan Askeri Geçiş Konseyi'ne BAE ve Suudi Arabistan'ın açık desteğinde de bu rekabet belirleyici.
Tunus ve Irak gibi ülkelerde de BAE ve Türkiye rakip aktörlere el vermiş durumda.
Diplomasinin dili değişti
Bu zıtlık medya savaşını kızıştırırken diplomasinin diline de yansıdı. BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid 2017'de "1916'da Fahri Paşa'nın Medine halkının mallarını ve el yazması eserlerini çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Araplarla ilişkisi buydu" diye sataştı. Erdoğan ise "Petrol şımarığı" ve "Terbiyesiz adam" ifadeleriyle yanıt verdi. Ankara'da BAE Büyükelçiliği'nin bulunduğu sokağın adı "Fahreddin Paşa" diye değiştirildi.
Buna karşın BAE Dış İlişkilerden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş, "Ankara Arap ülkelerinin egemenliğine saygı duymalı ve komşularıyla mantık çerçevesinde ilişki kurmalı" dedi. Gargaş bir başka mesajında ''Arap dünyası Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecek. Tahran ile Ankara'nın hırslarıyla mücadele etmek için Arap alemi birleşmeli'' ifadelerini kullandı.
Körfez medyasında Türkiye'nin Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve El Kaide ile birlikte anılmadığı bir haber ya da yorumun çıkmadığı gün yok. Bitmek bilmeyen bir propaganda savaşı sürüyor. Örneğin Suudi gazetesi Ukaz geçen yıl 24 Mayıs'ta, "Osmanlıcılık ile İhvancılık arasında muta nikâhı" başlığıyla birlikte fes giydirilmiş Erdoğan fotoğrafını basmıştı.
Ankara, Abu Dabi'nin Riyad'ın tercihlerini de etkilediğini düşünerek bu "bozucu" faktörü devreden çıkarmanın yollarını da aradı. Tabi İhvan'ın kendinden gördüğü Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul'da öldürülmesi Riyad'ı Abu Dabi'den ayrı tutma esnekliğini de yok etti. Yine de Ankara ilişkilerdeki hasarı sınırlı tutmak için Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz'i ayrı bir kefeye koyup oğlu Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile onun akıl hocası olarak görülen BAE Veliaht Prensi Muhammed Bin Zayid'i mimlemeyi tercih etti. Hatta bu ikilinin Washington'daki karar mekanizmalarını da yönlendirdiği değerlendirmesini yaptı.
'İhvan'ı unutun her şey yoluna girer' mesajı
İki bakan teamülü bozsa da genel olarak BAE diplomasisi yüksek sesle konuşan bir karaktere sahip değil. Hatta çelişkileri tolere edebilen bir yapısı da var.
Örneğin, İran'ın nüfuzunu kırma hamlelerinde başı çekse de İran dış ticaretinde BAE'nin yeri hala önemli. Aynı şekilde Ankara ile yaşanan soğuk savaş BAE'nin Türk savunma ürünlerine ilgisini azaltmadı. 2017'de 661 milyon dolarlık zırhlı araç alımı gerçekleştirildi. BAE, Orta Doğu'da Türkiye'nin ihracatında Irak'tan sonra ikinci sırada. Siyasi restleşmenin tavan yaptığı 2017'de iki ülke arasındaki Karma Ekonomik Komisyon ve İş Konseyi toplantıları iptal edilmedi. Belki bunda Savunma, Ekonomi ve Ticaret bakanlıklarının Dubai Emirliği'nde olması da etkili olabilir. Dışişleri ve İçişleri bakanlıkları Abu Dabi emirliğinde.
Yine de İhvan iki ülke arasındaki kilitlenme nedeni olmaya devam ediyor. Abu Dabi Eğitim Konseyi Genel Direktörü Ali Raşid el Nuaymi 2017'de Türk basınına verdiği demeçte İhvan korkusunun arkasında yatan nedenlere şöyle değinmişti:
"Geçmişte bize sığınan İhvan üyelerine kucak açtık. Ancak, bir süre sonra tüm eğitim kurumlarımızı, camilerimizi ve dış işlerini ele geçirdiler, kabinede iki bakanlık bile elde ettiler. Tıpkı sizdeki FETÖ gibi. Biz onları kontrol altında tutmaya çalışırken, Mısır'da devleti ele geçirdiler. Sonra aynısını burada yapmak istediler. Hükümetimiz de onları yasa dışı ilan etti.
"Sizin için FETÖ terör örgütü ne ise bizim için de Müslüman Kardeşler odur. Türkiye'de bizim vatandaşımız dokuz terörist var ve iadesini istiyoruz. 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra FETÖ üyesi iki generali derdest edip Türkiye'ye iade etmiştik. Aynı hassasiyeti Türkiye'den bekliyoruz. Onların kimler olduğunu Hakan Bey (MİT Başkanı Fidan) çok iyi biliyor."
Bu empati çağrısı karşılık bulur mu? Eksen savaşı Mısır, Suriye, Filistin, Sudan, Tunus, Libya ve Somali'ye kadar yayılmışken kızışmanın soğuma ihtimali düşük.
Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir