Cumhuriyet yazarı Mine Söğüt, vatandaşlara "İşçinin, memurun, köylünün haklarını savunmayı vaat eden partileri asla iktidara getirmediniz" diyerek sitem etti. "Kaderinize ikna olduğunuz ve dizginleri sizi sömürenlere bıraktığınız gerçeği, bir haber değeri taşımaktan çıktı" ifadesini kullanan Söğüt, "Ve ülkenizle birlikte ahlakınız ve vicdanınız da yerin dibine battı" diye yazdı.
Söğüt'ün "Ülkenizle birlikte vicdanınız da batıyor" başlığıyla (14 Mart 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
İşçinin, memurun, köylünün haklarını savunmayı vaat eden partileri asla iktidara getirmediniz.
Yoksulluktan değil zenginlikten bahseden politik masalları sevdiniz.
Bu düzeni savunan ve devam ettirmek için kollarını sıvayan, güçlü diye tanımladığınız acımasız kapitalist ideolojilerin büyüsüne kapılıp gittiniz.
Komünistlere...
Sosyalistlere...
Sosyal demokratlara...
Anarşistlere...
Feministlere...
Alternatif tüm politikalara burun kıvırdınız.
Özelleştirmeye kafa tutanlara...
Bağımsızlıktan bahsedenlere...
Savaşlara karşı çıkanlara...
Adaletin önemini vurgulayanlara...
Doğa katliamlarına direnenlere...
Sendikal haklara sahip çıkanlara...
Cinsiyet eşitsizliğini haykıranlara...
Özgürlük diye çığlık atanlara kulak tıkadınız.
Eğitim ve sağlığın parasız olmasında ısrar edenleri umursamadınız.
Bir tarım ülkesinde toprağın talan edilmesine, çiftçinin köylünün sefil edilmesine ses çıkartmadınız.
Her şeyinizi tek tek sattılar, öyle durup baktınız.
Yoksullaştıkça yoksullaştınız.
Başınıza gelen hiçbir şey umurunuzda olmadı.
Uzaklarda bir adada doğa koşullarıyla baş ederek hayatta kalmaya çalışan insanların sahte maceralarını seyredip heyecanlanmakla oyalanırken...
Kendi hayatta kalma koşullarınız üzerine hiç kafa patlatmadınız.
Hiçbir zaman satın alamayacağınız pahalı yiyeceklerle dolu marketlerde gezinebiliyor olmayı...
Hiçbir zaman giyemeyeceğiniz pahalı kıyafetlerle süslenmiş vitrinlere bakabiliyor olmayı...
Hiçbir zaman gidemeyeceğiniz tatillerin eğlenceli reklamlarıyla oyalanmayı bir zenginlik sandınız.
Ve hiçbir zaman binemeyeceğiniz pahalı otomobillerin yanınızdan hızla geçtiği otobanlarda her sabah ve her akşam toplu taşıma araçlarıyla saatlerce işten eve, evden işe giderken...
Ödenecek faturaları karşılayacak parayı kazanmak için hayata dair insani olabilecek her şeyi ertelerken...
Çocuğunuzu özel okula göndermek için bir ömür karı - koca soluksuz çalışmayı ya da parası olmayanların çocuklarının rezil bir eğitim verilen devlet okullarında heba olmasını doğal sayarken...
Darbe nedir, Gülen kimdir, tarafsız cumhurbaşkanı nedir, taraflı cumhurbaşkanı nedir, anayasa ne işe yarar, mahkemeler aslında neyi yargılar, Ortadoğu’da savaşlar neden patlar ve bu coğrafyada o silahları kimler kime satar diye düşünmeye üşenirken...
Kaderinize ikna olduğunuz ve dizginleri sizi sömürenlere bıraktığınız gerçeği, bir haber değeri taşımaktan çıktı.
Ve ülkenizle birlikte ahlakınız ve vicdanınız da yerin dibine battı.
Sınıfsal adaletsizliklere karşı duyulan öfke kıymetlidir.
Ama onu kıymetli yapan nasıl kullanıldığı ve neye dönüştüğüdür.
Şimdi...
Varlıklı ailelerin çocuklarının trajik kaderini hor görmeyi...
Bekârlığa veda partisi denilen eğlenceyi ayıplamayı...
Keyif için özel jetlerle oradan oralara uçuşanların başına gelen büyük acıyı küçümsemeyi...
Bir uçak kazasında ölenler zengindiler diye arkalarından rahatça sayıp sövmeyi öğrendiğiniz o yere...
Geri dönün.
Ve bir bakın, belki o yerde öğrenmeniz gereken asıl başka şeyler vardır.