Kendimizi kandırmayalım. Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Türkiye kriz planı çoktan hazır bekliyor. 2002'de de böyle olmuştu. Enflasyon yüzde 40'ı bulmuş, işsizlik artmıştı. Devlet, IMF kredileri sayesinde iflastan kurtulmuştu. Aynı yıl Erdoğan'ın partisi AKP iktidara gelmiş ve yeni hükümet IMF reçetesini harfiyen ve başarıyla uygulamıştı.
İleriki yıllarda Türk ekonomisi hızla büyümeye başlamış, istihdam artmış, enflasyon yüzde 10'un altına düşmüştü. Türkiye yabancı sermaye yatırımları için cazip bir ülke olmuştu. Alman şirketleri de Türkiye'de büyük yatırımlar yaptı. Gelirler artmıştı, Erdoğan el üzerinde taşınıyordu. Halka ekonomik refah, ülkeye siyasi istikrar getirmişti. Euro krizi patlak verdiğinde ve Yunanistan batma tehlikesi geçirdiğinde, kötü ekonomik durumdan nasıl kurtulacağına Türkiye örnek gösteriliyordu. Şimdi bütün bu ilerleme ve kazanımlar tehlikede.
Rüzgârın yönü değişince
ABD'nin Türkiye menşeli çelik ve alüminyuma koyduğu ek gümrük vergisini ikiye katlaması bardağı taşıran son damla oldu. Çünkü kriz aylardır ekonominin içini oyuyor. Türk Lirası yıl başından bu yana dolar karşısında yarıdan fazla değer kaybetti. Enflasyon yine yüzde 15'i aştı. Türk halkı bunun sonuçlarını er veya geç hissedecek. Kendilerini refaha kavuşturduğu için Erdoğan'ı göklere çıkaranlar işlerini kaybettikleri ve refah düzeylerini koruyamadıkları zaman Erdoğan'a sırt çevirecekler.
Otokrat politikalarıyla Türkiye'yi bu duruma düşüren Cumhurbaşkanı Erdoğan suçu dışarda arıyor. ‘Savaşın silahları dolar, euro ve altındır' diyen Erdoğan, Merkez Bankasının bağımsızlığını elinden almakla yabancı yatırımcıyı ürkütüyor. İktisat teorisine ters düşmesine rağmen enflasyonu dizginlemek için faizlerin düşürülmesinin şart olduğunu söyleyerek yatırımcının Türkiye'ye olan güvenini sarsıyor. Sonunda muazzam bir sermaye kaçışı başladı. Bu kaçış diğer genç sanayi ülkelerinin durumunu da sarstı.
Cumhurbaşkanının dolar ve eurolarını liraya çevirmelerini istediği Türkler bunun tam tersini yapıyor ve dövizlerini bankadan alıp eve götürüyorlar.
Şimdilik paniğe gerek yok
Avrupa'da da krizin bulaşma tehlikesinden korkuluyor. Çünkü yatırımcı parasından başkasını düşünmez. Sermaye kaçışı ve döviz kurlarının tepe taklak olması, Türk işletmeleriyle bankalarının borçlarını ödeyemez duruma düşebileceği endişesini körüklüyor. Ancak durum şimdilik kontrol edilemez boyutlara varmış değil. En çok İspanyol ve İtalyan bankalarını ilgilendiren alacakların toplamı 143 milyar euroyu buluyor. Alman bankalarının Türkiye'de tehlikeye giren alacakları 18 ila 20 milyar Euro dolayında.
Türkiye'nin ağır bir ekonomik krize sürüklenmesi kimsenin işine gelmez. Ancak Avrupa'nın endişelenmesi için de neden bulunmuyor. Euro Bölgesi Türkiye'den gelebilecek sarsıntılara dayanabilecek kadar ekonomik istikrara kavuştu. Türkiye'nin resesyona sürüklenme tehlikesi diğer tehlikelerle birleşince manzara değişebiliyor. Britanya'nın Avrupa Birliği'nden ayrılışının halâ belirginleşmemiş olması ve ABD Başkanının ticaret politikası büyük risk oluşturuyor. Ancak Türk ekonomisini yeniden rayına oturtma görevi yalnızca Türkiye Cumhurbaşkanına düşüyor. Bunu başarabileceğini daha önce de göstermişti.
Henrik Böhme
© Deutsche Welle Türkçe