Yeni Şafak gazetesi yazarı Yasin Aktay, "Türk diye bir ırk yoktur" sözlerini sarf ettiği konuşmasının geneline bakılmadan haberleştirildiğini belirterek, sözlerini savundu. Aktay, "sözlerim bir öğrencinin 'Türk milletinin Türkiye'de yaşayan 55 milyon Türkü kapsadığını' ifade eden, benimse dışlayıcı bulduğum sözlerine bir cevap olarak söylenmiştir. Türklüğün bir ırka indirgenemeyeceğini, aksine tarihsel olarak farklı ırkları da barındıran bir şemsiye kimlik olarak benimsenmiş olduğunu anlattım" dedi.
Aktay, Türklüğün bütünleştirici bir özelliği olduğunu belirterek, "Bir ırka indirgenmeye çalışıldığında hem Türklüğün kültürel ruhunun tamamen öldürülmüş olduğu hem de bu haliyle Türkiye'de bütünleştirici özelliğinin yok edildiğini anlatmaya çalıştım" dedi.
Yasin Aktay'ın Yeni Şafak gazetesinden yayımlanan, "Bir ırk olarak Türklük" başlıklı, 2 Aralık 2013 tarihli yazısının ilgili kısmı şöyle:
Bunca yıllık yazarlık veya akademisyenlik tecrübem içinde en haz etmediğim işlerden biri yanlış anlaşılmaktan şikayet etmek olmuştur. Hiç bir zaman yanlış anlaşılmaktan şikayet etmedim, çünkü yanlış anlaşılmak zaten fani varlığımıza yapışmış bir kaderdir diye düşünüyorum. Allah'ın kitabı bile her dem yanlış anlaşılıyorken, biz kim oluyoruz ki, her türlü yanlış anlaşılmadan münezzeh, mükemmel bir iletişim dili kurabilelim? Tabii ki, 'nasılsa doğru anlaşılmayacağız, o halde istediğimiz gibi konuşalım' diyecek halimiz yok. Ağzını açıp konuşan, eline kalemi alıp yazan herkes yine de doğru anlaşılmayı hedefler, hedeflemek zorundadır.
Lakin, bir saat konuşursunuz, tam ne güzel mesajımızı ilettik diye sevinirken öyle bir soruyla veya öyle bir 'size katılıyorum' tepkisiyle karşılaşırsınız ki, anlamaya ve anlaşmaya dair bütün umudunuzu yitirebilirsiniz. Oysa anlamak ve anlaşmaya dair hayallerimizle ilgili bir sorun vardır. Herkes sonuçta kendi seviyesine, anlam dünyasına, hayallerine ve duygularına göre anlıyordur. Bunu fark etmek bazen derin hayal kırıklıklarına yol açar, bilgelikten nasibi olanlarda ise sadece insan ve rabbinin gerçeğine dair yeni bir fasıl açar.
Muhataplarımın tamamen öğrenci ve akademisyen olduğu bir ortamda millet, milliyetçilik, Türklük ve Türkiyelilik üzerine yıllardır söyleyip yazmakta olduğum şeyleri konu dışı bir soru üzerine anlatmışım. Bir kaç gün sonra iki saatlik o konuşmamın sadece 1,5 dakikalık bir bölümü yayınlanmış, o konuşmanın da tamamı dikkate alınmadan sadece 'Türk diye bir ırk yoktur' cümlesi koparılmış. Bir de güya bu sözler üzerine öğrenciler tepki gösterip salondan çıkmışlar.
Neresinden tutup düzeltelim diyeceğim bu haberin internet sitelerinde yayılma hızı ve bu sözler üzerine sosyal medyada başlatılan kampanya zaten haberin nasıl ve ne maksatla üretilmiş olduğunu yeterince açıklıyor. Habere sahiplenenlerin aşırı iştahlı girişimcilikleri haberin içeriğini de dolduruyor aslında.
Ancak bir defa, durduk yerde böyle bir çıkış yapmış değilim. Bu bir çıkış da değildir. Bir öğrencinin sorusu üzerine diyalog halinde söylenmiş sözler söz konusu.
İkincisi, haberde söylendiği gibi sözlerim üzerine salonun öğrenciler tarafından terkedilmiş olduğu külliyen yalandır. Tam aksine sözlerim sonuna kadar yoğun bir ilgiyle izlenmeye devam etti.
Üçüncüsü, sözlerim bir öğrencinin 'Türk milletinin Türkiye'de yaşayan 55 milyon Türkü kapsadığını' ifade eden, benimse dışlayıcı bulduğum sözlerine bir cevap olarak söylenmiştir. Türklüğün bir ırka indirgenemeyeceğini, aksine tarihsel olarak farklı ırkları da barındıran bir şemsiye kimlik olarak benimsenmiş olduğunu anlattım. Bir ırka indirgenmeye çalışıldığında hem Türklüğün kültürel ruhunun tamamen öldürülmüş olduğu hem de bu haliyle Türkiye'de bütünleştirici özelliğinin yok edildiğini anlatmaya çalıştım.
Macarların Türk ırkından geldiği halde neden Türk sayılmadığı, buna mukabil Boşnakların, Arnavutların veya Balkanlar ve Anadolu'da yaşayan Türk ırkından olmayan bir sürü unsurun kendilerini neden ve nasıl Türk sayabiliyor olduğu sorusuyla yüzleştiğimiz zaman, Türk ırkının ve kimliğinin mahiyetine dair geniş bir alana girmiş oluruz. Bu alanda ise yıllardır söylediklerim ve yazdıklarım ortadadır.
Aslında haberdeki kısa videodan bile başka bir anlam çıkarmak gözü kara bir iftiracılıktan başka bir şey değil.
Bu iftiranın bu kadar hızlı yayılması ve inandırıcı bulması ise, sadece ahlaki seviyeye dair ibret alınması gereken bir durum.
Bilmem anlatabildim mi?