T24 Haber Merkezi
Gonca Tokyol & Metin Kaan Kurtuluş
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) 11-13 Eylül’de Türkiye’ye gerçekleştirilen ziyaret sonrası medyanın yargı eliyle susturulmasına yönelik bir rapor hazırladı. “Türkiye’nin Gazetecileri Sanık Sandalyesinde: Dördüncü Kuvvetin Yargı Yoluyla Susturulması” başlıklı raporda, Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi ve sonrasındaki OHAL uygulaması ile KHK’ların Türkiye’de gazetecilere yönelik yargı baskısını nasıl artırdığı ele alındı.
IPI’ın hazırladığı 76 sayfalık raporun her bir bölümü, ARTICLE 19, Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), Pen International, Norveç PEN, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) ile Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) tarafından kaleme alındı.
Raporda, Türkiye’nin 120’den fazla kişiyle hâlâ en çok gazetecinin cezaevinde bulunduğu ülke olduğu hatırlatılırken; Türk yetkililere cezaevindeki tüm gazetecilerin serbest bırakılması, gazetecilere yönelik keyfi soruşturmaların durdurulması, terörle mücadele ve hakaret yasalarının gözden geçirilmesi ile yargıya siyasi müdahalelerin sonlandırılması çağrısı yapıldı.
Raporda, onlarca gazetecinin eleştirel gazetecilik ile terörist propagandanın birbirine bağlandığı dayanıksız kanıtlarla aylarca ve bazen yıllarca en ciddi terör suçlamasıyla cezaevinde tutulduğu kaydedilirken, bunun muhalif sesleri bastırmak ve ifade özgürlüğünü sonlandırmaya yönelik bir kampanyanın parçası olduğu yorumu yapıldı.
IPI’ın hazırladığı raporun 3 temel bulgusu olarak şu tespitler yapıldı:
-Yargının bölgesel zayıflığı on binlerce davada kendisini gösteriyor ve aynı zamanda yargının kendi hakimlerinin 3’te birinin de kaybıyla sonuçlandı. Bunlar, yargıyı görevi için uygunsuz hale getiren etkili bir yürütme kontrolünün altındaki yönetici yapının başkanlığında gerçekleşiyor.
-Hükümetin Mayıs ayında sunulan yargı reform stratejisi etkili ve bağımsız yargının önündeki temel engellerin çözümü konusunda başarısız oluyor. Asıl amacının OHAL tarzı yargı devam ederken bir reform izlenimi vermek olduğu görülüyor.
-Türk yetkilileri ile mahkemelerin temel haklara yönelik yaklaşımı yüksek şekilde problematik ve özellikle de eleştirel gazetecilik ilke terör örgütlerine yardımın bir arada tutulması başlığında kaygı verici gözüküyor. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ifade özgürlüğünün korunmasına yönelik içtihatları takip edilmiyor.
|
Kamuyla 18 Kasım’da paylaşılan ve detayları Türkiye’yi ziyaret eden IPI ekibi tarafından salı ve çarşamba günleri AB liderleriyle de paylaşılacak olan rapordaki bulgular ile tavsiyelerin listesi şöyle:
Bulgular
-Ülkede basın özgürlüğünün durumu 2018 Temmuz’da ‘Olağanüstü Hal’in kaldırılmasından bu yana iyileşmedi. Uzun ve arkasında siyasi nedenler bulunan baskılar sebebiyle birçok gazeteciye seyahat yasakları uygulanıyor veya hala parmaklıklar arkasındalar.
-Müteakiben yargının geniş çaplı olarak ele geçirilmesi devamlı olarak ve ciddi bir şekilde hukukun üstünlüğüne ve halkın bilgiye ulaşma hakkına ciddi derecede hasar verdi.
-Hakimlerin üçte birinin görevden alınması ve darbe girişimi sonrası uygulanan baskılar sonucunda açılan davalar yargı sistemine yük oldu. Ancak bu devam eden, sistematik ve ciddi temel haklar ihlallerin düzeltilmemesine bir mazeret olarak gösterilemez.
-Mayıs 2019’da açıklanan ve yargı sistemindeki problemlere çözüm bulmayı hedefleyen yeni yargı reform paketi hem yasal anlamda hem de pratikte yargının bağımsızlığını garantileyemediği ve gazetecilerin keyfi yargılanmasını sona erdirmediği sürece güvenilir olamayacak.
-Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü davalarında tutarsız kararlar verdi. Gazetecilerle ilgili AİHM standartlarına uygun karar verdiğinde kararlar alt mahkemeler tarafından direnç ve üstünün örtülmesiyle karşılandı. Bu gelişmeler yargıda siyasi müdahalenin bir kanıtıdır.
-Bu misyon Türkiye’deki terör tehditlerini tanıyor ancak Yargıtay’ın bu durumun AİHM’in hukuk felsefesinin dışına çıkılması ve güvenlik adına temel özgürlükler konusunda tavizler verilmesi iddiasını reddediyor. Devletin hamleleri açıkça terör tehdidinin varlığını ayrımcılık yapmak ve eleştirel sesleri susturmak için bir araç olarak kullanıyor. Türkiye hükümeti, savcıları ve mahkemeleri tarafından gazeteciliğin ve terör propagandasının düzenli olarak birleştirilmesi bu durumun altını çiziyor. Bu durum misyonun yetkililerle görüşmelerinde de devamlılığı olan bir temaydı.
