Henrik Böhme
Çeyrek yüzyıl kadar önce Bill Clinton ekonomik konuları öne çıkararak ABD'deki Başkanlık seçimini kazanmıştı. Ekonomide işler yolundayken seçim kazanılabileceğini Recep Tayyip Erdoğan da biliyor. 2000'lerin başlarında Türkiye'yi derin ekonomik krizden o kurtarmıştı. Uluslararası Para Fonu'nun para yardımı ve cesur reformlar Türk ekonomisini düzlüğe çıkarmış, Türkiye hem yatırımlar için hem de gelirler arttığından, pazar olarak cazip bir ülke haline gelmişti.
Köklü geleneğe sahip ekonomik ilişkiler
Alman şirketleri de o dönemden sonra Türkiye'deki faaliyetlerine hız verdi. Sayıları 7 bini bulan Alman şirketlerinde 120 bin kişi çalışıyor. Aralarında Bosch, Volkswagen, MAN, Allianz ve ta 1880'den beri ülkede faaliyet gösteren BASF gibi büyük oyuncular da bulunuyor. Türkiye orta ölçekli Alman işletmeleri açısından da cazipti. İkili ekonomik ilişkilerin dayandığı köklü geleneğe bakıldığında şaşırtıcı bir durum değil. 1761 yılında II. Frederik Sultan III. Osman ile ticaret anlaşması imzalamış, yüz yıl sonra da çok sayıda Alman tüccar ve zanaatkârı Türkiye'nin yolunu tutmuştu. "Boğazlar'daki Almanlar" diye bilinen, o dönem İstanbul'a yerleşmiş girişimciler ticari ilişkilerin gelişmesinde önemli rol oynamıştı.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ise yüz binlerce Türk çalışmak için Almanya'ya gitti. Türkiye'den gelen "konuk işçiler" Alman ekonomi mucizesinde önemli pay sahibi oldular.
Şimdi ise Türkiye krizde. Lira'nın değer kaybı, Türkiye'nin pazar olarak cazibesini azalttı. Amerikan Merkez Bankası'nın faizleri arttırmaya başlamasından bu yana Dolarlar Türkiye ve diğer genç sanayi ülkelerinden çekilip ABD'deki yatırımlar için kullanılmaya başladı. Ancak Lira'nın hızla değer kaybetmesi özellikle de Cumhurbaşkanının otokrat politikalarından kaynaklanıyor. Erdoğan her ne kadar "meşum piyasalardan", "faiz lobisinden" ve "Amerikan komplosundan" söz etse de, ekonominin temel kurallarını o da değiştiremez.
Allah ve ekonomi
Erdoğan'ın "Onların Doları varsa, bizim de Allahımız var" şeklindeki sözleri yatırımcıya güven vermez. İhracatının yüzde 10'unu Almanya'ya yapan Türkiye uluslararası ticaret sistemine kenetlenmiş durumda olduğundan, suçu Dolar ve Euro'da aramak doğru değildir. Erdoğan'ın kullandığı ifadeler yeniden güven ortamı yaratmaya çalıştığını değil, çaresizliğini gösteriyor.
Almanya Türkiye'ye yardımcı olamaz. Bunu sadece Cumhurbaşkanı yapabilir. Ekonomik faaliyet şartlarını istikrarlı bir çerçeveye oturtup, şirketlere ve yatırımcıya güven ve her şeyden önce de hukuk güvenliği vermelidir. Merkez Bankası'nın bağımsızlığına saygılı olmalı ve enflasyonla mücadele için faizleri düşürmesini istememelidir. Çünkü ekonominin kuralları böyle işletilemez.
Alman şirketleri Türkiye'deki gelişmeleri yakından izleyip, bu ülkedeki faaliyetlerinin geleceğini kestirmeye çalışıyor. Öncelikle orta ölçekli işletmeler Dolarla alınıp satılan ham ve mamul maddelerin hesabını çok dikkatli yapmak zorundalar. Üretimi Asya ülkelerine kaydırmaları uzun sürmeyebilir. Cumhurbaşkanı bütün bunları göz önünde bulundurmalıdır. Çevresine sallabaşları toplayıp, eleştirenleri kodese tıkınca böyle olur: Kendi ideolojisiyle başı döner ve ekonomik aklın yerine Allah inancını koyar. Dini inançlar ekonomik sorunlara çözüm olamaz.
© Deutsche Welle Türkçe