T24 İstanbul
Gonca Tokyol
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, Türkiye’nin 2001 krizinden sonraki hızlı sermaye girişiyle birlikte dış borcunun hızla arttığına ve reel sektörün an itibariyle artan finansman maliyetleri ile borç yükü altında zorlandığına dikkat çekerek, “TL’nin hızlı değer kaybettiği her dönem bilançolara ek yük biniyor; reel sektörün yatırım yapma ve istihdam yaratma kapasitesi düşüyor” dedi.
TÜSİAD-Koç Üniversitesi işbirliğinde kurulan Ekonomik Araştırma Forumu’nun 'Türkiye Ekonomisinde Finansal Riskler ve Fırsatlar' konferansının açılış konuşmasını gerçekleştiren Kaslowski, Türkiye’nin en acil ihtiyacının hızlı sermaye girişiyle artan riskleri azaltmak olduğunun altını çizerek, “Bankacılık sektöründe sorunlu olma potansiyeli olan kredilerin belirlenmesi, sınıflandırılması ve duruma özel çözümler üretilmesi gerekiyor. Bu kredileri bankaların bilançolarının dışına çıkaracak mekanizmaların tasarlanması bankacılık sektörümüzün ekonomiye taze kredi sağlayabilmesi açısından son derece önemli” ifadelerini kullandı.
"Yanlış karar verenler ne kadar maliyet ödeyecek?"
Bankacılık sektöründeki sorunlara çözümler üretirken; bunların ekonomik aktörler üzerinde yaratacağı “ahlaki tehlike (moral hazard)” boyutunun da tartışılması gerektiğini kaydeden TÜSİAD Başkanı, “Yanlış kararlar verenler ne kadar maliyet ödeyecek? Eğer hiç maliyet ödemezlerse bu ilerde de yanlış kararlar vermelerini teşvik etmez mi? Büyük bir maliyet ödemek zorunda kalırlarsa bu bankacılık sistemimizde ne kadarlık bir ek yük yaratır? Bu soruların çok dikkatli değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
"Sorunu çözmenin ilk koşulu yapılan yanlışları kabul etmek ve ders çıkarmak"
Türkiye’nin ‘özel sektör borç sorunuyla karşı karşıya kalan tek ülke olmadığına’ dikkat çeken Kaslowski, sözlerine şöyle devam etti:
“Birçok ülke farklı boyut ve koşullarda bu sorunu yaşadı ve çözdü. Bizim de başarmamızın önünde hiçbir engel yok. Ama bunun ilk koşulu yapılan yanlışları kabul etmek ve bir daha tekrarlamamak için gerekli dersleri çıkarmak. Bu büyük sınamalara ve sorunlara karşı durabilmek için devletimizin alacağı önlemleri ve atacağı somut adımları bekliyoruz ve destekliyoruz.
"Finansal istikrarın ilk koşulu düşük ve stabil bir enflasyon oranını sağlamaktır"
“Finansal sistemimizde riskleri azaltmak ve yenilerinin oluşmasını engellemek için makro düzeyde de tedbirler almamız gerekiyor. Finansal istikrarın ilk koşulu düşük ve stabil bir enflasyon oranını sağlamaktır. Son dönemde enflasyonun döviz kuru artışından beslendiğini görüyoruz. Artan dolarizasyonu engellemek için yapmamız gereken enflasyonu en kısa sürede düşürmektir. Bu doğrultuda adımlar atabilirsek oluşacak güven dalgası ile bugünkü zorluklardan kurtulmamız hızlanacak ve kolaylaşacaktır. Attığımız her doğru politika adımı sadece kısa vadede değil orta ve uzun vadede de olumlu etki yaratacaktır.
“Verimliliği ve rekabet gücünü artıracak reformlar bizim için en öncelikli alanlardır. Bunların başında eğitim, işgücü, dijital uyum ve vergi reformları geliyor. Yakın zamanda Milli Eğitim Bakanımız 2023 vizyonunu takiben önemli bir reform adımını açıkladı. Eğitim alanında atılacak adımların ve niteliksel gelişmenin verimliliğe ve ekonomik büyümeye çok büyük katkısı olacaktır.”
"Sorunlarımız küçümsenecek boyutta değil ama çözemeyeceğimiz hiçbir sorun da yok"
Eğitim alanında gerçekleştirilecek reformun yanı sıra, Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasının revize edilmesi ve yeni serbest ticaret anlaşmalarıyla desteklenmesinin de Türkiye’nin büyümesine katkı sağlayacağını belirten Kaslowski, “Gümrük Birliği revizyonu, AB yönelimini güçlendirecek, tam üyelik perspektifini canlandıracaktır. Avrupa Birliği perspektifini canlandırmamız, ülkemize dünyanın tüm bölgelerinden yatırım ve finansman girişlerini tekrar artıracaktır. Bugün karşı karşıya olduğumuz pek çok sorunu aşmak kolaylaşacaktır” dedi. TÜSİAD Başkanı, sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Ülkemizin potansiyeli son derece yüksek. Son yıllarda ister siyasi ister ekonomik karşılaştığımız pek çok şok karşısında önemli bir direncimiz olduğunu kanıtladık. Bu direncin kaynağında; insan kaynağımız, sağduyulu ve güçlü bir bankacılık sektörümüz ve en kötü belirsizlik ortamında dahi ayakta kalmayı başarabilen güçlü bir reel sektörümüz var. Bugün sorunlarımız küçümsenecek boyutlarda değil ama çözemeyeceğimiz hiçbir sorun da yok. Yeter ki gerçekçi ve kalıcı çözümler üzerinde hep beraber ortak akıl ile çalışalım.”