-Delegasyon, Yargıtay’ın Cumhuriyet davasında yargılananlar konusunda mahkumiyet kararından geri dönülmesinden memnun oldu, ancak yargılananların uzun süre cezaevinde tutulmasının verdiği kişisel zararları geri çeviremeyeceğinin farkında. Delegasyon, Ahmet Şık’a mahkemenin daha yeni ve daha ciddi suçlamalar yöneltmesini kınıyor.
-Delegasyon RTÜK’e verilen yeni güçlerden endişe duyuyor. Bu yetkiler ile internet yayıncıları da RTÜK’ün kapsama alanına giriyor. Bu, internetten yayın yapanları varlıklarını devam ettirmek için pahalı ve opak bir lisanslama rejimine muhtaç bırakıyor.İnternet yayıncılığı ile neyden bahsedilmesi devlete bütün internet aktivitelerini denetlenme imkanı veriyor.
-Gazetecilerin aktreditasyonu ve basın kartlarının verilmesi konusunda anlamılı bir reforma ihtiyaç var. Son üç yılda binlerce başvurunun reddedildiği ve güvenlik kapsamında birçok kişinin basın kartı alındı görüldü. Bu durum birçok yabancı muhabirin işlerinin kısıtlanması için kullanıldı.
Tavsiyeler
-Türkiye, eleştirel basını susturmak için suistimal edilen tüm terörle mücadele ve hakaret yasalarını azil şekilde gözden geçirmelidir.
-Gazetecilere yönelik temelsiz suçlamalarla şekillenen, siyasi olarak yönlendirilen ve adil yargılanma hakkını ciddi şekilde ihlal eden keyfi soruşturmalara yönelik hızlı adımlar atılmalı. Cezaevindeki bütün gazeteciler herhangi bir gecikme olmaksızın hemen serbest bırakılmalı. Keza gazetecilerin cezalandırılması için seyahat kısıtlamalarının kötüye kullanılmasına da son verilmeli.
-Nisan 2017 tarihinde, HSYK’ya üyelik prosedürü üzerinde doğrudan politik kontrolü olanaklı kılarak yargı sisteminin tamamının bağımsızlığını etkileyen Anayasa’nın 159. maddesinin yürürlükten kaldırılması da dahil olmak üzere yargıya yönelik tüm siyasi müdahaleler sonlandırılmalı.
-RTÜK’ün dijital yayıncılara yönelik düzenlemeleri tanım ve düzenlemenin kapsamının limitleri, hükümeti eleştirenlere yönelik kullanılmasından kaçınılması açısından gözden geçirilmedi.
-Hükümetten bağımsız, yeni, şeffaf ve açık bir basın akreditasyon sistemi oluşturulmalı ve gazetecilik organizasyonlarını merkeze koymalı. Yabancı gazeteciler de akreditasyon sürecine katılabilmeli ve tacizden azade şekilde çalışabilmeli.
-Yetkililerin cezaevi ziyaret taleplerine yönelik düzenli reddi insani bir durumdur ve sona ermelidir. İnsan hakları ve gazetecilere yönelik dayanışma organizasyonları cezaevindeki gazetecileri ziyaret edebilmeli.
-Türk yetkililer, Türkiye’nin uluslararası insan hakları yasalarına yönelik taahhütleri uyarınca ifade özgürlüğü ve yargı bağımsızlığı alanında bağımsız sivil toplum, gazeteciler ve uluslararası uzmanlar ile hukukun üstünlüğü konusunda kılavuz reformları yakından ve ilgiyle takip etmeli.
-Anayasa Mahkemesi (AYM), tutuklu gazeteciler ile internet sitelerine sansür konusundaki Cumhurbaşkanlığı kararlarına dair başvurulara öncelik vermeli. Bunlar arasında Türkiye’de 2.5 yıldır yasaklı olan Wikipedia da var. Bu davalardaki gecikmeler, kamunun bilgiye ulaşma yönündeki temel hakkına ciddi şekilde zarar veriyor.
-AYM, gazeteciler, de içeren çekilde kararlarında tutarlı olmalı ve gazeteciliğin terör propagandası olarak kullanılıp kullanılamayacağına dair ikirciliğe son vermeli.
-Alt mahkemeler AYM’nin kararlarına uymalı ve Anayasa’nın 153. Maddesi uyarınca herhangi bir gecikme olmaksızın bu kararları uygulamalı.
-AYM’nin ifade özgürlüğünü temel bir hak olarak gören, gazeteciliğin terör kanıtı olarak kullanılamayacağını söyleyen ve emsal oluşturan kararlarına alt mahkemeler tarafından da uyulmalı.
*IPI'ın hazırladığı “Türkiye’nin Gazetecileri Sanık Sandalyesinde: Dördüncü Kuvvetin Yargı Yoluyla Susturulması” başlıklı raporun İngilizce orijinalinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.